Türkiye'nin Yeniden Dirilen Osmanlı Misyonu ve Azerbaycan Tezkeresi

GÜNDEM 18.11.2020 - 12:07, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Türkiye'nin Yeniden Dirilen Osmanlı Misyonu ve Azerbaycan Tezkeresi

Türkiye Cumhuriyeti Devleti her ne kadar 1923 yılında Cumhuriyeti ilan ederek Osmanlının artık bittiğini ve bağımsız ve yeni bir devlet olarak yeniden dünya haritası üzerinde siyaseten varlığını ilan etse de Osmanlının bir nevi devamı olduğu gerçeğinden hiçbir zaman kaçamamıştır. Zira bu Türk Milletinin tarihi ve kültürel bir Osmanlı Devleti mirasçısı olduğunun kaçınılmaz bir sonucudur. Siz her ne kadar aksini ilan ve iddia etseniz de dünya hiçbir zaman yeni Türk Devletini Osmanlıdan soyut olarak düşünmemiştir. Ona keza yeni devlet Osmanlının borçlarının sorumluluğunu üstlenerek zaten bu gerçeği uluslararası platformda da kabul etmişti. Bu yazıda bahse konu miras hususunda en son meclise gelen Azerbaycan Tezkeresi bağlamında sınırlarımız ve sınır ötesi tarihi sorumluluklarımız üzerinden bazı mütalaalar yapacağız.   Osmanlı Devleti siyasal varlığının misyonunu her ne kadar tamamlayıp tarihe karışsa da eskiden hükmettiği topraklardaki kültürel, konjonktürel ve stratejik mirasları bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatlerini her alanda etkilemeye devam etmektedir. Düşünün ki “Mavi Vatan” davamızda gördük ki eski Osmanlı eyaleti Libya ile olan ilişkilerimiz dahi bugün Akdeniz’deki devlet menfaatlerimizi doğrudan etkilemektedir. Amerika’nın petrol başta olmak üzere pek çok sırf ticari menfaatleri için dahi dünyanın öbür ucuna asker gönderebildiği bir çağda elbette Türkiye’de üstün ulusal menfaatlerini gözetmek zorundadır.   Türkiye Cumhuriyetinin Balkan devletleri olan Yunanistan ve Bulgaristan ile sınırları 1912-1913 yıllarında yaşanan iki Balkan savaşı, akabinde 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sonucunda kesin halini almış olup Batı Trakya ile ilgili tartışmalı sıkıntılar dışında bir daha sınır sorunu yaşanmamıştır. Lakin Balkanlardaki Türklerle siyasi bağımız ve hamilik misyonumuz bir Osmanlı Mirası olarak hep devam etmiştir. İran ile olan sınırımız da Safeviler ile savaşıldıktan sonra kazanılan zafer üzerine 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin antlaşması ile son şeklini almış ve tartışmasız bugüne kadar ufak tefek değişiklikler dışında tartışmasız korunmuştur. Suriye ve Irak ile olan sınırlarımız ise hep tartışmalı olmuştur. Zira bunda en büyük etkenler güney sınırımızda doğrudan Araplar ile değil, esasında onlarla birlikte Arapların hamileri olan İngiliz ve Fransızlarla savaşmış olmamız, Musul ve Kerkük’te emperyalist güçlerin sinsi planlarının olmasıydı. Bu yüzden güney sorunlarımızda sıkıntılar hiç bitmediği gibi 40 yıldır da emperyalizmin yeni maşası PKK sebebiyle güney komşu ülkelerle ilgili defalarca tezkere ve operasyon gündemimizden hiç düşmemiştir. Önce 6 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir ve bu sınır da artık tartışmasız bugüne kadar gelmiştir. Ancak en son yaşanan Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sonrası gündeme gelen Azerbaycan Tezkeresi ile uzun yıllar sonra ilk defa dikkatlerimizi doğu sınırlarımıza verdik.   