Tasavvuf ve Halk Şairi, Türkçe Şiirin Öncüsü ''Yunus Emre''

DİĞER (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 27.09.2019 - 22:15, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Tasavvuf ve Halk Şairi, Türkçe Şiirin Öncüsü ''Yunus Emre''

YUNUS EMRE,  TAPDUK EMRE, VE HACIBEKTAŞ.Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya başlayıp Moğol istilasının ağır zulmü altında Anadolu’da büyük-küçük Türk Beylikleri'nin fışkırdığı 13. yüzyıl yarısından 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu’da Kırşehir’i de kapsayan “Karaman Bölgesi”nde doğdu ve yaşadı. Büğünkü Hacıbektaş’ın bulunduğu Sulucakarahöyük’e Gizlenen Hacı Bektaş’ın; şimdi mezarının bulunduğu bölgede ,Halifesi Tapduk Emre’nin yanına yolladığı Yunus,Tapduk Emre’gözünde "Bizim Yunus" dur artık…. Medrese öğretiminden sonra tasavvuf yoluna giren Yunus, Tabduk Emre’ye kapılanmıştır.  Tabduk Emre’den “Baba Tabduk” diye bahseden Yunus Emre, Babailer zümresine mensuptur.  Hacı Bektaş Vilayetnamesi, Yunus’un şiirinde geçen Tabduk Emre’yi Hacı Bektaş halifelerinden biri olarak gösterir. Yunus Emre, Tabduk’la olan ilişkisini şu dizeleri ile ortaya kor:Vardığımız illere şol safa gönüllereBaba Tapdık manasın saçtık elhamdürillahBeri gel barışalım yad isen bilişelimAtımız eğerlendi aşdık elhamdürillahİndik Rum’u kışladık çok hayr’ü şer işledikUs bahar odu geri göçtük elhamdürillahDillfili pınar oduk, irkildik ırmak oldukAkdık denize dolduk taştık elhamdürillahTapdık’ın tapusunda, kul olduk kapısındaYunus Miskin çig idik, piştik elhamdürillah YUNUS BABAİLERE MENSUP Yunus Emre’nin, Babalılar zümresine mensup olduğunu açık bir dille ifade eden Abdulbaki GÖLPINARLI, “YUNUS EMRE” adlı incelemesinde konuyu şöyle açıklar:“Medrese öğrenimden sonra tasavvuf yoluna giren Yunus, Tabduk Emre’ye kapılanmıştır. Bir şiirinde Tabduk Emre’nin, 1307-1308’de Giylan’da öldürülen Barak Baba’nın halifesi olduğunu, onun da 1263’te, 10-12 bin göçmen Türkmen’le Dobruca’ya geçen Sarı Saltuk’un halifesi olduğunu açıklamaktadır. Elimizde mensur bir risale de Sarı Saltuk Dervişi olduğunu söyler. Bektaşı Vilayetnamesi’ne göre, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş Halifesidir. Vilayetname, Barak Baba’yla Tabduk Baba’yı da Hacı Bektaş Halifelerinden gösterir. Hacı Bektaş’ın 1241’de, Babalılar isyanı sonucunda öldürülen Baba İshak’ın halifesi olduğu kesin olduğundan ve Yunus’da bir şiirinde Tabduk Emre’den ‘Baba Tabduk’ diye bahsettiğinden Yunus Emre’nin Babalılar zümresine mensup olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır.”Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Yunus’un Tabduk Emre halifesi olduğunu özellikle belirterek ; “14. Asrın başlarında henüz hayatta bulunan ve 1307’den sonra vefat eden ve zamanımıza kadar şöhret ve kuvvetini muhafaza eden Tabduk Emre halifesi Yunus Emre” der.Tabduk Emre’nin Kırşehir’in de dâhil olduğu Karaman yöresinde yaşadığı sabitken, velayet-name onu Eskişehir Sivrihisar’a kilitlemektedir. TÜRKÇE ESER YAZMA GELENEĞİ, KARAMAN OĞULLARI COĞRAFYASINDA! Son yıllar da yapılan araştırmalar Yunus’un Sivrihisar’lı olduğu ve orada medfun bulunduğu iddialarını tümüyle çürütmektedir. Kaldı ki “Anadolu’da Türkçe eser yazma geleneği”; Kırşehir’in de içinde yer aldığı “Karaman Oğulları coğrafyasında” başlamıştır. Gülşehri, Aşıkpaşa, Seyit Hamza, Fakih Ahmet, Sultan Veled, Hoca Dehhani hepsi de Karaman bölgesindedir.  