ŞEYH EDEBALİ’yi ANMAK VE ANLAMAK
ŞEYH EDEBALİ’yi ANMAK VE ANLAMAK
Geçtiğimiz Pazar günü Kırşehir İlimizin Mucur İlçesi İnaç Köyü’ndeki “Şeyh Edebali Camii ve Külliyesi”nin oldukça görkemli açılış törenine konuk olup, tanık oldum. Yaşadığım bu mutluluğu ve keyfi, tarihine üstün saygı duyan birisi olarak sizlerle paylaşmamın doğru davranış olduğunu düşünüyorum. Şeyh Edebali’yi anlamak için önce kısa bir özgeçmişini hatırlatarak bilgilerimizi tazeleyelim: Şeyh Edebali; 1208 yılında Kırşehir ili Mucur ilçesi İnaç Köyünde doğdu. Osmanlı Devletinin kurucusu olan Osman Bey'in kayınbabasıdır. Asıl adı Mustafa'dır. Künyesi İmadüddin Mustafa b. İbrahim b. İnaç el Kırşehri'dir. Gençliğinde Şam'a gitmiş ve orada din bilgileri öğrenerek Kırşehir'e dönmüştür. Daha sonra Bilecik'te zaviye kurmuş, kızını Osman bey'le evlendirmiştir. Şeyh Edebali'nin; nüfûzlu, varlıklı ve mütevazı bir ahî olduğunu bütün tarihçiler belirtmektedir. Edebali'nin, Kırşehir'de Ahî Evran ile görüştüğü ve Kırşehir'den Söğüt tarafına gittiği tarihi kaynaklarda anlatılmaktadır. 1348 yılında 125 yaşında ölmüştür. Türbesi Bilecik'tedir. İnaç Köyündeki açılışa ilişkin konumuza dönelim: Ankara’da yaşayan İnaç Köy halkından Ramazan Karacaoğlu ile arkadaşları “İnaç Köyü Şeyh Edebali Kültür, Dayanışma, Yardımlaşma ve Güzelleştirme Derneği” adı altında dernek kurup, milletvekili Mikâil Arslan’a projelerini iletirler. Dernek yönetiminin gayreti, milletvekilinin yaklaşımı, Kırşehir Vali ve Belediye Başkanının manevî desteğiyle projeye başlanır. Yine Kırşehirli hayırsever iş adamlarımızdan Mustafa Güneş kardeşimizin “Camii ve Külliye”yi yapmak istemesiyle de son aşamaya gelinerek, açılışla ‘sadakayı cariye’ hükmündeki mutlu sona gelinir. Köy Muhtarı Suat Çetin’in elbette bu hizmetteki emeği, gayreti de asla inkâr edilemez. İslâm dini kültür geleneğimizdeki tüm motifler işlenip, misafirlerin açılış töreninde motive olup, manevi haz alarak dolu ve donanımlı olduklarını gördüm. Kuran’ı Kerim tilaveti ufkumuzu ve gönül gözümüzü açarken, Mehter Takımının müziği ile Bursa Kılıç-Kalkan ekibinin gösterisi bizleri tarihimizin derinliklerine götürdü. Herkes görkemli Camii ve Külliyeyi seyrederken, ataları Selçuklular Devrine gitmiş gibi oldu. Namaz kılan cemaat, bu hayratın yapımcısı hayırsever işadamı Mustafa Güneş ve emeği geçenlere dua ederken bir hakkı teslim etmenin erdemini birlikte, manevî hazzı tadıyorlardı. ‘İnaç Köyü Şeyh Edebali Camii’nde durup, namaz kılmak, yapanlara, emeği geçenlere dua etmek, Şeyh Edebali’yi anmak ve maziyi anlamak, külliyesinde dinlenip köylünün katıksız-katkısız-hormonsuz buz gibi ayranını içip alış-veriş yapmak zamanı geldi. Ankara-Kırşehir-Kayseri karayolu üzerinden doğuya, batıya ve güneydoğuya onbinlerce aracın geçtiği güzergâh üzerindeki bu camii ve külliyenin önüne gelenler, bundan böyle ve bundan sonra kendi-kendine: “Dur Yolcu!” deyip; hem eserin ihtişamını yakından görecek ve hem de huşû içinde ibadet etmenin manevi hazzına erecektir. Ne güzel! Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması için nice gönül dostu alperen Türkmen kocalarımız var. İşte bu güzide güzel evlâtlardan birisi olan ‘Şeyh Edebali’ye olan vefa borcunu da böyle ödemiş olduk. Hayırlara vesile olur inşallah. Sözün özü: Şeyh Edebalî, Osman Beye: “Ey oğul! Sabretmesini bil, vaktinden önce çiçekler açmaz!” diyordu. Demek ki Hazretin ölümünden asırlar geçtikten sonra çiçekler açıp, meyvesini şimdilerde vermiştir. Geç olsa da bu davranış biçimi her türlü tebrik ve takdirin üstündedir. Üstat yine, tüm medenî âleme ışık olmuş rehber bir nasihatiyle: “Haklı olduğunda mücadeleden korkma. Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!” diyor bizlere. Hürmet, edilenden ziyade edeni yükseltir. Tarihimize ve geçmişimize dönüp bakalım: Böylesine ne kadar ‘deli yiğitlerimiz’ varsa, geliniz birer delilik edip, manevî vefa borcumuzu ödeyelim. Hoşça kalınız.
DURAN ERDOĞAN
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.