Türkistan Ozanı Akdeniz Erbaş : Kırşehir'in Kanını Damarlarımda Taşıyorum

SANAT 11.07.2022 - 14:07, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Türkistan Ozanı Akdeniz Erbaş : Kırşehir'in Kanını Damarlarımda Taşıyorum

Adı Akdeniz Erbaş. Babası Kırşehirli, annesi Kırımlı. Özellikle Orta Asya Türk Müzikleri ile ilgilenenlerin bildiği ve takip ettiği bir isim.Mesleğini, Türkistan müzisyeni ve Sibirya Kayçısı olarak tanımlıyor. Youtube üzerinden paylaştığı videoları yüzbinlerce izlenme alıyor.Sanatını icra ederken Kırşehir'e olan sevdasını da unutmuyor...     Soru : Sizi tanımayanlar için Akdeniz Erbaş kimdir ? Akdeniz Erbaş : Baba tarafından Kırşehir, Mucurlu, ana tarafından Kırım Tatarı, Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları mezunu bir müzisyenim. Asıl alanım Türk destan anlatıcılığı yani kayçılıkta ve şaman ayinlerindeki müzik kullanımı. Bütün Türk boylarında çok kuvvetli musiki geleneği vardır ve ben şüphesiz en büyük sanatçıların yetiştiği Kırşehir’in kanını damarlarımda taşıyorum.     Soru : Orta Asya Türk Müziği sanat süreciniz nasıl başladı ? İcra Ettiğiniz Sanat ile Türk Halk Müziği ve Kırşehir özelinde nasıl bir bağ kuruyorsunuz ? Akdeniz Erbaş :  Orta Asya terimi yerine Türkistan’ı tercih ediyorum. Asırlarca bölgenin adı Türkistan idi. Genetiğinizde Kırşehirlilik varsa evvela Muharrem Ertaş emmim, Neşet emmim, Çekiç Ali gibi sanatçıları dinlemek farzdır. Bu sayede Orta Anadolu Türkmen geleneksel halk müziği hakkında bilgi sahibi olursunuz. Yabancı bir arkadaşınız sizden geleneksel bir müzik önerisi yapmanızı istediğinizde ne açarsınız? Tabii ki Neşet Ertaş. Ana tarafımın Kırım Tatarı olmasından mütevellit Türkiye dışında yaşayan Türklere her zaman ilgim vardı. Türk boylarının müziklerini araştırırken Sibirya’da yaşayan Altay Türklerinin müziklerini dinlemeye başladım. Bende uyandırdıkları his Muharrem emmimi dinlerken hissettiklerime çok benziyordu. Hala daha derim Ötüken benim Mucurum, Mucur benim Ötükenim diye. Daha sonrasında Türkmenistan Türkmenlerinin müziklerine ilgi duydum. Dutar denilen iki telli bir çalgı çalar Türkmenler, Altayda da yine aynı iki telli çalgıya topşur derler. Hacı Bektaş’ta, ki eskiden Mucura bağlıydı Hacı Bektaş; dinlediğim semahlar, nefesler de bana bu tınıları hatırlattı. Bilhassa Bektaşi ve Alevi cemlerinde çalınan dede sazlarından bazıları şu an Nesimi düzeni diye de bilinen düzenle çalınır, bu da Altay’da, Kazakistan’da, Türkmenistan’da ve pek çok Türk boyunda destan anlatımlarında kullanılan iki telli topşurun, dombıranın, dutarın akort biçimidir. Abdal düzeni diye bilinen divan sazlarında kullanılan düzen ise Doğu Türkistandaki Uygur kardeşlerimizin, Özbek Türklerinin kullandığı düzenden başkası değil. Bağlama 7 telli olmasına rağmen 3 telli bir çalgı gibi akort edilir. Bunu unutmamamız gerek. Bu benzerlikleri beni keşfetmeye iten şüphesiz Kırşehirli abdalların türküleridir. Bozlak kelimesi bile Kazak, Kırgız ve pek çok lehçede yaşamaya devam eder. Türkiye’deki Türk müziğinin diğer Türk boylarıyla alakalı olmadığını düşünenlerin hisleri zayıftır, kendilerini evvela Dadaloğlu akabinde de Mahtumkulu Firaki okumaya davet ederim. Şüphesiz tabii ki bu sergüzeştimde okuduğum bölümün, hocalarımın, halk edebiyatının çok faydası oldu. Kırşehirde rastladığınız herhangi bir geleneğe Altaylarda rastlamak beni ziyadesiyle mutlu eden şeylerdendir. Hatta Mucurda duyduğunuz bir kelimeye Sibirya destanlarında rastlamak kişinin özüyle oturup arabaşı yutup kımız içmesi gibidir.     Soru : Ülkemizde bu sanata duyulan ilgi ve gelişim süreci ile ilgili bilgi verir misiniz ? Akdeniz Erbaş: Ülkemizde ve dünyada sanatta kolay ve hızlı tüketilebilir olana rağbet artmakta. Bu müzikte de böyledir, sinemada da böyledir. Maalesef çağdaş dünya insanları tabiattan kopardı. Küreselleşmeyle birlikte de tek tipleşme hızla arttı. Her süreçte olduğu gibi bu süreçte de buna tepki gösterenler; hayatlarını çağdaş düzenin suni hürriyet duygusuyla inşa ettiği tabularla değil de atalarının ortaya koyduğu kültüre göre yaşamak isteyenlerdir. Benim için bu kültür Türk kültürüdür ve evvela Kırşehir sonrasında ise bütün Türk boylarından beslenebileceğimiz harikulade sanat ürünleri vardır. Tabii sosyal mecralarda Türk boylarının müziklerine dair çok fazla bilgi kirliliği var, bunu önlemek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Destancılığı ve kamlamalardaki müzikleri kendim de yorumlayarak olabildiğince anlatmaya gayret ediyorum. Umarım Türk kültürünün zenginliği ilerde daha fazla kişinin ilgisini çeker. Sözlerimi Şemsi Yastıman emmimin şu dörtlüğüyle bitirmek isterim: “Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah Sılayı bir daha görmek istiyom Kırşehir'e varsam ya ağşam, zabah Topraklara yüzüm sürmek istiyom”.