Ermenistan’ın 27 Eylül 2020’de Dağlık Karabağ cephe hattı boyunca askeri ve sivil hedeflere yönelik başlattığı uluslar arası hukuka aykırı saldırılarına karşı Azerbaycan’ın, meşru müdafaa hakkına dayanarak başlattığı karşı harekat sonucunda, Azerbaycan’ın askeri üstünlüğü neticesinde Ermenistan’ın tükenme noktasına gelerek teslim bayrağını da çekmesi ile işgal altındaki topraklarını kurtarmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen Azerbaycan Tezkeresi, Meclis Başkanlığına sunularak Azerbaycan’ın 17 Kasım “Milli Uyanış Günü”nde Genel Kurulda tezkere oylanarak Ak Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti'nin EVET oyları ile geçti. HDP ise tezkereye RET oyu verdi.   İnternetten kolayca ulaşılan tezkere içeriğini inceledim. Tezkerede, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın, işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesine vurgu yapılarak Türk askerinin oraya ne amaçla gideceği açıklanmış. Tezkerede; Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan’ın aralarında vardıkları savaşı sonlandıran mutabakat uyarınca, 10 Kasım saat 00.00 itibarıyla bölgede ateşkesin tesis edildiği ve işgal altındaki bazı bölgelerin belirlenen takvime göre Azerbaycan’a iadesini içeren bir planın ilan edildiği belirtilerek ateşkese uyulup uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir “Ortak Merkez”in oluşturulacağı, Azerbaycan’ın talebi üzerine Ortak Merkez’de Türkiye ve Rusya’nın müştereken yer almalarının kararlaştırıldığı belirtilmiş.   Tezkerede; “Azerbaycan’ın belirleyeceği yerde, Türkiye’nin Rusya ile birlikte kuracağı Ortak Merkez’de ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin ve lüzumuna göre ülkemizden sivil personelin görev yapmasının, 16 Ağustos 2010’da imzalanan ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’ uyarınca ülkemizin taahhütlerine uygun, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tescil eden uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ilkeleriyle uyumlu olduğu; bölge halklarının da huzur ve refahı yararına olacağı, ayrıca milli çıkarlarımız bakımından gerekli olduğu değerlendirilmektedir.” denilerek anayasanın 92’inci maddesi uyarınca TSK’ın bir yıl boyunca Ortak Merkez’de “Türkiye cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım anlaşması” hükümlerine dayanılarak görev yapması için TBMM’den izin istenilmiştir.   Evet, Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılından bu yana sınırları kanla çizilmiş bağımsız bir devlettir. Ancak bu durum bir zamanlar Osmanlı kimliğinde dünya siyasetine etkin yön veren bir ‘süper güç’ devlet olmamız neticesinde üç kıtaya hem siyaseten, hem kültürel olarak hem de Türk ve Müslüman nüfus olarak yayılmış olmamız gerçeğinin bir sonucu olarak sınırlarımız ötesinde sorumluluklarımız devam etmekte, tarihi bir misyon olarak hem devletimizin hem de milletimizin omuzlarında onurlu bir yük olarak kendisini her zaman hissettirmektedir. Türkiye’nin sonuna kadar Azerbaycan Türkleri kardeşlerinin yanında olduğunun bir gerçeği ve neticesi olan bu tezkerenin hem ülkemiz, hem kardeş Azerbaycan, hem de Kafkaslardaki barış ve huzur için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.   “Yahşi günde yar yahşidir yaman günde yetiş gardaş.”                                                              Azerbaycan atasözü                                                                                                               Av. Bülent DEMİRBAŞ  

