Türk Siyasetinde Lider Arayışı

SİYASET 21.04.2021 - 08:42, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Türk Siyasetinde Lider Arayışı

Günümüzde her ne kadar farklı algı oluşturmaya çalışsalar söylemlerini farklılaştırsalar da siyasal sistem içinde bütün siyasal partilerin ülke sorunları ve gündemdeki konularla ilgili ürettikleri politikalar birbirine benzemektedir. Dolayısıyla partilerin hepsi merkezde toplanarak benzeşmektedir. Siyasal partiler ortak paydaya dayalı aynı söylemlerin kısır döngüsünden kurtulup, farklılaşan siyasal toplumsal sorunlara ayırt edici üslupta politikalar geliştiremedikleri için, seçmenin partili olma bağı zayıflamış ve böylece “yüzer-gezer” veya “kararsız” seçmen tipi artmıştır. Bu seçmen tipinde imaj unsuru ön plana çıkarılmış lider unsurunu algılama ve lidere oy verme kararını güçlendirmiştir.              Halk tarafından beğenilen tercih sebebi olan bir parti liderinin en önemli özellikleri; ileri görüşlülüğü, güvenilirliği ve inanılırlığı, ahlaki karakteri, bilgi birikimi, siyaset tecrübesi, konuşma tarzı ve ikna yeteneği, öğrenim durumu ve söylemleri olarak sıralanabilir.   İbni Haldun’a göre bir lider; merhamet ve mülayimlik, halkın kusurlarını araştırmama ve lüks hayattan uzak durma gibi özellikler taşımalıdır.    Seçmenin karar verme sürecinde seçmenin sosyo‐demografik değişkenleri olarak değerlendirilen, cinsiyet, yaş, meslek, eğitim düzeyi, inanç, ailevi bağ, ekonomik yararlanma beklentisi, ideoloji ile parti ve lidere bağlılık düzeyi önemli faktörlerden bazılarıdır. Bunun dışında partilerin de aday seçimi ve yöntemi, ülkenin siyasal gündemi  propaganda, kitle iletişim araçları, kamuoyu araştırmaları, din, aile, çıkar grupları, kamuoyu liderleri, ekonomik politikalar oldukça etkilidir.   Ayrıca sokaktaki siyasallaşmış seçmene sorduğunuzda “ Ben Sağcıyım, ben solcuyum , ben muhafazakarım,ben milliyetçiyim,sosyalistim,ya da liberalim vb. gibi” siyasal tercihlerini belirttiğini görürüz.Peki bu siyasal duruşlar Oy’a yansıyor mu? Ne dersiniz? 1946 sonrası Cumhuriyet dönemi çok partili hayatımızı incelediğimizde ;    Adnan Menderes ve CHP’den birlikte ihraç edildikleri  ya da istifa etmek zorunda kalan arkadaşları Celâl Bayar, Mehmet Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurduğunu görüyoruz. Bu dörtlüyü incelediğimizde tamamının CHP milletvekili olduklarını hatta Celal Bayar’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci başbakanı olduğunu da hatırlıyoruz. CHP’nin “Varlık Vergisi” ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” çıkarmasına “Dörtlü Takrir “ teklifi ile karşı çıkmışlar veya ihraç  edilmiş ya da istifaya mecbur bırakılmışlardır. Ancak seçmen hâkim partinin vekilleri ve başbakanı olmalarına karşın tek parti rejimine karşı muhalefetleri nedeni ile sahip çıkmıştır. Kendilerini “Liberal” olarak tanımlamalarına rağmen büyük bir oy çokluğu ile seçilmelerini sağlamıştır.   1950 yılında başlayan iktidar 1954,1957 seçimlerinde de bence “Arapça Ezan” yasağının kaldırılması, paraların üzerindeki İnönü fotoğraflarının kaldırılarak yeniden Atatürk resminin konulması gibi , uygulamalar ile halkın, “Varlık vergisi” , “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” gibi kanunun uygulanmaması gibi uygulamalar ile toprak sahiplerinin sevgisini kazanmış ve  seçimleri kazanmıştır.    