İbrahim Hakkı Konyalı Tabduk Emre mezarının Aksaray civarında ki Tabduk Emre Köyü’nde olduğuna dair Osmanlı arşivlerinde belgeler yayınlamıştır. Tabduk Emre Halifesi olan Yunus Emre’nin de 13 yy sonun da Hacıbektaş, Kırşehir, Aksaray ve Niğde muhitlerinde yaşadığı tartışmalara bile kapı kapatacak bir düzey şekil almıştırYunus Emre’nin yaşayışı da değişik yörelerde halk tarafından destanlaştırılmıştır. Hacı Bektaş Vilayetnamesi, Hüdayi’nin Vakıat’ı dağınık kaynaklardan bulunan halk rivayetlerini toparlayan Abdulbaki GÖLPINARLI, “Yunus destanı”nı şöyle özetler:“İçli ve özlü şiirleri ile asırlar boyunca Türk halkının fikir hayatında etkili olan, Türk hak ve edebiyatının kurulup gelişmesinde önemli bir katkısı bulunan Yunus Emre’nin yaşayışı, halk tarafından destanlaştırılmıştır. “Bektaşi Vilayetnamesi” Hüdayi’nin “Vakıat’ı” dağınık kaynaklarla halk rivayetleri şöyle özetlenebilir:“Yunus, Porsuk Çayı’nın Sakarya’ya döküldüğü yerde bulunan Sarıköy’de doğmuştur. Çocukken mektebe verilmiş, ama, alfabeyi bir türlü sökememiş elif be derken, hocasına:Elif okuduk ötürüPazar eyledik götürüYaratılmışı hoşgördükYaratandan ötürüdeyip mektepten çıkmıştır.“Köyünden çifti ile çubuğu ile meşgul olan Yunus, kıtlık olduğu bir yıl pek bunalmıştı. Duyuyordu. Kırşehir’e yakın Sulucakaraöyük’te Hacı Bektaş Sultan derler bir pir varmış. Kendisine başvuranlara buğday veriyormuş.“Yunus da, Hacı Bektaş’a başvurmaya karar verir. Sulucakaraöyük’e yaklaşınca düşünür, boş giden boş çıkar derler, ama ne görsün? Dağlardan alıç toplar, öküzündeki heybelere doldurur ve dergaha gider.“Hacı Bektaş’a Yunus’un geldiğini ve alıç getirdiğini söylerler. Yunus’un bu davranışı, Hacı Bektaş’ın pek hoşuna gider ve bir dervişle ona haber yollar:“−Buğday mı ister, himmet mi?“Yunus: ‘Ben himmeti ne yapacağım, bana buğday lazım’ der. Emri yerine gelir ve yola düşer Yunus. Fakat yolda “Ben ne yaptım? Himmet alsaydım, buğdayı da bulurdum’, diye düşünür ve geri dönüp Hacı Bektaş’a ‘Buğdayları boşaltsınlar, sen bana himmet ver’ der.“Hacı Bektaş: ‘O geçti artık, o ihsanın anahtarını Tabduk Emre’ye verdik, git, nasibini ondan al’ diye cevap verir.“Yunus, Tabduk Emre’ye gidip derviş olur. 40 yıl hizmet eder, tekkesine odun taşır. Fakat bu 40 yıl içinde bir kere bile eğri bir odun götürmez, sebebini soranlara, ‘Bu kapıdan içeriye odunun eğrisi bile giremez’, der.“Yunus’un bu içten bağlılığını gören dervişler, ‘Yunus, şeyhinin kızını seviyor da onun için bu kadar canla başla hizmet ediyor’ der. Şeyh, bunları da yalancılıktan kurtarmak için kızını Yunus’a verir. Fakat Yunus, ben şeyhimin kızına layık değilim diye ömrünün sonuna kadar bu kıza dokunmaz. Bu kız Kuran okurken, akan sular bile durur dinlermiş.“Yunus, Tabduk Baba’ya hizmet ederken bir türlü olğunluğa erişemediğini görür, canı sıkılır ve tekkeden kaçar, yolda birkaç dervişe rastlar onlara yoldaş olur. Akşam olunca dervişlerden biri dua eder, Tanrı gayb aleminden bir sofra gönderir yer içerler. Ertesi akşam öbür derviş dua eder, sonunda sıra Yunus’a gelir Yunus ellerini kaldırıp: ‘Tanrım’ der, ‘Bende bir ilerleme yok, kimin yüzü suyu hürmetine senden yemek istiyorlarsa, lütfen, o kişinin hakkı için yemek gönder.’ O akşam her akşamkinden fazla ve iki sofra dolusu yemek gelir. Dervişler, “Kimin hürmetine dua ettin, söyle’ diye Yunus’a ısrarda bulunurlar. Yunus, ‘Önce siz söyleyin’ der. Onlar, ‘Biz Tabduk Emre’nin dervişi, Yunus Emre yüzüsuyu hürmetine dua ediyoruz’ diye cevap verirler. Bu sözü duyan Yunus, olgunluğa erişmiş olduğunu, fakat kendisinin bunu bilmediğini anlayıp, derhal döner ve sabaha karşı Tabduk Emre’nin tekkesine gelir. Ana bacıya, yani şeyhin karısına, kendisini affettirmesini rica eder. Ana bacı: ‘Sen kapının eşiğine yat, Şeyh namaza çıkarken ayağa sana dokunur ve kim bu diye sana sorar. Ben, Yunus derim, bizim Yunus mu derse anla ki gönlünden çıkmamışsın, hemen ayaklarına kapan af dile. Yok, eğer hangi Yunus derse, anla ki gönlünden çıkmışsın, artık derdine derman ara’. Tabduk’un gözleri görmezmiş. Yunus Ana bacının dediği gibi yapar. Tabduk, ‘Bizim Yunus mu’ diye sorunca ayaklarına kapanır. Tabduk, Yunus’u affeder ama ‘Kendi mertebeni öğrenmeden bana inanmadın, canını vermen gerek, asamı atacağım, ardından git nereye düşerse orada Tanrı’ya kavuş’ der ve asasını atar. Asa, Yunus’un doğduğu köye düşer. Yunus da oraya gidip başını yere koyar. Hakka kavuşur.”YUNUS  EMRE MEZARI VE YAŞADIĞI BÖLGE TARTIŞMALARI.. Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan’ın “Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar” adlı yapıtında Yunus Emre’nin mezarının bulunduğu yere ilişkin olarak şöyle der:“Anadolu’da adettir, bazı azizlere türbe veya makam yapılmıştır. Yunus Emre’nin dört beş yerde türbesi vardır. Eskişehir’de, Sarıköy’de, Erzincan’da, Kayseri’de. Bence doğrusu Mucur ile Aksaray arasındaki Tapdık Emre köyünden birkaç saatlik bir yerde, Yunus Emre tepesindeki harap olmuş tekke ve Çilehane bitişiğindeki Yunus Emre denilen yerdedir”Prof. Dr. Mikail Bayram, “ Tabduk Emre’nin Niğde ve Aksaray yöresinde yaşadığı sabit olduğu halde velayet-name’de onu da Sivrihisar’a nispet etmektedir.Bu da gösteriyor ki Yunus’un Sivrihisar’lı olduğu ve orada medfun bulunduğu tamamen hayal mahsülü bir haberdir.” diyerek Sivrihisar iddialarına şiddetle karşı çıkarak şöyle der; “ Türkçe sözlü, Türkmen şair Yunus Emre ve O’nun şeyhi Tabduk Emre Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yarım asrında ve devrinin sosyal-siyasi ve kültürel mücadeleleri içinde yaşamıştır. O’nu da Baba İlyas, Sofi Nuruh, Ahi Evren, Hacı Bektaş, Tabduk Emre gibi Türkmen fikir adamları gibi o devirde Anadolu’da mevcut olan Türkmencilik ülküsünü sürdüren ve bunun mücadelesini veren bir kişi olarak görmek lazımdır. Bu mücadelenin en büyük siyasi hamisi o zamanlar Karaman Oğulları Beyliği idi. Yunus Emre’yi de Karaman Oğulları safında görmek isabetli olacaktır.”Bektaşi geleneğinde Sarı Saltuk’tan da bir şiirinde bahseden Yunus:“İsakcâda Sarı Saltuk yatarVarup ziyaret ettin mi turnam”diyerek bugün hala Anadolu Alevileri içinde yaşayan pirlerin mezarlarından bahseder. “Tanrı aşkıyla insanlık aşkının gelip kavuştuğu ve de kimi zaman panteist vurgulamaları içeren mistizmi bildik terimlerle ve somut simgelerle dile getirir Yunus.”Osmanlı öncesi Anadolu’nun dil ve edebiyat kültürünün ve daha sonraki aşamalarında da devrin tek büyük şairidir Yunus.   “TÜRK TASAVVUF EDEBİYATI”NI ZİRVEYE TAŞIDI O kendi zamanında sufiliğin edebi basmakalıp düşüncelerini ılımlı bir biçimde kullanmış, Moğol istilası döneminin halkta uyandırdığı derin duyguları, acıları, umutları dile getirmiş. Günlük yaşamın olayları içinde köylülerin çetin yaşamını ortaya koymuştur. Yunus, gündelik konuşulan Türk dili ile halktan insanların dinleyip anlayabilecekleri şiirler de yazdı. Türkiye’de bugün de anlaşılan bu şiirler, şöhretinden hiçbir şey yitirmemiştir.  