Uluslararası Arena'da Arapların Türk Aleyhtarlıkları

DÜNYA 07.10.2020 - 12:40, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Uluslararası Arena'da Arapların Türk Aleyhtarlıkları

Osmanlının çöküş ve bitişini yaşadığı 1. Dünya savaşı yıllarından itibaren devam ede gelen tartışmalardan birisi de “Araplar dost mu düşman mı?” sorusunun aranan cevabıdır. Bir kesim Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlıyı sırtından vurmasının tarihte Türklerin yaşadığı en büyük ihanetlerden birisi olduğunu vurgularken, bir kesim de İngilizlerle sadece Vahhabilerin yani, az bir kesim çöl Araplarının işbirliği yaptığını bu yüzden Arapları bir yekun olarak düşman görmemek gerektiğini savunur. Hatta o yıllarla ilgili Arapları Osmanlıya karşı teşkilatlandırıp savaştıran ve yerli/yabancı pek çok filme konu olmuş İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence’ı duymayan yoktur. Bu casus yüzünden binlerce askerimiz savaş yıllarında Arap çöllerinde şehit olmuştur. (Yıllarca önce iş için gittiğim Kuşadası’nda bir restoranda onun resmini görüp sinirlenmiş ve işyeri sahibine bu düşmanın resmi duvarda ne arıyor diye çıkıştığımda “İngiliz turist müşterilerimiz için astık” cevabını aldığımda kahrolmuştum.) Arabın Şam’ı kayısısı anlatmakla bitmez. Bırakalım 1.Dünya Savaşı yıllarında Arap dost muydu, düşman mıydı tartışan tartışsın, biz gözlerimizi aynı Arapların bugünkü çocuklarına çevirelim ve her şeyi daha net görelim.   Türkiye günümüzde uluslararası arenada hiç de yabana atılamayacak bir atılganlıkla oyun kurucu rolünü artırarak oynamaya devam ediyor. Önceleri sadece sınır yakınlarımız Kıbrıs, Suriye ve Irak’ta etkili oyun kurucu olan ülkemiz artık daha uzaklarda, Libya gibi uzak ülkelerde de uluslararası etkinliğini artırma gayreti içerisindedir. Esasında baktığımızda uzak dediğimiz ve etkin olmak istediğimiz topraklar Osmanlı döneminde devlet olarak vatanımız(!) olan Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslardır. Yani bir diğer deyişle tarih bize Osmanlı’dan miras kaçınılmaz sorumluluklar yüklemektedir. O topraklar artık bizden kopmuş olsalar da siyaseten ülkemiz ile güçlü stratejik bağları devam etmekte olup, bunun hem Türkiye hem de diğer tüm ülkeler farkındadırlar. İşte uluslar arası arenadaki güç ve menfaat çatışmaları da bu sebepten doğmaktadır. Amerika’nın ve Rusya’nın birer süper güç olarak çalışmaları ve etkinlikleri ayrı ve derin bir mevzuudur. Biz merceğimizi Müslüman olarak bize daha yakın olması gereken Araplar üzerine odaklayalım. Çünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ve hatta Azerbaycan ve Ermenistan arasından başlayan Ermeni işgalindeki Karabağ’ın azatlığı çatışmalar sebebiyle Kafkasya’da dahi Türkiye’nin karşısında yer almaktan çekinmeyen Araplar, ülkemize karşı düşmanca tutum sergilemekten hiç çekinmiyor, Türkiye karşıtı her ülkeyle açıkça işbirliği yapıyorlar. Bahsettiğim bilhassa Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap emirlikleridir (BAE). Hatta Mısır ve Suudilerin etkin olduğu Arap Birliği/Ligi ise sıkça Türkiye aleyhine düşmanca bildiriler yayınlamakta, Türkiye’nin kendi güvenliği için PKK/PYD aleyhine yaptığı tüm sınır ötesi operasyonları Arap topraklarının bütünlüğüne ve Araplara karşı saldırı olarak kabul etmekte, bu konuda ABD, İngiltere ve İsrail ile birlikte hareket etmekten çekinmemektedirler. Bu konuda Türkiye Dışişleri Bakanlığı defaatle Arap Ligini kınayan bildiri yayınlamıştır.    