DP dönemi, kara yolu dışındaki ulaştırma, altyapı ve reel sektör yatırımları açısından da “altın yıllar” olarak tarihe geçti. O dönemde 11 liman, 5 havalimanı, 8 sulama barajı, 5 termik santral, 18 HES'li baraj, 8 bin kilometre enerji nakil hattı, 3 petrol rafinerisi, 13 şeker fabrikası, 19 çimento fabrikası, 82 hububat silosu, 88 büyük ölçekli fabrika, 4 bin 576 kilometre asfalt yol, 30 bin kilometre köy yolu yapıldı. 27 Nisan 1960'da Mersin Limanı, Seyhan, Elmalılı, Sarıyar, Demirköprü ve Hirfanlı barajı ve hidroelektrik santralleri ile Tunçbilek Elektrik Santrali de bu dönemde faaliyete başladı. Özel sektör şahlanmış, bir çok fabrika açılmıştır. Kamuda ise bugünkü adı Et ve Süt Kurumu olan Et ve Balık Kurumu (1952), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) (1954), Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü (1954), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları (SEKA) (1955), Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) (1957), Devlet Malzeme Ofisi (DMO) (1954), Denizcilik Bankası (1951), Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (1955), Toprak İskan İşleri Genel Müdürlüğü (1950), Ereğli Demir Çelik Fabrikası (1960) kuruldu.   1958 sonrası ekonomik sıkıntılar baş gösterse de Kıbrıs’ta olayların başlaması üzerine  Lefkoşa’da Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulması, ardından Kıbrıs için Londra’ya giderken uçağının düşmesi gibi durumlar Menderes’in seçmen tarafından daha da sahiplenilmesini sağlamıştır. Ancak bizce en önemli destek sebebi tek parti döneminde yaşanan halktan uzak ve halka rağmen yapılan uygulamalardır. Siyasetteki şehirci seçkinliği anlayışıdır.  Ardından NATO destekli darbe ve Menderes ve arkadaşlarının şehit edilmesi olayı ile Türkiye büyük bir travma yaşamıştır. Sivil siyasete geçiş sonrası Demokrat Parti üçe bölünmüştür. Seçmende ise yeniden  lider arayışı dönemi başlamıştır.   1964  yılı Adalet Partisi Genel başkanı Ragıp Gümüşpala’nın ani vefatı üzerine genel başkanlığa 30 yaşında DSİ genel müdürü olmuş, sonradan barajlar kralı diye anılacak 40 yaşındaki Sami Süleyman Gündoğdu Demirel seçilecek, İslamköy’lü  Demirel halk tarafından çok sevilecek ve sevdikleri tüm liderlere taktıkları gibi ona da “ Çoban Sülo” ismini verecekler. Kendinden gördükleri, kendileri gibi halk dilinden konuştuğu ve vatandaşın önüne devlet(!) denen duvarı örmeyeceğine, perdeleri kaldıracağına  inadıkları için 1965 seçimlerinde tek başına iktidara getirirler. Demirel de Merkez Sağ’da Liberal bir liderdir. Daha sonra 6 defa daha olacağı gibi o da 1971 yılında Muhtıra karşısında “ Şapkasını alıp gidecek”tir.   1971 yılından sonra seçmen yine arayışa girecek; kendinden, kendi gibi yaşayacak devletin çarklarında kendisinin de olduğunu, söz sahibi olacağını hissettirecek lider arayışı…   Bu arada CHP’de muhtıra sonrası kurulacak “Muhtıra Hükümeti”ne girip girmeme konusunda Genel Başkan İnönü ile Genel Sekreter Ecevit arasında çıkan çatlak giderek büyümüş ve 1972 de geleneksel olağanüstü kongre ile Ecevit CHP’ye Genel Başkan olmuştur. Ecevit; nahif kişiliği, doğal ve mütevazi yaşantısı, israf konusundaki titizliği bir de sonradan adıyla anılacak Ecevit mavisi gömleği ve kaptan şapkası şeklindeki kasketi ile ün yapacaktır. Vatandaş da hemen sevdiği lidere “Karaoğlan” deyiverecektir.     