Türk edebiyatında çağdaşlarının eserleri, kimi aydınlardan başkasını ilgilendirmezken, Yunus’unkiler Türkiye’nin ulusal bilincinde yaşamış, halk arasında yy.lardır artan bir şöhretle efsanevi bir boyut kazanmıştır.Türkmen şairi Yunus, Türkçe’yi kolaylığı ve sadeliği içinde ve kendi döneminden gerilerde hiç kimseyle mukayese edilemeyecek derecede bir yetenekle söylemeyi başararak Anadolu’da Türk Tasavvuf Edebiyatını zirveye taşımıştır. BEKTAŞİ ANENESİNİNE VE TÜRK ŞİİRİNE BÜYÜK ZENGİNLİK KATTI. Yunus’un şiirlerinde geçen “Tabduk” manasını “Tapmakla” ilgili olduğunu söyleyecek kadar gülünç bir duruma düşerek, Yunus’u bağlarından koparmaya ve başka mecralara çekmeye çalışanlar, daha da ileri giderek “Tabduk’un Yunus’un şeyhi olmaması gerekir” şeklinde not düşmeyi de ihmal etmiyorlar, üstelik “Bektaşiliği, kuruluşundan itibaren şeriat dışı bir tarikat sayanlara hak vermek icab eder” diyerek Türk Kültürünün sanki Arap-Acem kültürünün dışına çıkmaması gerektiğinin altını çiziyorlar. Daha da ileri gederek “Bektaşi ananesinin Yunus’u benimsemesi neticesinde Yunus’un Bektaşi olduğuna katiyetle hükmetmek doğru olmaz” diyebilmekteler.Oysa; Türk Edebiyatının en büyük adlarından Yûnus Emre, sadece halk ve tekke şiirini değil divan şirininde de büyük değişim yarattı. Ve sevgiyi temel aldı.  Bir yönüyle; tasavvuf düşüncesi çerçevesinde, Bektaşi anenesinine ve Türk şiirine büyük zenginlik kattı. Oysa Yunus’un ünlü divanında Tabduk Emre’ye karşı beslediği derin ve çok samimi bağlılık duyguları içeren parçalara sık sık rastlanır. Yunus’un yaşadığı dönemdeki tasavvufi hayat Yunus’un şiirlerinde geçen Tabduk Emre’nin Kadiri değil, Babai Tarikatı’na mensup olması ihtimalini güçlendirdiği gibi, Tabduk Emre’den feyz alan Yunus da şeriat ehlinin hoş göremeyeceği bir takım hususiyetlere de rastlanır.YUNUS; CUMHURİYETÇİ VE LAİK TÜRKİYEDE ÖVÜLÜP YÜCELTİLDİ.Baba İshak (Ö. 1240), Barak Baba (Ö. 1318), Yunus Emre (Ö. 1321) ve nihayet Hacı Bektaş (Ö. 1337) gibi büyük Türkmen şeyhlerinin anladığı ve telkin ettiği İslamiyet Türk Şamanizmi’nin veya diğer kaynaklardan gelen ve halka kadar inen muhtelif inançların geniş tasavvufi fikirlerle kaynaşmasından meydana gelmiştir.  Anadolu gibi birçok inançların kaynaştığı sosyal bir alanda yaşayan bu Türkmen şeyhlerinin bir kısmı özellikle de ölümlerinden sonra, yalnızca kendilerine tabii yaşayış ve inaçlara bağlı Türkmenler’in değil, sunni Türkler’in ve hatta Hiristiyanlar’ın bile “veli”leri haline gelmişlerdir.Şiirleri çoğu kez başarılı yığınlarca düzmece şiirlerle de kabartılan Yunus, halk dininin ermişlerinden biri olmuş, o Anadolu’da dokuz ayrı yerde mezara sahip olmanın onurunu taşımış. Osmanlı İmparatorluğunda da Ortadoks ya da hak-mezhep dışı birçok tarikatları derinden etkileyerek Cumhuriyetçi ve laik Türkiye’qde övülüp yüceltilmiştir.Esasen Yunus, Babailerden kalanlarla sıkı bir ilişki içinde ve de onların geliştirdikleri ortamda serpilmiştir.Anadolu’da Yunus Emre’den başlayarak propaganda gayesi takip eden “Hikmet” ler, Orta Asya Hârezm Volga sahalarında 8 asırdan beri mahiyetini hiç değiştirmeyerek devam etmiş. Türk halk kitleleri üzerinde asırlarca etkili olmuş, İslami, yani sûfîyâne unsurlarla milli, yani eski Türk Halk Edebiyatı geleneğini kaynaştırmıştır.

