Türk Devletleri Yurdu ; Mısır
Türk Devletleri Yurdu ; Mısır
Son haftalarda Mısır ile ilişkilerimizin tekrar düzelmesi ve diplomatik ilişkilerimizin yeniden üst düzeye çıkmasının gerek devlet erkânımız, gerekse milletimiz tarafından olumlu yönde yorumlandığını gözlemliyoruz. Bu yazımızda Ak Parti’nin geçmişte Mısır siyasetine aktif müdahale ve yakınlaşma çabalarını, İhvan Hareketi/Müslüman Kardeşler ile ilişkisini yahut da devrik Mursi ve darbeci Sisi arasındaki kavgada yürüttüğü açık taraflı siyasetinde başarısızlığını veya Akdeniz’de artan gerilim ve kargaşada ‘Mavi Vatan’ uğruna geri adımlar atmak zorunda kalmasını, en nihayetinde de Mısır ile ilişkilerde yeni perspektifler açmak zorunda kalmasını incelemeyeceğiz. Bu girişten de anlaşılacağı gibi bu konu hakikaten derinlemesine incelenmesi gereken, belki de bir iki haftaya dahi sığdırılamayacak kadar kapsamlı mevzuular içeren bir konudur. Bu yazıda amacım, İslam sonrası Mısır Tarihini okumak istediğinizde karşılaştığınız bir duruma dikkat çekmektir. İslam sonrası Mısır tarihini okumaya kalktığınızda adeta Türk tarihi okuduğunuzu görürsünüz ve Mısır’ı adeta kadim bir Türk yurdu zannedersiniz. Türkler tarih sahnesine aktif olarak çıktıktan sonra pek çok imparatorluk ve devletler kurmuştur. Türk Devletlerinin izlerini sadece Orta Asya’da değil, Hindistan, Orta Doğu, Avrupa ve hatta Afrika topraklarında da görürsünüz. Mısır topraklarında ise zamanında cihan devleti dahi olmuş Memlük Devleti gibi pek çok güçlü devletler de kurmuşuz. Bunları kısaca tanımak/bilmek, Hem Mısır’ı ve Türkiye ile olan ilişkilerini anlamamıza, hem de Akdeniz’deki gelişmelere farklı bir bakış açısı geliştirmemize neden olabilecektir. Mısır’a tarih boyunca hakim olan Türk devletleri sırasıyla Tolunoğulları, Ihşidiler, Eyyubiler, Memlükler ve Osmanlılar olmuşlardır.
TOLUNOĞULLARI (868-905)
Türkler Müslüman olduktan sonra Abbasi Devleti’nde başta askerlik olmak üzere önemli görevler almışlardı. Bu şekilde görev alan Türklerden birisi olan Tolunoğlu Ahmet adlı bir komutan Mısır’a vali olarak gönderilmiş ve zamanla Abbasilerin zayıflaması üzerine burada bağımsızlığını ilan etmiştir. Tolunoğulları böylece Mısır’da bin yıl boyunca sürecek olan Türk hâkimiyetinin öncüsü olmuşlardır. Mısır’ı dini ve sosyal tesislerle donatarak bayındır ve yaşanabilir hale getirmişlerdir. Nil Nehri üzerine bentler ve su kanalları yaparak Mısır tarımını geliştirmişlerdir. Tüm bunlar sayesinde Tolunoğulları devri Mısır’ın Altın Çağı olarak kabul edilir. Ayrıca bu sayede Mısır halkı tarafından çok sevilmişlerdir.
İHŞİDİLER ( AKŞİTLER ) ( 935-969 )
Abbasiler tarafından Mısır’a vali olarak gönderilen bir Türk olan Togaç oğlu Muhammet tarafından kurulmuştur. Mısır’da kurulan İkinci Türk- İslam devletidir. Muhammed Fergana asıllı idi. Abbasi halifesi vali Muhammed’in bağımsızlığını onaylarken ona Ferganalı hükümdarların kullandığı bir unvan olan IHŞİD (AKŞİT) ünvanını verdi. Devlet ismini buradan alır. Muhammet Suriye, Filistin, Lübnan ve Hicaz’ı ele geçirdi. Böylece Mekke ve Medine yani kutsal topraklar ilk kez bir Türk devletinin koruması altına girmiş oldu.