Adı Akdeniz Erbaş. Babası Kırşehirli, annesi Kırımlı. Özellikle Orta Asya Türk Müzikleri ile ilgilenenlerin bildiği ve takip ettiği bir isim.Mesleğini, Türkistan müzisyeni ve Sibirya Kayçısı olarak tanımlıyor. Youtube üzerinden paylaştığı videoları yüzbinlerce izlenme alıyor.Sanatını icra ederken Kırşehir'e olan sevdasını da unutmuyor...

 

 

Soru : Sizi tanımayanlar için Akdeniz Erbaş kimdir ?

Akdeniz Erbaş : Baba tarafından Kırşehir, Mucurlu, ana tarafından Kırım Tatarı, Gazi Üniversitesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları mezunu bir müzisyenim. Asıl alanım Türk destan anlatıcılığı yani kayçılıkta ve şaman ayinlerindeki müzik kullanımı. Bütün Türk boylarında çok kuvvetli musiki geleneği vardır ve ben şüphesiz en büyük sanatçıların yetiştiği Kırşehir’in kanını damarlarımda taşıyorum.

 

 

Soru : Orta Asya Türk Müziği sanat süreciniz nasıl başladı ? İcra Ettiğiniz Sanat ile Türk Halk Müziği ve Kırşehir özelinde nasıl bir bağ kuruyorsunuz ?