Her fırsatta Türkiye aleyhine hareket etmekten çekinmeyen bu Arap Devletleri Filistinlilerin dahi haklarını koruyamayıp, İsrail’i başkentini Kudüs’e taşımasını dahi onaylayacak kadar İslam’a ve Müslümanlara açıkça ihanet içerisinde olabilmekte, ABD ve İsrail’i her fırsatta alkışlayabilmektedirler. Arap Birliği, Türkiye'ye karşı tutumunu giderek sertleştirmekten de çekinmiyor. Zira Arap Birliği Bakanlar Komitesi geçen aylarda Türkiye’nin Arap ülkelerine yönelik siyasetini kınadığını açıklamış, Türkiye’nin Arapların içişlerine karışmaktan derhal vazgeçmesini, Türk askerlerinin de koşulsuz bir şekilde Suriye, Irak ve Libya'dan çekilmesini talep ediyoruz demiştir.   PKK/PYD yanında yer almaktan çekinmeyen Arap devletleri Türkiye’nin haklı Doğu Akdeniz siyasetinde ve Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ı desteklemekte, Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ meselesinde Ermeni yanlısı tutum sergilemekteler. Filistin meselesinde zaten Amerika ve İsrail’in ağzına bakıyorlar. Bugün pek çok Arap yönetimi bilinmektedir ki, petrol ve diğer menfaat ilişkileri nedeniyle Amerika’nın desteği ile iktidardadırlar. Elbette bu ülkeleri de bu yüzden Amerika ve İsrail rahatça parmaklarında oynatabilmektedirler. Geçmişte Osmanlıya karşı Arapları kullanan İngiliz’in yerini günümüzde Amerika ve İsrail almıştır. Arap halklarının yönetimleri kadar Türk düşmanı olmadıklarına inanıyoruz.   Bir parantez de Arap olmasa da Farisi İran’a gündem hasebiyle açmak gerekmekte diye düşünüyorum. Zira Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Ermeni işgali altındaki Karabağ için sürmekte olan savaşta Müslüman olan Azerbaycan Türklerini desteklemesi gerektiği ilk akla gelenlerde olması gerekirken İran’ın Ermenileri açıkça desteklemesi, Ermenistan ile yakın ilişki içerisinde olması da insanlar da şaşkınlık yaratmıştır. Oysa mevzuunun derinliğini bilenler şaşırmamıştır. İran’ın yaklaşık yüzde 40’ı Azerbaycan Türküdür ve İran’ın kuzeyinde yer alan bölgede yaşamaktadırlar. Burası 1940’larda Azerbaycan Milli Hükümeti olarak kurulmasına rağmen İran tarafından yıkılmış, işgal altındaki bir Türk yurdudur. Yani mesele aşikar. Güçlü bir Azerbaycan İran’ın kuzeyinde yaşayan milyonlarca Güney Azerbaycan Türk’ünde bağımsızlık ateşini körükleyip İran’ın kuzeyindeki işgal altındaki Türk yurdunun bağımsızlığına neden olabilecektir. Türk yurdunu işgal eden İran şimdi Azerbaycan Türklerine karşı Ermenilere her türlü yardımı yapmaktan çekinmemektedir. Zor zamanlarda dost düşman belli olurmuş. Türkiye ve Azerbaycan’a bu kritik zamanlarda açıkça destek veren KKTC, Pakistan, Afganistan, Bosna Hersek, Malezya ve Ukrayna gibi devletleri de unutmayacağız.   Evet, 1 Dünya Savaşında Araplar Osmanlıyı sırtından vurdu mu vurmadı mı tartışmaları için o kadar geriye gitmeye gerek yok, zira günümüzde tüm dünyanın gözü önünde pek çok Arap devleti Uluslararası arenada Türkiye’yi açıkça sırtından vurmaya devam etmektedirler. Türkiye ise aradığı destekleri genellikle Türk olan KKTC, Azerbaycan, Orta Asya Devletleri, Müslüman Bosna Hersek ile Hıristiyan da olsalar kökenleri itibariyle Türklük bağları olan Macaristan, Ukrayna, Moldova özerk bölgesi Gagavuzya Cumhuriyeti gibi devletler bulmaktadır. Yani görülen o ki uluslararası arenadaki aldığımız desteklerin ve gücümüzün dayanağı din birliğine değil ağırlıklı olarak soydaş birliği gibi gözükmektedir.   Dünya siyasetinde ve konjonktüründe gelinen son durum açıkça işaret ediyor ki, Türkiye eksen olmak, Dünya’da ciddi bir güç odağı olmak istiyorsa “Türk Birliği” konusunda ciddi çalışmalar yapmalı, stratejiler belirlemelidir. Amerika’nın, Rusya’nın, Arapların ve İsrail’in istemediği buysa, demek ki Türklerin ısrarla istediği bu olmak zorundadır.   "Türk Birliği'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak.”   ATATÜRK   Av. Bülent DEMİRBAŞ