Karaoğlan bir yıl sonra seçmen tarafından çok sevilecek CHP’yi 23 yıl sonra 33 oy ile birinci parti yapacaktır. Her ne kadar tek başına iktidar olmasa da Milli Selamet Partisi ile kurulan hükümet, Kıbrıs Çıkartması ile daha da güçlenecektir.1977 yılında yapılan seçimlerde ise bu defa 41,4 oy oranı ile çok partili hayata geçtikten sonraki CHP nin en yüksek oyunu alacaktır. Ancak tek başına hükümet için 1977 yılının son gününe, meşhur “Güneş Motel” olayına kadar bekleyecektir. AP’ den istifa ettirdiği 11 milletvekilinin 10 tanesini bakan yaparak bir ilke de imza atarak tek başına hükümet kuracaktır. Ancak burada altı çizilecek nokta ise seçmenin merkezin sağındaki partilerden tercihini merkezin solundaki partiye çevirmesidir.     Karaoğlan fırtınası da uzun sürmeyecek ardından koalisyon ve seçmenin lider arayışı yeniden başlayacaktır. Bir dönem Erbakan ve Türkeş’li M.C. koalisyonları ardından yine demokrasiye NATO  destekli “Bizim Çocuklar” müdahalesi…   “ Karaoğlan” efsanesinin üzerinden 6 yıl  geçmiş askeri müdahaleden sonra tekrar sivil hayata geçiş çabaları… yıl 1983. Asker  Turgut Sunalp’ın başkanlığını yaptığı Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne (Horoz Partisi) oy isterken Askeri Danışma Meclisinin hazırlattığı Anayasaya 92 ile oy veren seçmen  askerin baskısını reddetmiştir. Sonradan “TONTON “ diye anacağı iki elini başının üzerinde birleştiren sağı solu muhafazakârı milliyetçiyi birleştirdim diyen bir lider bulmuştur. Turgut ÖZAL…        Yine seçmenin duvar gördüğü yapıyı yıktığı, kendisini yönetimde, yönetenleri kendisinden  hissettiği yıllar…Ne sağ ne de sol yıllar… Ortadirek…,Serbest Döviz…Özelleştirme… Köprü ve köprüyü sattırmamlı….Haberleşme uydulu ,cep telefonlu,Renkli Televizyonlu, Türkiye’nin kabuk değiştirdiği, büyüdüğü yıllar…       Özal’ın Cumhurbaşkanlığına geçişi ve vefat etmesi/Şehit edilmesi sonrası seçmen yeniden lider arayışına girmek zorunda kalmıştır. Kendinden hissettiği gönül rahatlığı ile oy vereceği lider bulamayan seçmen uzun süre arayışta olmuştur. Bu arada zaman zaman sağa Demirel’e ,Çiller’e,Mesut Yılmaz’a,bazen sola Erdal İnönü’ye bazen Muhafazakar Erbakan’a bazen de Milliyetçi ülkücü Türkeş’e giden oylar… Ancak hiçbirine tam bağlanmama…       Yıl 2002’yi gösterdiğinde seçmenin yeni bir lider etrafında birleştiğini gördük. O seçmenin “REİS” i, “UZUN ADAM”ı….. Yeni bir lider bulana kadar da öyle olacak.Bu defaki lider  “Muhafazakar Demokrat”        Sonuç olarak seçmen; takım tutar gibi oy kullanmıyor, kendinden hissettiği, aralarına duvar örmeyen, kendi gibi yaşayıp, kendi gibi konuşan İbn-i Haldun’un dediği gibi mütevazi, içten liderler arıyor.Karizmatik lider arayışı devam edecek mi? Haftaya onu da tartışalım. Kalın sağlıcakla… Bilgehan Altaş
Günümüzde her ne kadar farklı algı oluşturmaya çalışsalar söylemlerini farklılaştırsalar da siyasal sistem içinde bütün siyasal partilerin ülke sorunları ve gündemdeki konularla ilgili ürettikleri politikalar birbirine benzemektedir. Dolayısıyla partilerin hepsi merkezde toplanarak benzeşmektedir. Siyasal partiler ortak paydaya dayalı aynı söylemlerin kısır döngüsünden kurtulup, farklılaşan siyasal toplumsal sorunlara ayırt edici üslupta politikalar geliştiremedikleri için, seçmenin partili olma bağı zayıflamış ve böylece “yüzer-gezer” veya “kararsız” seçmen tipi artmıştır. Bu seçmen tipinde imaj unsuru ön plana çıkarılmış lider unsurunu algılama ve lidere oy verme kararını güçlendirmiştir.
 