Akdeniz Erbaş :  Orta Asya terimi yerine Türkistan’ı tercih ediyorum. Asırlarca bölgenin adı Türkistan idi. Genetiğinizde Kırşehirlilik varsa evvela Muharrem Ertaş emmim, Neşet emmim, Çekiç Ali gibi sanatçıları dinlemek farzdır. Bu sayede Orta Anadolu Türkmen geleneksel halk müziği hakkında bilgi sahibi olursunuz. Yabancı bir arkadaşınız sizden geleneksel bir müzik önerisi yapmanızı istediğinizde ne açarsınız? Tabii ki Neşet Ertaş. Ana tarafımın Kırım Tatarı olmasından mütevellit Türkiye dışında yaşayan Türklere her zaman ilgim vardı. Türk boylarının müziklerini araştırırken Sibirya’da yaşayan Altay Türklerinin müziklerini dinlemeye başladım. Bende uyandırdıkları his Muharrem emmimi dinlerken hissettiklerime çok benziyordu. Hala daha derim Ötüken benim Mucurum, Mucur benim Ötükenim diye. Daha sonrasında Türkmenistan Türkmenlerinin müziklerine ilgi duydum. Dutar denilen iki telli bir çalgı çalar Türkmenler, Altayda da yine aynı iki telli çalgıya topşur derler. Hacı Bektaş’ta, ki eskiden Mucura bağlıydı Hacı Bektaş; dinlediğim semahlar, nefesler de bana bu tınıları hatırlattı. Bilhassa Bektaşi ve Alevi cemlerinde çalınan dede sazlarından bazıları şu an Nesimi düzeni diye de bilinen düzenle çalınır, bu da Altay’da, Kazakistan’da, Türkmenistan’da ve pek çok Türk boyunda destan anlatımlarında kullanılan iki telli topşurun, dombıranın, dutarın akort biçimidir. Abdal düzeni diye bilinen divan sazlarında kullanılan düzen ise Doğu Türkistandaki Uygur kardeşlerimizin, Özbek Türklerinin kullandığı düzenden başkası değil. Bağlama 7 telli olmasına rağmen 3 telli bir çalgı gibi akort edilir. Bunu unutmamamız gerek. Bu benzerlikleri beni keşfetmeye iten şüphesiz Kırşehirli abdalların türküleridir. Bozlak kelimesi bile Kazak, Kırgız ve pek çok lehçede yaşamaya devam eder. Türkiye’deki Türk müziğinin diğer Türk boylarıyla alakalı olmadığını düşünenlerin hisleri zayıftır, kendilerini evvela Dadaloğlu akabinde de Mahtumkulu Firaki okumaya davet ederim. Şüphesiz tabii ki bu sergüzeştimde okuduğum bölümün, hocalarımın, halk edebiyatının çok faydası oldu. Kırşehirde rastladığınız herhangi bir geleneğe Altaylarda rastlamak beni ziyadesiyle mutlu eden şeylerdendir. Hatta Mucurda duyduğunuz bir kelimeye Sibirya destanlarında rastlamak kişinin özüyle oturup arabaşı yutup kımız içmesi gibidir.

 

 

Soru : Ülkemizde bu sanata duyulan ilgi ve gelişim süreci ile ilgili bilgi verir misiniz ?

Akdeniz Erbaş: Ülkemizde ve dünyada sanatta kolay ve hızlı tüketilebilir olana rağbet artmakta. Bu müzikte de böyledir, sinemada da böyledir. Maalesef çağdaş dünya insanları tabiattan kopardı. Küreselleşmeyle birlikte de tek tipleşme hızla arttı. Her süreçte olduğu gibi bu süreçte de buna tepki gösterenler; hayatlarını çağdaş düzenin suni hürriyet duygusuyla inşa ettiği tabularla değil de atalarının ortaya koyduğu kültüre göre yaşamak isteyenlerdir. Benim için bu kültür Türk kültürüdür ve evvela Kırşehir sonrasında ise bütün Türk boylarından beslenebileceğimiz harikulade sanat ürünleri vardır. Tabii sosyal mecralarda Türk boylarının müziklerine dair çok fazla bilgi kirliliği var, bunu önlemek için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Destancılığı ve kamlamalardaki müzikleri kendim de yorumlayarak olabildiğince anlatmaya gayret ediyorum. Umarım Türk kültürünün zenginliği ilerde daha fazla kişinin ilgisini çeker.

Sözlerimi Şemsi Yastıman emmimin şu dörtlüğüyle bitirmek isterim:

“Ölmez, sağ olursam bu yaz inşallah
Sılayı bir daha görmek istiyom
Kırşehir'e varsam ya ağşam, zabah
Topraklara yüzüm sürmek istiyom”.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.