YUNUS EMRE, 

TAPDUK EMRE,

VE HACIBEKTAŞ.

Anadolu Selçuklu Devleti'nin dağılmaya başlayıp Moğol istilasının ağır zulmü altında Anadolu’da büyük-küçük Türk Beylikleri'nin fışkırdığı 13. yüzyıl yarısından 14. yüzyılın ilk çeyreğine kadar Orta Anadolu’da Kırşehir’i de kapsayan “Karaman Bölgesi”nde doğdu ve yaşadı.
Büğünkü Hacıbektaş’ın bulunduğu Sulucakarahöyük’e Gizlenen Hacı Bektaş’ın; şimdi mezarının bulunduğu bölgede ,Halifesi Tapduk Emre’nin yanına yolladığı Yunus,Tapduk Emre’gözünde "Bizim Yunus" dur artık….


Medrese öğretiminden sonra tasavvuf yoluna giren Yunus, Tabduk Emre’ye kapılanmıştır. 

Tabduk Emre’den “Baba Tabduk” diye bahseden Yunus Emre, Babailer zümresine mensuptur. 

Hacı Bektaş Vilayetnamesi, Yunus’un şiirinde geçen Tabduk Emre’yi Hacı Bektaş halifelerinden biri olarak gösterir. Yunus Emre, Tabduk’la olan ilişkisini şu dizeleri ile ortaya kor:

Vardığımız illere şol safa gönüllere
Baba Tapdık manasın saçtık elhamdürillah
Beri gel barışalım yad isen bilişelim
Atımız eğerlendi aşdık elhamdürillah
İndik Rum’u kışladık çok hayr’ü şer işledik
Us bahar odu geri göçtük elhamdürillah
Dillfili pınar oduk, irkildik ırmak olduk
Akdık denize dolduk taştık elhamdürillah
Tapdık’ın tapusunda, kul olduk kapısında
Yunus Miskin çig idik, piştik elhamdürillah


YUNUS BABAİLERE MENSUP


Yunus Emre’nin, Babalılar zümresine mensup olduğunu açık bir dille ifade eden Abdulbaki GÖLPINARLI, “YUNUS EMRE” adlı incelemesinde konuyu şöyle açıklar:
“Medrese öğrenimden sonra tasavvuf yoluna giren Yunus, Tabduk Emre’ye kapılanmıştır. Bir şiirinde Tabduk Emre’nin, 1307-1308’de Giylan’da öldürülen Barak Baba’nın halifesi olduğunu, onun da 1263’te, 10-12 bin göçmen Türkmen’le Dobruca’ya geçen Sarı Saltuk’un halifesi olduğunu açıklamaktadır. Elimizde mensur bir risale de Sarı Saltuk Dervişi olduğunu söyler. Bektaşı Vilayetnamesi’ne göre, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş Halifesidir. Vilayetname, Barak Baba’yla Tabduk Baba’yı da Hacı Bektaş Halifelerinden gösterir. Hacı Bektaş’ın 1241’de, Babalılar isyanı sonucunda öldürülen Baba İshak’ın halifesi olduğu kesin olduğundan ve Yunus’da bir şiirinde Tabduk Emre’den ‘Baba Tabduk’ diye bahsettiğinden Yunus Emre’nin Babalılar zümresine mensup olduğu kesin olarak anlaşılmaktadır.”
Prof. Dr. İsmail Hakkı Uzunçarşılı Yunus’un Tabduk Emre halifesi olduğunu özellikle belirterek ; “14. Asrın başlarında henüz hayatta bulunan ve 1307’den sonra vefat eden ve zamanımıza kadar şöhret ve kuvvetini muhafaza eden Tabduk Emre halifesi Yunus Emre” der.
Tabduk Emre’nin Kırşehir’in de dâhil olduğu Karaman yöresinde yaşadığı sabitken, velayet-name onu Eskişehir Sivrihisar’a kilitlemektedir.

TÜRKÇE ESER YAZMA GELENEĞİ, KARAMAN OĞULLARI COĞRAFYASINDA!

Son yıllar da yapılan araştırmalar Yunus’un Sivrihisar’lı olduğu ve orada medfun bulunduğu iddialarını tümüyle çürütmektedir.

Kaldı ki “Anadolu’da Türkçe eser yazma geleneği”; Kırşehir’in de içinde yer aldığı “Karaman Oğulları coğrafyasında” başlamıştır. Gülşehri, Aşıkpaşa, Seyit Hamza, Fakih Ahmet, Sultan Veled, Hoca Dehhani hepsi de Karaman bölgesindedir. 

İbrahim Hakkı Konyalı Tabduk Emre mezarının Aksaray civarında ki Tabduk Emre Köyü’nde olduğuna dair Osmanlı arşivlerinde belgeler yayınlamıştır.