           Halk tarafından beğenilen tercih sebebi olan bir parti liderinin en önemli özellikleri; ileri görüşlülüğü, güvenilirliği ve inanılırlığı, ahlaki karakteri, bilgi birikimi, siyaset tecrübesi, konuşma tarzı ve ikna yeteneği, öğrenim durumu ve söylemleri olarak sıralanabilir.
  İbni Haldun’a göre bir lider; merhamet ve mülayimlik, halkın kusurlarını araştırmama ve lüks hayattan uzak durma gibi özellikler taşımalıdır. 
 
Seçmenin karar verme sürecinde seçmenin sosyo‐demografik değişkenleri olarak değerlendirilen, cinsiyet, yaş, meslek, eğitim düzeyi, inanç, ailevi bağ, ekonomik yararlanma beklentisi, ideoloji ile parti ve lidere bağlılık düzeyi önemli faktörlerden bazılarıdır. Bunun dışında partilerin de aday seçimi ve yöntemi, ülkenin siyasal gündemi  propaganda, kitle iletişim araçları, kamuoyu araştırmaları, din, aile, çıkar grupları, kamuoyu liderleri, ekonomik politikalar oldukça etkilidir.
 
Ayrıca sokaktaki siyasallaşmış seçmene sorduğunuzda “ Ben Sağcıyım, ben solcuyum , ben muhafazakarım,ben milliyetçiyim,sosyalistim,ya da liberalim vb. gibi” siyasal tercihlerini belirttiğini görürüz.Peki bu siyasal duruşlar Oy’a yansıyor mu? Ne dersiniz?
1946 sonrası Cumhuriyet dönemi çok partili hayatımızı incelediğimizde ;
 
 Adnan Menderes ve CHP’den birlikte ihraç edildikleri  ya da istifa etmek zorunda kalan arkadaşları Celâl Bayar, Mehmet Fuad Köprülü ve Refik Koraltan ile Demokrat Parti’yi kurduğunu görüyoruz. Bu dörtlüyü incelediğimizde tamamının CHP milletvekili olduklarını hatta Celal Bayar’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci başbakanı olduğunu da hatırlıyoruz. CHP’nin “Varlık Vergisi” ve Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” çıkarmasına “Dörtlü Takrir “ teklifi ile karşı çıkmışlar veya ihraç  edilmiş ya da istifaya mecbur bırakılmışlardır. Ancak seçmen hâkim partinin vekilleri ve başbakanı olmalarına karşın tek parti rejimine karşı muhalefetleri nedeni ile sahip çıkmıştır. Kendilerini “Liberal” olarak tanımlamalarına rağmen büyük bir oy çokluğu ile seçilmelerini sağlamıştır.
 
1950 yılında başlayan iktidar 1954,1957 seçimlerinde de bence “Arapça Ezan” yasağının kaldırılması, paraların üzerindeki İnönü fotoğraflarının kaldırılarak yeniden Atatürk resminin konulması gibi , uygulamalar ile halkın, “Varlık vergisi” , “Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu” gibi kanunun uygulanmaması gibi uygulamalar ile toprak sahiplerinin sevgisini kazanmış ve  seçimleri kazanmıştır. 
 