Türkiye Cumhuriyeti Devleti her ne kadar 1923 yılında Cumhuriyeti ilan ederek Osmanlının artık bittiğini ve bağımsız ve yeni bir devlet olarak yeniden dünya haritası üzerinde siyaseten varlığını ilan etse de Osmanlının bir nevi devamı olduğu gerçeğinden hiçbir zaman kaçamamıştır. Zira bu Türk Milletinin tarihi ve kültürel bir Osmanlı Devleti mirasçısı olduğunun kaçınılmaz bir sonucudur. Siz her ne kadar aksini ilan ve iddia etseniz de dünya hiçbir zaman yeni Türk Devletini Osmanlıdan soyut olarak düşünmemiştir. Ona keza yeni devlet Osmanlının borçlarının sorumluluğunu üstlenerek zaten bu gerçeği uluslararası platformda da kabul etmişti. Bu yazıda bahse konu miras hususunda en son meclise gelen Azerbaycan Tezkeresi bağlamında sınırlarımız ve sınır ötesi tarihi sorumluluklarımız üzerinden bazı mütalaalar yapacağız.

 

Osmanlı Devleti siyasal varlığının misyonunu her ne kadar tamamlayıp tarihe karışsa da eskiden hükmettiği topraklardaki kültürel, konjonktürel ve stratejik mirasları bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletinin menfaatlerini her alanda etkilemeye devam etmektedir. Düşünün ki “Mavi Vatan” davamızda gördük ki eski Osmanlı eyaleti Libya ile olan ilişkilerimiz dahi bugün Akdeniz’deki devlet menfaatlerimizi doğrudan etkilemektedir. Amerika’nın petrol başta olmak üzere pek çok sırf ticari menfaatleri için dahi dünyanın öbür ucuna asker gönderebildiği bir çağda elbette Türkiye’de üstün ulusal menfaatlerini gözetmek zorundadır.

 

Türkiye Cumhuriyetinin Balkan devletleri olan Yunanistan ve Bulgaristan ile sınırları 1912-1913 yıllarında yaşanan iki Balkan savaşı, akabinde 1. Dünya Savaşı ve Milli Mücadele sonucunda kesin halini almış olup Batı Trakya ile ilgili tartışmalı sıkıntılar dışında bir daha sınır sorunu yaşanmamıştır. Lakin Balkanlardaki Türklerle siyasi bağımız ve hamilik misyonumuz bir Osmanlı Mirası olarak hep devam etmiştir. İran ile olan sınırımız da Safeviler ile savaşıldıktan sonra kazanılan zafer üzerine 17 Mayıs 1639'da imzalanan Kasr-ı Şirin antlaşması ile son şeklini almış ve tartışmasız bugüne kadar ufak tefek değişiklikler dışında tartışmasız korunmuştur. Suriye ve Irak ile olan sınırlarımız ise hep tartışmalı olmuştur. Zira bunda en büyük etkenler güney sınırımızda doğrudan Araplar ile değil, esasında onlarla birlikte Arapların hamileri olan İngiliz ve Fransızlarla savaşmış olmamız, Musul ve Kerkük’te emperyalist güçlerin sinsi planlarının olmasıydı. Bu yüzden güney sorunlarımızda sıkıntılar hiç bitmediği gibi 40 yıldır da emperyalizmin yeni maşası PKK sebebiyle güney komşu ülkelerle ilgili defalarca tezkere ve operasyon gündemimizden hiç düşmemiştir. Önce 6 Mart 1921 Moskova Antlaşması, daha sonra 13 Ekim 1921 Kars Antlaşması ile ufak değişikliklerle Türkiye ile Ermenistan arasındaki sınır belirlenmiştir ve bu sınır da artık tartışmasız bugüne kadar gelmiştir. Ancak en son yaşanan Azerbaycan-Ermenistan Savaşı sonrası gündeme gelen Azerbaycan Tezkeresi ile uzun yıllar sonra ilk defa dikkatlerimizi doğu sınırlarımıza verdik.