Tabduk Emre Halifesi olan Yunus Emre’nin de 13 yy sonun da Hacıbektaş, Kırşehir, Aksaray ve Niğde muhitlerinde yaşadığı tartışmalara bile kapı kapatacak bir düzey şekil almıştır
Yunus Emre’nin yaşayışı da değişik yörelerde halk tarafından destanlaştırılmıştır. Hacı Bektaş Vilayetnamesi, Hüdayi’nin Vakıat’ı dağınık kaynaklardan bulunan halk rivayetlerini toparlayan Abdulbaki GÖLPINARLI, “Yunus destanı”nı şöyle özetler:
“İçli ve özlü şiirleri ile asırlar boyunca Türk halkının fikir hayatında etkili olan, Türk hak ve edebiyatının kurulup gelişmesinde önemli bir katkısı bulunan Yunus Emre’nin yaşayışı, halk tarafından destanlaştırılmıştır. “Bektaşi Vilayetnamesi” Hüdayi’nin “Vakıat’ı” dağınık kaynaklarla halk rivayetleri şöyle özetlenebilir:
“Yunus, Porsuk Çayı’nın Sakarya’ya döküldüğü yerde bulunan Sarıköy’de doğmuştur. Çocukken mektebe verilmiş, ama, alfabeyi bir türlü sökememiş elif be derken, hocasına:

Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılmışı hoşgördük
Yaratandan ötürü

deyip mektepten çıkmıştır.
“Köyünden çifti ile çubuğu ile meşgul olan Yunus, kıtlık olduğu bir yıl pek bunalmıştı. Duyuyordu. Kırşehir’e yakın Sulucakaraöyük’te Hacı Bektaş Sultan derler bir pir varmış. Kendisine başvuranlara buğday veriyormuş.
“Yunus da, Hacı Bektaş’a başvurmaya karar verir. Sulucakaraöyük’e yaklaşınca düşünür, boş giden boş çıkar derler, ama ne görsün? Dağlardan alıç toplar, öküzündeki heybelere doldurur ve dergaha gider.
“Hacı Bektaş’a Yunus’un geldiğini ve alıç getirdiğini söylerler. Yunus’un bu davranışı, Hacı Bektaş’ın pek hoşuna gider ve bir dervişle ona haber yollar:
Buğday mı ister, himmet mi?
“Yunus: ‘Ben himmeti ne yapacağım, bana buğday lazım’ der. Emri yerine gelir ve yola düşer Yunus. Fakat yolda “Ben ne yaptım? Himmet alsaydım, buğdayı da bulurdum’, diye düşünür ve geri dönüp Hacı Bektaş’a ‘Buğdayları boşaltsınlar, sen bana himmet ver’ der.
“Hacı Bektaş: ‘O geçti artık, o ihsanın anahtarını Tabduk Emre’ye verdik, git, nasibini ondan al’ diye cevap verir.
“Yunus, Tabduk Emre’ye gidip derviş olur. 40 yıl hizmet eder, tekkesine odun taşır. Fakat bu 40 yıl içinde bir kere bile eğri bir odun götürmez, sebebini soranlara, ‘Bu kapıdan içeriye odunun eğrisi bile giremez’, der.
“Yunus’un bu içten bağlılığını gören dervişler, ‘Yunus, şeyhinin kızını seviyor da onun için bu kadar canla başla hizmet ediyor’ der. Şeyh, bunları da yalancılıktan kurtarmak için kızını Yunus’a verir. Fakat Yunus, ben şeyhimin kızına layık değilim diye ömrünün sonuna kadar bu kıza dokunmaz. Bu kız Kuran okurken, akan sular bile durur dinlermiş.
“Yunus, Tabduk Baba’ya hizmet ederken bir türlü olğunluğa erişemediğini görür, canı sıkılır ve tekkeden kaçar, yolda birkaç dervişe rastlar onlara yoldaş olur. Akşam olunca dervişlerden biri dua eder, Tanrı gayb aleminden bir sofra gönderir yer içerler. Ertesi akşam öbür derviş dua eder, sonunda sıra Yunus’a gelir Yunus ellerini kaldırıp: ‘Tanrım’ der, ‘Bende bir ilerleme yok, kimin yüzü suyu hürmetine senden yemek istiyorlarsa, lütfen, o kişinin hakkı için yemek gönder.’ O akşam her akşamkinden fazla ve iki sofra dolusu yemek gelir. Dervişler, “Kimin hürmetine dua ettin, söyle’ diye Yunus’a ısrarda bulunurlar. Yunus, ‘Önce siz söyleyin’ der. Onlar, ‘Biz Tabduk Emre’nin dervişi, Yunus Emre yüzüsuyu hürmetine dua ediyoruz’ diye cevap verirler. Bu sözü duyan Yunus, olgunluğa erişmiş olduğunu, fakat kendisinin bunu bilmediğini anlayıp, derhal döner ve sabaha karşı Tabduk Emre’nin tekkesine gelir. Ana bacıya, yani şeyhin karısına, kendisini affettirmesini rica eder. Ana bacı: ‘Sen kapının eşiğine yat, Şeyh namaza çıkarken ayağa sana dokunur ve kim bu diye sana sorar. Ben, Yunus derim, bizim Yunus mu derse anla ki gönlünden çıkmamışsın, hemen ayaklarına kapan af dile. Yok, eğer hangi Yunus derse, anla ki gönlünden çıkmışsın, artık derdine derman ara’. Tabduk’un gözleri görmezmiş. Yunus Ana bacının dediği gibi yapar. Tabduk, ‘Bizim Yunus mu’ diye sorunca ayaklarına kapanır. Tabduk, Yunus’u affeder ama ‘Kendi mertebeni öğrenmeden bana inanmadın, canını vermen gerek, asamı atacağım, ardından git nereye düşerse orada Tanrı’ya kavuş’ der ve asasını atar. Asa, Yunus’un doğduğu köye düşer. Yunus da oraya gidip başını yere koyar. Hakka kavuşur.”