DP dönemi, kara yolu dışındaki ulaştırma, altyapı ve reel sektör yatırımları açısından da “altın yıllar” olarak tarihe geçti. O dönemde 11 liman, 5 havalimanı, 8 sulama barajı, 5 termik santral, 18 HES'li baraj, 8 bin kilometre enerji nakil hattı, 3 petrol rafinerisi, 13 şeker fabrikası, 19 çimento fabrikası, 82 hububat silosu, 88 büyük ölçekli fabrika, 4 bin 576 kilometre asfalt yol, 30 bin kilometre köy yolu yapıldı. 27 Nisan 1960'da Mersin Limanı, Seyhan, Elmalılı, Sarıyar, Demirköprü ve Hirfanlı barajı ve hidroelektrik santralleri ile Tunçbilek Elektrik Santrali de bu dönemde faaliyete başladı. Özel sektör şahlanmış, bir çok fabrika açılmıştır. Kamuda ise bugünkü adı Et ve Süt Kurumu olan Et ve Balık Kurumu (1952), Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) (1954), Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü (1954), Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları (SEKA) (1955), Türkiye Kömür İşletmeleri (TKİ) (1957), Devlet Malzeme Ofisi (DMO) (1954), Denizcilik Bankası (1951), Türkiye Demir-Çelik İşletmeleri Genel Müdürlüğü (1955), Toprak İskan İşleri Genel Müdürlüğü (1950), Ereğli Demir Çelik Fabrikası (1960) kuruldu.
 
1958 sonrası ekonomik sıkıntılar baş gösterse de Kıbrıs’ta olayların başlaması üzerine  Lefkoşa’da Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kurulması, ardından Kıbrıs için Londra’ya giderken uçağının düşmesi gibi durumlar Menderes’in seçmen tarafından daha da sahiplenilmesini sağlamıştır. Ancak bizce en önemli destek sebebi tek parti döneminde yaşanan halktan uzak ve halka rağmen yapılan uygulamalardır. Siyasetteki şehirci seçkinliği anlayışıdır. 
Ardından NATO destekli darbe ve Menderes ve arkadaşlarının şehit edilmesi olayı ile Türkiye büyük bir travma yaşamıştır. Sivil siyasete geçiş sonrası Demokrat Parti üçe bölünmüştür. Seçmende ise yeniden  lider arayışı dönemi başlamıştır.
 
1964  yılı Adalet Partisi Genel başkanı Ragıp Gümüşpala’nın ani vefatı üzerine genel başkanlığa 30 yaşında DSİ genel müdürü olmuş, sonradan barajlar kralı diye anılacak 40 yaşındaki Sami Süleyman Gündoğdu Demirel seçilecek, İslamköy’lü  Demirel halk tarafından çok sevilecek ve sevdikleri tüm liderlere taktıkları gibi ona da “ Çoban Sülo” ismini verecekler. Kendinden gördükleri, kendileri gibi halk dilinden konuştuğu ve vatandaşın önüne devlet(!) denen duvarı örmeyeceğine, perdeleri kaldıracağına  inadıkları için 1965 seçimlerinde tek başına iktidara getirirler. Demirel de Merkez Sağ’da Liberal bir liderdir. Daha sonra 6 defa daha olacağı gibi o da 1971 yılında Muhtıra karşısında “ Şapkasını alıp gidecek”tir.
 
1971 yılından sonra seçmen yine arayışa girecek; kendinden, kendi gibi yaşayacak devletin çarklarında kendisinin de olduğunu, söz sahibi olacağını hissettirecek lider arayışı…
 
Bu arada CHP’de muhtıra sonrası kurulacak “Muhtıra Hükümeti”ne girip girmeme konusunda Genel Başkan İnönü ile Genel Sekreter Ecevit arasında çıkan çatlak giderek büyümüş ve 1972 de geleneksel olağanüstü kongre ile Ecevit CHP’ye Genel Başkan olmuştur.
Ecevit; nahif kişiliği, doğal ve mütevazi yaşantısı, israf konusundaki titizliği bir de sonradan adıyla anılacak Ecevit mavisi gömleği ve kaptan şapkası şeklindeki kasketi ile ün yapacaktır. Vatandaş da hemen sevdiği lidere “Karaoğlan” deyiverecektir.
 