 

Ermenistan’ın 27 Eylül 2020’de Dağlık Karabağ cephe hattı boyunca askeri ve sivil hedeflere yönelik başlattığı uluslar arası hukuka aykırı saldırılarına karşı Azerbaycan’ın, meşru müdafaa hakkına dayanarak başlattığı karşı harekat sonucunda, Azerbaycan’ın askeri üstünlüğü neticesinde Ermenistan’ın tükenme noktasına gelerek teslim bayrağını da çekmesi ile işgal altındaki topraklarını kurtarmıştır. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisine gönderilen Azerbaycan Tezkeresi, Meclis Başkanlığına sunularak Azerbaycan’ın 17 Kasım “Milli Uyanış Günü”nde Genel Kurulda tezkere oylanarak Ak Parti, CHP, MHP ve İYİ Parti'nin EVET oyları ile geçti. HDP ise tezkereye RET oyu verdi.

 

İnternetten kolayca ulaşılan tezkere içeriğini inceledim. Tezkerede, dost ve kardeş ülke Azerbaycan’ın, işgal altındaki topraklarını kurtarma mücadelesine vurgu yapılarak Türk askerinin oraya ne amaçla gideceği açıklanmış. Tezkerede; Azerbaycan, Rusya ve Ermenistan’ın aralarında vardıkları savaşı sonlandıran mutabakat uyarınca, 10 Kasım saat 00.00 itibarıyla bölgede ateşkesin tesis edildiği ve işgal altındaki bazı bölgelerin belirlenen takvime göre Azerbaycan’a iadesini içeren bir planın ilan edildiği belirtilerek ateşkese uyulup uyulmadığının denetlenmesi amacıyla işgalden kurtarılan Azerbaycan topraklarında bir “Ortak Merkez”in oluşturulacağı, Azerbaycan’ın talebi üzerine Ortak Merkez’de Türkiye ve Rusya’nın müştereken yer almalarının kararlaştırıldığı belirtilmiş.

 

Tezkerede; “Azerbaycan’ın belirleyeceği yerde, Türkiye’nin Rusya ile birlikte kuracağı Ortak Merkez’de ve bu merkezin icra edeceği faaliyetlerde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) personelinin ve lüzumuna göre ülkemizden sivil personelin görev yapmasının, 16 Ağustos 2010’da imzalanan ‘Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması’ uyarınca ülkemizin taahhütlerine uygun, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü tescil eden uluslararası hukuk, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı ilkeleriyle uyumlu olduğu; bölge halklarının da huzur ve refahı yararına olacağı, ayrıca milli çıkarlarımız bakımından gerekli olduğu değerlendirilmektedir.” denilerek anayasanın 92’inci maddesi uyarınca TSK’ın bir yıl boyunca Ortak Merkez’de “Türkiye cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasındaki “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım anlaşması” hükümlerine dayanılarak görev yapması için TBMM’den izin istenilmiştir.

 

Evet, Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılından bu yana sınırları kanla çizilmiş bağımsız bir devlettir. Ancak bu durum bir zamanlar Osmanlı kimliğinde dünya siyasetine etkin yön veren bir ‘süper güç’ devlet olmamız neticesinde üç kıtaya hem siyaseten, hem kültürel olarak hem de Türk ve Müslüman nüfus olarak yayılmış olmamız gerçeğinin bir sonucu olarak sınırlarımız ötesinde sorumluluklarımız devam etmekte, tarihi bir misyon olarak hem devletimizin hem de milletimizin omuzlarında onurlu bir yük olarak kendisini her zaman hissettirmektedir. Türkiye’nin sonuna kadar Azerbaycan Türkleri kardeşlerinin yanında olduğunun bir gerçeği ve neticesi olan bu tezkerenin hem ülkemiz, hem kardeş Azerbaycan, hem de Kafkaslardaki barış ve huzur için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.

 

“Yahşi günde yar yahşidir yaman günde yetiş gardaş.”

                                                             Azerbaycan atasözü

 

 

                                                                                                          Av. Bülent DEMİRBAŞ

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.