EYYUBİLER (1174-1250)
Haçlı seferlerinin yıkıcı tesirleri neticesinde Şii Fatımi devleti zayıflayınca Mısır’da karışıklık çıktı. Mısır ileri gelenleri Büyük Selçuklu Devleti’nin Musul Atabeyi olan Nurettin Mahmut Zengi’den yardım istediler. Zengi’nin gönderdiği orduda bir komutan olan Selahattin Eyyubi önce Fatımılere vezir oldu. Ardından da Fatımileri yıkarak kendi devletini kurdu. Suriye, Lüban ve Hicaz’a kadar topraklarını genişletti. Selahattin Eyyubi’yi asıl önemli kılan, Türk-İslam dünyasında Büyük bir güce ve üne kavuşmasını sağlayan Haçlılara karşı yaptığı başarılı ve zaferler dolu mücadeledir. 1187’de Hıttin Savaşında Haçlı Krallığını yendi ve Kudüs’ü Haçlılardan geri aldı. Bu hristiyan dünyasının yüzyıllardır unutamadığı, pek çok romanlar yazıp filmler çevirdikleri bir olaydır. Bizde ise önemi maalesef yeterince bilinmez. Bu olay 3. Haçlı seferinin de başlamasına neden olmuştu.
MEMLÜKLER ( KÖLEMENLER ) (1250-1517)
Eyyubiler’in ordusu ana omurgası Kafkasya’dan küçük yaşta getirerek eğitilen Kıpçak ve Çerkez gençlerin oluşmaktaydı. Bu orduya Memlük ya da kölemen denilmekteydi. Bu ordudaki komutanlardan Aybeg’in yönetimi ele geçirmesi ile Eyyubiler devleti yıkılmış, yerine Memluk devleti kurulmuştur. Memlük Devleti’ni Diğer Türk Devletlerinden ayıran en büyük özellik hükümdarların başa geçmesi konusundadır. Ordu kökenli bir devlet olduğu için sultanlık babadan oğla geçmez. Komutanların en güçlüsü hükümdar olur. Memlüklerin kuruluş yıllarında Moğol istilası devam ediyordu. Moğollar Kösedağ savaşı ile Anadolu’yu almış, Bağdat’ı istila etmiş, Suriye’ye dayanmıştı. Memlükler Kutuz komutasında Moğolları Ayn-ı Calut savaşıyla yenmiştir. Bu Savaş Moğolların ilk yenilgisiydi ve bir dönüm noktası oldu. Memlükler Moğolları yenip Moğol istilasını durdurmuş oldular. Memlük hükümdarı Baybars Moğollardan kaçıp kendisine sığınan Abbasi ailesinden Mustansır’ı Mısır’da halife ilan etti. Böylece Halifelik Memlük korumasına girdi. Ayrıca Baybars Moğollara karşı yardım isteyen Anadolu’nun yardımına gitmiş, Kayseri’ye kadar ilerlemiş, Ancak yardım isteyenlerin gereken desteği vermemesi üzerine geri çekilmiştir. Geri dönerken Moğolları Maraş (Elbistan) yakınlarında bir kez daha yenmiştir. Moğollar bu olayın intikamını maalesef Anadolu’da 50 bin Türk’ü katlederek almışlardır. Memluklar; Moğolları durdukları için Siyasi, Halifeyi korudukları için Dini, Baharat yolu sayesinde Ekonomik açıdan Osmanlılar İstanbul’u fethedene kadar Türk-İslam dünyasının en güçlü devleti durumunda olmuşlardır. Fatih döneminde bozulan ilişkiler II. Bayezid döneminde savaşa dönüşmüş, Yavuz Dönemindeki Mercidabık ve Ridaniye savaşları ile Memlükler Osmanlı Devleti tarafından yıkılmıştır. Türk tarihçiler Osmanlı ve Memlük Devleti savaşı yapıldığında dünyanın en güçlü ilk iki devletinin savaştığını, bu iki devletin de Türk Devleti olmasının büyük bir talihsizlik olduğunu yazarlar. Birlik olunduğunda dünya tarihini tamamen değiştirebilecek o dönem cihanın iki en büyük Türk Devleti maalesef birbirlerini yok etmek için savaşmışlardır. Bir tarihçi Türk tarihini okumak daha çok Türk devlet be beyliklerinin sürekli birbirleriyle mücadelesini de okumaktır demişti. Maalesef bu sözün çok talihsiz pek çok örneği var tarihimizde.