  Karaoğlan bir yıl sonra seçmen tarafından çok sevilecek CHP’yi 23 yıl sonra 33 oy ile birinci parti yapacaktır. Her ne kadar tek başına iktidar olmasa da Milli Selamet Partisi ile kurulan hükümet, Kıbrıs Çıkartması ile daha da güçlenecektir.1977 yılında yapılan seçimlerde ise bu defa 41,4 oy oranı ile çok partili hayata geçtikten sonraki CHP nin en yüksek oyunu alacaktır. Ancak tek başına hükümet için 1977 yılının son gününe, meşhur “Güneş Motel” olayına kadar bekleyecektir. AP’ den istifa ettirdiği 11 milletvekilinin 10 tanesini bakan yaparak bir ilke de imza atarak tek başına hükümet kuracaktır. Ancak burada altı çizilecek nokta ise seçmenin merkezin sağındaki partilerden tercihini merkezin solundaki partiye çevirmesidir.
 
  Karaoğlan fırtınası da uzun sürmeyecek ardından koalisyon ve seçmenin lider arayışı yeniden başlayacaktır. Bir dönem Erbakan ve Türkeş’li M.C. koalisyonları ardından yine demokrasiye NATO  destekli “Bizim Çocuklar” müdahalesi…
 
“ Karaoğlan” efsanesinin üzerinden 6 yıl  geçmiş askeri müdahaleden sonra tekrar sivil hayata geçiş çabaları… yıl 1983. Asker  Turgut Sunalp’ın başkanlığını yaptığı Milliyetçi Demokrasi Partisi’ne (Horoz Partisi) oy isterken Askeri Danışma Meclisinin hazırlattığı Anayasaya 92 ile oy veren seçmen  askerin baskısını reddetmiştir. Sonradan “TONTON “ diye anacağı iki elini başının üzerinde birleştiren sağı solu muhafazakârı milliyetçiyi birleştirdim diyen bir lider bulmuştur. Turgut ÖZAL…
 
     Yine seçmenin duvar gördüğü yapıyı yıktığı, kendisini yönetimde, yönetenleri kendisinden  hissettiği yıllar…Ne sağ ne de sol yıllar… Ortadirek…,Serbest Döviz…Özelleştirme… Köprü ve köprüyü sattırmamlı….Haberleşme uydulu ,cep telefonlu,Renkli Televizyonlu, Türkiye’nin kabuk değiştirdiği, büyüdüğü yıllar…
 
    Özal’ın Cumhurbaşkanlığına geçişi ve vefat etmesi/Şehit edilmesi sonrası seçmen yeniden lider arayışına girmek zorunda kalmıştır. Kendinden hissettiği gönül rahatlığı ile oy vereceği lider bulamayan seçmen uzun süre arayışta olmuştur. Bu arada zaman zaman sağa Demirel’e ,Çiller’e,Mesut Yılmaz’a,bazen sola Erdal İnönü’ye bazen Muhafazakar Erbakan’a bazen de Milliyetçi ülkücü Türkeş’e giden oylar… Ancak hiçbirine tam bağlanmama…
 
    Yıl 2002’yi gösterdiğinde seçmenin yeni bir lider etrafında birleştiğini gördük. O seçmenin “REİS” i, “UZUN ADAM”ı….. Yeni bir lider bulana kadar da öyle olacak.Bu defaki lider  “Muhafazakar Demokrat”
 
     Sonuç olarak seçmen; takım tutar gibi oy kullanmıyor, kendinden hissettiği, aralarına duvar örmeyen, kendi gibi yaşayıp, kendi gibi konuşan İbn-i Haldun’un dediği gibi mütevazi, içten liderler arıyor.Karizmatik lider arayışı devam edecek mi? Haftaya onu da tartışalım. Kalın sağlıcakla…
Bilgehan Altaş
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.