YUNUS  EMRE MEZARI VE YAŞADIĞI BÖLGE TARTIŞMALARI..

Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan’ın “Anadolu’da Aleviler ve Tahtacılar” adlı yapıtında Yunus Emre’nin mezarının bulunduğu yere ilişkin olarak şöyle der:
“Anadolu’da adettir, bazı azizlere türbe veya makam yapılmıştır. Yunus Emre’nin dört beş yerde türbesi vardır. Eskişehir’de, Sarıköy’de, Erzincan’da, Kayseri’de. Bence doğrusu Mucur ile Aksaray arasındaki Tapdık Emre köyünden birkaç saatlik bir yerde, Yunus Emre tepesindeki harap olmuş tekke ve Çilehane bitişiğindeki Yunus Emre denilen yerdedir”
Prof. Dr. Mikail Bayram, “ Tabduk Emre’nin Niğde ve Aksaray yöresinde yaşadığı sabit olduğu halde velayet-name’de onu da Sivrihisar’a nispet etmektedir.Bu da gösteriyor ki Yunus’un Sivrihisar’lı olduğu ve orada medfun bulunduğu tamamen hayal mahsülü bir haberdir.” diyerek Sivrihisar iddialarına şiddetle karşı çıkarak şöyle der; “ Türkçe sözlü, Türkmen şair Yunus Emre ve O’nun şeyhi Tabduk Emre Anadolu Selçuklu Devleti’nin son yarım asrında ve devrinin sosyal-siyasi ve kültürel mücadeleleri içinde yaşamıştır. O’nu da Baba İlyas, Sofi Nuruh, Ahi Evren, Hacı Bektaş, Tabduk Emre gibi Türkmen fikir adamları gibi o devirde Anadolu’da mevcut olan Türkmencilik ülküsünü sürdüren ve bunun mücadelesini veren bir kişi olarak görmek lazımdır. Bu mücadelenin en büyük siyasi hamisi o zamanlar Karaman Oğulları Beyliği idi. Yunus Emre’yi de Karaman Oğulları safında görmek isabetli olacaktır.”
Bektaşi geleneğinde Sarı Saltuk’tan da bir şiirinde bahseden Yunus:

“İsakcâda Sarı Saltuk yatar
Varup ziyaret ettin mi turnam”

diyerek bugün hala Anadolu Alevileri içinde yaşayan pirlerin mezarlarından bahseder.


“Tanrı aşkıyla insanlık aşkının gelip kavuştuğu ve de kimi zaman panteist vurgulamaları içeren mistizmi bildik terimlerle ve somut simgelerle dile getirir Yunus.”
Osmanlı öncesi Anadolu’nun dil ve edebiyat kültürünün ve daha sonraki aşamalarında da devrin tek büyük şairidir Yunus. 

 “TÜRK TASAVVUF EDEBİYATI”NI ZİRVEYE TAŞIDI

O kendi zamanında sufiliğin edebi basmakalıp düşüncelerini ılımlı bir biçimde kullanmış, Moğol istilası döneminin halkta uyandırdığı derin duyguları, acıları, umutları dile getirmiş. Günlük yaşamın olayları içinde köylülerin çetin yaşamını ortaya koymuştur. Yunus, gündelik konuşulan Türk dili ile halktan insanların dinleyip anlayabilecekleri şiirler de yazdı. Türkiye’de bugün de anlaşılan bu şiirler, şöhretinden hiçbir şey yitirmemiştir. 