Osmanlının çöküş ve bitişini yaşadığı 1. Dünya savaşı yıllarından itibaren devam ede gelen tartışmalardan birisi de “Araplar dost mu düşman mı?” sorusunun aranan cevabıdır. Bir kesim Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlıyı sırtından vurmasının tarihte Türklerin yaşadığı en büyük ihanetlerden birisi olduğunu vurgularken, bir kesim de İngilizlerle sadece Vahhabilerin yani, az bir kesim çöl Araplarının işbirliği yaptığını bu yüzden Arapları bir yekun olarak düşman görmemek gerektiğini savunur. Hatta o yıllarla ilgili Arapları Osmanlıya karşı teşkilatlandırıp savaştıran ve yerli/yabancı pek çok filme konu olmuş İngiliz casusu Arabistanlı Lawrence’ı duymayan yoktur. Bu casus yüzünden binlerce askerimiz savaş yıllarında Arap çöllerinde şehit olmuştur. (Yıllarca önce iş için gittiğim Kuşadası’nda bir restoranda onun resmini görüp sinirlenmiş ve işyeri sahibine bu düşmanın resmi duvarda ne arıyor diye çıkıştığımda “İngiliz turist müşterilerimiz için astık” cevabını aldığımda kahrolmuştum.) Arabın Şam’ı kayısısı anlatmakla bitmez. Bırakalım 1.Dünya Savaşı yıllarında Arap dost muydu, düşman mıydı tartışan tartışsın, biz gözlerimizi aynı Arapların bugünkü çocuklarına çevirelim ve her şeyi daha net görelim.

 

Türkiye günümüzde uluslararası arenada hiç de yabana atılamayacak bir atılganlıkla oyun kurucu rolünü artırarak oynamaya devam ediyor. Önceleri sadece sınır yakınlarımız Kıbrıs, Suriye ve Irak’ta etkili oyun kurucu olan ülkemiz artık daha uzaklarda, Libya gibi uzak ülkelerde de uluslararası etkinliğini artırma gayreti içerisindedir. Esasında baktığımızda uzak dediğimiz ve etkin olmak istediğimiz topraklar Osmanlı döneminde devlet olarak vatanımız(!) olan Balkanlar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Kafkaslardır. Yani bir diğer deyişle tarih bize Osmanlı’dan miras kaçınılmaz sorumluluklar yüklemektedir. O topraklar artık bizden kopmuş olsalar da siyaseten ülkemiz ile güçlü stratejik bağları devam etmekte olup, bunun hem Türkiye hem de diğer tüm ülkeler farkındadırlar. İşte uluslar arası arenadaki güç ve menfaat çatışmaları da bu sebepten doğmaktadır. Amerika’nın ve Rusya’nın birer süper güç olarak çalışmaları ve etkinlikleri ayrı ve derin bir mevzuudur. Biz merceğimizi Müslüman olarak bize daha yakın olması gereken Araplar üzerine odaklayalım. Çünkü Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da ve hatta Azerbaycan ve Ermenistan arasından başlayan Ermeni işgalindeki Karabağ’ın azatlığı çatışmalar sebebiyle Kafkasya’da dahi Türkiye’nin karşısında yer almaktan çekinmeyen Araplar, ülkemize karşı düşmanca tutum sergilemekten hiç çekinmiyor, Türkiye karşıtı her ülkeyle açıkça işbirliği yapıyorlar. Bahsettiğim bilhassa Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap emirlikleridir (BAE). Hatta Mısır ve Suudilerin etkin olduğu Arap Birliği/Ligi ise sıkça Türkiye aleyhine düşmanca bildiriler yayınlamakta, Türkiye’nin kendi güvenliği için PKK/PYD aleyhine yaptığı tüm sınır ötesi operasyonları Arap topraklarının bütünlüğüne ve Araplara karşı saldırı olarak kabul etmekte, bu konuda ABD, İngiltere ve İsrail ile birlikte hareket etmekten çekinmemektedirler. Bu konuda Türkiye Dışişleri Bakanlığı defaatle Arap Ligini kınayan bildiri yayınlamıştır. 

 

Her fırsatta Türkiye aleyhine hareket etmekten çekinmeyen bu Arap Devletleri Filistinlilerin dahi haklarını koruyamayıp, İsrail’i başkentini Kudüs’e taşımasını dahi onaylayacak kadar İslam’a ve Müslümanlara açıkça ihanet içerisinde olabilmekte, ABD ve İsrail’i her fırsatta alkışlayabilmektedirler. Arap Birliği, Türkiye'ye karşı tutumunu giderek sertleştirmekten de çekinmiyor. Zira Arap Birliği Bakanlar Komitesi geçen aylarda Türkiye’nin Arap ülkelerine yönelik siyasetini kınadığını açıklamış, Türkiye’nin Arapların içişlerine karışmaktan derhal vazgeçmesini, Türk askerlerinin de koşulsuz bir şekilde Suriye, Irak ve Libya'dan çekilmesini talep ediyoruz demiştir.