OSMANLI DÖNEMİ - MISIR EYALETİ ( 1517-1867 )
Mısır Eyaleti veya Mısır Beylerbeyliği denilen bu bölge, 1517 yılında Yavuz Sultan Selim'in Ridaniye Muharebesi'yle Memlûk Sultanlığı'nı yıkarak Mısır'ı Osmanlı topraklarına katması sonucunda bir Osmanlı eyaleti olarak kurulmuş ve Osmanlı topraklarına katılmıştır. Eyalete bağlı olan İskenderiye ve Dimyat sancakları da birer bahriye sancağı olarak kurulmuşlardır. Fransa Napolyon komutasında 1798 yılında Mısır eyaletine çıkarma yapmış ama Napolyon, Büyük Türk Komutan Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki ordudan hayatındaki en büyük yenilgilerden birisini tatmıştı. 1805 yılında vali olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa ise bağımsız olarak hareket etmeye başlamış ve daha sonra kendi soyundan gelen Kavalalılar Hanedanı tarafından yönetilecek olan, iç işlerinde serbest dış işlerinde Osmanlı Devleti'ne bağlı Mısır Hidivliği'ni kurmuştur. Böylece Osmanlıya başkaldırı ve savaşların başlaması ile Mısır Eyaleti ortadan kalkmıştı.
Evet, 868 yılında başlayan Afrika’da Türk Devletleri olma geleneğimiz, Mısır’ın yüksek salahiyetli bir Osmanlı eyaleti olması da dahil edilirse 1867 yılına kadar 1000 yıl sürmüştü. İslam sonrası Mısır tarihini okumak adeta Türk tarihinin önemli bir bölümünü de okumak gibidir. Mısır ile olan derin kültürel ve tarihi bağlarımız inkâr edilemez birer tarihi hakikattirler. Hal böyleyken ve son yıllarda Akdeniz’de yaşadığımız derin ve karmaşık uluslar arası siyasi ve ekonomik boyutlu mücadelemizde Mısır’ın önemi de nasıl bir kilit role sahip olduğu gerçeği de ortaya çıkmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, uluslar arası konjonktürler bağlamında Akdeniz’deki siyasetini Ak Parti hükümetinin İhvan Hareketi/Mursi’ye olan duygusal bağlarına endeksli olarak değil, mevcut Mısır iktidarı ile akılcı ve reel politikalar düzleminde yapması gerektiği gerçeğini nihayetinde anlamış ve bu yönde Mısır ile her düzeyde temaslar kurmanın yolunu aramıştır. Devletler yönetenlerin duygu ve inançları doğrultusunda değil, bizatihi devletin yüksen menfaat ve gerekleri doğrultusunda yönetilmelidir. Devletin menfaatleri ise tüm dünyadaki gelişmelerle ve bölgesel krizlerdeki tüm aktör devletlerle irtibatlı olarak korunmalı, uluslar arası siyasetin esasında derin ve çok taraflı bir satranç oyunu olduğu unutulmadan akılcı, mantıklı ve kapsamlı stratejik değerlendirme yetisiyle siyaset üretilmelidir. Umarız ki Akdeniz’de bu gerçeği artık kavramış görünen Türkiye Cumhuriyeti hükümeti de bu yönde akılcı, yapıcı, barışçıl, ülke ve bölge menfaatine uygun siyaset ve politikalarla gerekli stratejik adımları atmaya ve devlet ve millet menfaatine neticeler almaya devam eder. Zira bu durumda ülkenin her siyasi kesiminden de tereddütsüz destek alabilecektir.
“Oğuzların (Türklerin) zulmü Arap adaletinden iyidir.”
Eski bir Mısır atasözü
Av. Bülent DEMİRBAŞ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.