Türk edebiyatında çağdaşlarının eserleri, kimi aydınlardan başkasını ilgilendirmezken, Yunus’unkiler Türkiye’nin ulusal bilincinde yaşamış, halk arasında yy.lardır artan bir şöhretle efsanevi bir boyut kazanmıştır.
Türkmen şairi Yunus, Türkçe’yi kolaylığı ve sadeliği içinde ve kendi döneminden gerilerde hiç kimseyle mukayese edilemeyecek derecede bir yetenekle söylemeyi başararak Anadolu’da Türk Tasavvuf Edebiyatını zirveye taşımıştır.

BEKTAŞİ ANENESİNİNE VE TÜRK ŞİİRİNE BÜYÜK ZENGİNLİK KATTI.

Yunus’un şiirlerinde geçen “Tabduk” manasını “Tapmakla” ilgili olduğunu söyleyecek kadar gülünç bir duruma düşerek, Yunus’u bağlarından koparmaya ve başka mecralara çekmeye çalışanlar, daha da ileri giderek “Tabduk’un Yunus’un şeyhi olmaması gerekir” şeklinde not düşmeyi de ihmal etmiyorlar, üstelik “Bektaşiliği, kuruluşundan itibaren şeriat dışı bir tarikat sayanlara hak vermek icab eder” diyerek Türk Kültürünün sanki Arap-Acem kültürünün dışına çıkmaması gerektiğinin altını çiziyorlar. Daha da ileri gederek “Bektaşi ananesinin Yunus’u benimsemesi neticesinde Yunus’un Bektaşi olduğuna katiyetle hükmetmek doğru olmaz” diyebilmekteler.
Oysa; Türk Edebiyatının en büyük adlarından Yûnus Emre, sadece halk ve tekke şiirini değil divan şirininde de büyük değişim yarattı. Ve sevgiyi temel aldı. 

Bir yönüyle; tasavvuf düşüncesi çerçevesinde, Bektaşi anenesinine ve Türk şiirine büyük zenginlik kattı.
Oysa Yunus’un ünlü divanında Tabduk Emre’ye karşı beslediği derin ve çok samimi bağlılık duyguları içeren parçalara sık sık rastlanır. Yunus’un yaşadığı dönemdeki tasavvufi hayat Yunus’un şiirlerinde geçen Tabduk Emre’nin Kadiri değil, Babai Tarikatı’na mensup olması ihtimalini güçlendirdiği gibi, Tabduk Emre’den feyz alan Yunus da şeriat ehlinin hoş göremeyeceği bir takım hususiyetlere de rastlanır.

YUNUS; CUMHURİYETÇİ VE LAİK TÜRKİYEDE ÖVÜLÜP YÜCELTİLDİ.

Baba İshak (Ö. 1240), Barak Baba (Ö. 1318), Yunus Emre (Ö. 1321) ve nihayet Hacı Bektaş (Ö. 1337) gibi büyük Türkmen şeyhlerinin anladığı ve telkin ettiği İslamiyet Türk Şamanizmi’nin veya diğer kaynaklardan gelen ve halka kadar inen muhtelif inançların geniş tasavvufi fikirlerle kaynaşmasından meydana gelmiştir. 

Anadolu gibi birçok inançların kaynaştığı sosyal bir alanda yaşayan bu Türkmen şeyhlerinin bir kısmı özellikle de ölümlerinden sonra, yalnızca kendilerine tabii yaşayış ve inaçlara bağlı Türkmenler’in değil, sunni Türkler’in ve hatta Hiristiyanlar’ın bile “veli”leri haline gelmişlerdir.
Şiirleri çoğu kez başarılı yığınlarca düzmece şiirlerle de kabartılan Yunus, halk dininin ermişlerinden biri olmuş, o Anadolu’da dokuz ayrı yerde mezara sahip olmanın onurunu taşımış. Osmanlı İmparatorluğunda da Ortadoks ya da hak-mezhep dışı birçok tarikatları derinden etkileyerek Cumhuriyetçi ve laik Türkiye’qde övülüp yüceltilmiştir.
Esasen Yunus, Babailerden kalanlarla sıkı bir ilişki içinde ve de onların geliştirdikleri ortamda serpilmiştir.
Anadolu’da Yunus Emre’den başlayarak propaganda gayesi takip eden “Hikmet” ler, Orta Asya Hârezm Volga sahalarında 8 asırdan beri mahiyetini hiç değiştirmeyerek devam etmiş. Türk halk kitleleri üzerinde asırlarca etkili olmuş, İslami, yani sûfîyâne unsurlarla milli, yani eski Türk Halk Edebiyatı geleneğini kaynaştırmıştır.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.