 

PKK/PYD yanında yer almaktan çekinmeyen Arap devletleri Türkiye’nin haklı Doğu Akdeniz siyasetinde ve Kıbrıs meselesinde Yunanistan’ı desteklemekte, Azerbaycan’ın işgal altındaki Karabağ meselesinde Ermeni yanlısı tutum sergilemekteler. Filistin meselesinde zaten Amerika ve İsrail’in ağzına bakıyorlar. Bugün pek çok Arap yönetimi bilinmektedir ki, petrol ve diğer menfaat ilişkileri nedeniyle Amerika’nın desteği ile iktidardadırlar. Elbette bu ülkeleri de bu yüzden Amerika ve İsrail rahatça parmaklarında oynatabilmektedirler. Geçmişte Osmanlıya karşı Arapları kullanan İngiliz’in yerini günümüzde Amerika ve İsrail almıştır. Arap halklarının yönetimleri kadar Türk düşmanı olmadıklarına inanıyoruz.

 

Bir parantez de Arap olmasa da Farisi İran’a gündem hasebiyle açmak gerekmekte diye düşünüyorum. Zira Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki Ermeni işgali altındaki Karabağ için sürmekte olan savaşta Müslüman olan Azerbaycan Türklerini desteklemesi gerektiği ilk akla gelenlerde olması gerekirken İran’ın Ermenileri açıkça desteklemesi, Ermenistan ile yakın ilişki içerisinde olması da insanlar da şaşkınlık yaratmıştır. Oysa mevzuunun derinliğini bilenler şaşırmamıştır. İran’ın yaklaşık yüzde 40’ı Azerbaycan Türküdür ve İran’ın kuzeyinde yer alan bölgede yaşamaktadırlar. Burası 1940’larda Azerbaycan Milli Hükümeti olarak kurulmasına rağmen İran tarafından yıkılmış, işgal altındaki bir Türk yurdudur. Yani mesele aşikar. Güçlü bir Azerbaycan İran’ın kuzeyinde yaşayan milyonlarca Güney Azerbaycan Türk’ünde bağımsızlık ateşini körükleyip İran’ın kuzeyindeki işgal altındaki Türk yurdunun bağımsızlığına neden olabilecektir. Türk yurdunu işgal eden İran şimdi Azerbaycan Türklerine karşı Ermenilere her türlü yardımı yapmaktan çekinmemektedir. Zor zamanlarda dost düşman belli olurmuş. Türkiye ve Azerbaycan’a bu kritik zamanlarda açıkça destek veren KKTC, Pakistan, Afganistan, Bosna Hersek, Malezya ve Ukrayna gibi devletleri de unutmayacağız.

 

Evet, 1 Dünya Savaşında Araplar Osmanlıyı sırtından vurdu mu vurmadı mı tartışmaları için o kadar geriye gitmeye gerek yok, zira günümüzde tüm dünyanın gözü önünde pek çok Arap devleti Uluslararası arenada Türkiye’yi açıkça sırtından vurmaya devam etmektedirler. Türkiye ise aradığı destekleri genellikle Türk olan KKTC, Azerbaycan, Orta Asya Devletleri, Müslüman Bosna Hersek ile Hıristiyan da olsalar kökenleri itibariyle Türklük bağları olan Macaristan, Ukrayna, Moldova özerk bölgesi Gagavuzya Cumhuriyeti gibi devletler bulmaktadır. Yani görülen o ki uluslararası arenadaki aldığımız desteklerin ve gücümüzün dayanağı din birliğine değil ağırlıklı olarak soydaş birliği gibi gözükmektedir.

 

Dünya siyasetinde ve konjonktüründe gelinen son durum açıkça işaret ediyor ki, Türkiye eksen olmak, Dünya’da ciddi bir güç odağı olmak istiyorsa “Türk Birliği” konusunda ciddi çalışmalar yapmalı, stratejiler belirlemelidir. Amerika’nın, Rusya’nın, Arapların ve İsrail’in istemediği buysa, demek ki Türklerin ısrarla istediği bu olmak zorundadır.

 

"Türk Birliği'nin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi dünyaya onun rüyaları içinde kapayacağım. Türk Birliği'ne inanıyorum. Onu görüyorum. Yarının tarihi yeni fasıllarını Türk Birliği ile açacak.”  

ATATÜRK

 

Av. Bülent DEMİRBAŞ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.