Oğul Hüseyin Ertaş, Büyük Ozan Neşet Ertaş'ı Anlattı

GÜNDEM 25.09.2021 - 23:05, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Oğul Hüseyin Ertaş, Büyük Ozan Neşet Ertaş'ı Anlattı

Aramızdan ayrılışının 9. yıldönümünde Kırşehir'de düzenlenen panelde oğul Hüseyin Ertaş , Neşet Ertaş'ı anlattı.

Neşet Ertaş Kültür ve Sanat Merkezi'nde Adnan Yılmaz moderatörlüğünde düzenlenen panelde konuşan Hüseyin Ertaş, Kırşehir Belediye Başkanı ve ekibine teşekkür ettiği konuşmasında '' Çünkü dedemizin harabeye dönmüş olan evini , bahçesini, çevresini, bakımını , onarımını yapıp bir müze haline getirdiler.Ayrıca dedemiz adına yapılmış olan Kırşehir Ozanlar Anıtı’nı yine bakımını yapıp eski yerine yerleştirdiler.Emeğinize sağlık Başkanım teşekkür ediyorum.Ayrıca Belediyemizle birlikte bir Neşet Ertaş Müzesi çalışması yaptığımızı da buradan duyurmak istiyorum.İnşallah önümüzdeki aylarda sonuca ulaştırırız.Dileğimiz babamızla ilgili en kapsamlı müzenin Kırşehir’de olması.Ozanlık ile ilgili en kapsamlı araştırmaların en doğru bilgilerin yaşadıkları yerlerden yani Kırşehir’den yayılmasıdır.'' ifadelerini kullandı. NEŞET ERTAŞ VE AİLESİNİN ALMANYA'DA YAŞAM TUTUNMASI Biz Almanya’ya işçi ailesi olarak ya da işçi olarak gitmediklerini belirten Ertaş sözlerini şöyle sürdürdü ;  ''Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler.Biraz açıklık getirmek istiyorum kısaca.Berlin’de eski ve kullanılmayan bir üst metro istasyonu , Türk Pazarı denilen kapalı çarşı benzeri bir yere çevrilmişti.15’er metrekarelik dükkanlara bölünerek Türkiye’den gelecek olan altın, turistik eşya vesaire gibi işlerle uğraşan tüccarlara yüksek fiyatlar karşılığında kiraya verilecekti ve bu sayede onlar Almanya’da oturum alabilecekti.Babama da bu çarşı içerisinde bir müzik dükkanı açma teklifi yapılmıştı.Babam da bu sayede Almanya’ya getirebileceği için bu işe girişmişti.Kazancı ancak çay masraflarına yeten bu müzik dükkanının ayrıca hepimizin oturumu oraya bağlı olduğu için bir de kazanıyor gibi gösterilmesi gerekiyordu.Öyle olunca vergi,sigorta, yan giderleri üstüne geliyordu.Eşten dosttan alınan borç ve rahmetli Necati Amcamızın üzerinden alınan krediler sayesinde bu işe girişildi.   ''GURBET İÇİNDE GURBETE SAVRULDUK'' Babam bütün Avrupa’da konserler verip düğünler çalarak her hafta en az dile kolay 1500 kilometre yol kat ederek kazandığını getirip bu dükkana ve borçlara yatırıyordu.Bu durum 5 sene boyunca hepimiz süresiz oturma izni alana kadar devam etti.Ben de 14 yaşından itibaren ritim darbuka çalarak ona eşlik ettim.Daha sonra müzik grubu ve orkestra kurarak düğünlere devam ettik.Dükkandan kurtulduktan sonra Köln’e yerleştik ve karınca kararınca geçinmeye çalışıyorduk.Bu arada bize okumaya çalışmak düşüyordu. 13-14 yaşında gittikten sonra oranın dilini öğrenip bir şekilde okumak istiyorduk.Aile hayatımız hep ayrılıklarla mücadele ile geçti.Gurbet içinde gurbete savrulduk.Kimimiz okumak için kimimiz çalışmak için Almanya’nın çeşitli şehirlerine dağıldık.Babamız o arada sayın Bayram Bilge Tokel’in ısrarıyla Türkiye’ye döndü.   ''ONUN  AĞZINDAN ÇIKACAK SÖZLERE ODAKLANIRDIK'' Babamızın muhabbet ortamlarında çalınan söylenenden çok biz onun ağzından çıkacak sözlere odaklanırdık.Kısa kısa önemsiz bir şeymiş gibi sohbet aralarında söylediği sözler bize ders gibi gelirdi.Mesela; ayıran kendini ayırır , değer olan değer verir , kusur görenindir , kendini bilen kendini bilmeyenin kusuruna bakmaz, hırs gelir göz karalır hırs gider yüz karalır, gölgeye girenin gölgesi olmaz, nimet çoğalınca kıymet azalırmış, kötü söz sahibine yakışır, beni sevenin bendesiyim beni sevmeyenin ben nesiyim gibi… Bir de derken merken daha laf ederken sabaha karşı gün ağarmaya başlayınca bunlardan ders alırdık efendim.İki kelime bazen çoğu şeyi anlatabiliyor.   ''EVİMİZDE ÇOCUKLARIMIZI AYIRIRSAK DIŞARIDA EŞİTLİK BEKLEYEBİLİR MİYİZ?'' Ayrımcılığın hiçbir şeklini sevmezdi.Ama en çok kızdığı kadın erkek eşitsizliği idi.O yüzden yaptığı devrimler kadınlara getirdiği özgürlükler , seçme seçilme hakkı için Atatürk’ü çok severdi.Düğünlere gittiğimiz için misafir edildiğimiz evlerde annesine saygısızlık eden şımartılmış çocuklar ile direkt konuşurdu, kavga ederdi, azarlardı.Tabi bunlar genelde erkek çocukları olurdu.’’Çocuğun ilk öğretmeni anasıdır ama çocuğu şımartan babasıdır’’ derdi.Kız çocuklarının erkek çocuklara hizmet ettirilmesine çok kızardı.Erkek çocuklarına ‘’elin ayağın tutuyor kalk kendin al’’ derdi.Yani evimizde çocuklarımızı kendimiz ayırırsak dışarıda kadın erkek eşitliği bekleyebilir miyiz ? Akıl, fikir, mantık, sorma, soruşturma çok önemliydi onun için.Bilmediği konularda fikir yürütenlere konuşanlara çok kızardı.’’Allah herkese bu aklı vermiş kullanmamak günahtır, el aklıyla gezen başa türlü türlü hal gelir’’ derdi babam.’’Bedenlerimiz bize yaradanın emanetidir, bizler bu vücut içerisinde birer ruhuz.’’ Derdi.O yüzden de zaten , ‘’sakın ol ha insanoğlu incitme canı incitme’’ demiştir.Efendim üreten ozanlarımız ortak değerlerimizdir, erenlerimizdir, toplulumumuzun hafızası ışığıdırlar.Gelenekten aldıkları gördükleri doğruları eserleriyle bulundukları topluma aktarırlar , yol yordam gösterirle.Ozanlarımızın ürettiği eserleri , türküler , deyişleri, bozlakları hatta oyun havaları bile sadece eğlence için değildir.Sözlerinde anlam vardır, hayat felsefesi vardır.   ''BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE TEHDİT ZORBALIK YOKTUR'' Ozanlarımız düşünmeden tartmadan söz söylemezler.Mesela , ‘’ya benimsin ya da toprağın, başkasına yar etmem, yaşatmam seni ’’ demezler.Bu ve benzeri sözleri sorup soruşturmadan dinleyince kulaklara yerleşiyor.Bir süre sonra zihinlere yerleşiyor.Sanki doğru olan buymuş gibi algılanıyor.Sonucu da çok seviyordum o yüzden öldürdüm olabiliyor.Bu nedenle Ozanlarımızın sözlerini ölçüp tartarak sarf etmesi onların bilgeliğini ve ileri görüşlülüğünün apaçık bir göstergesidir.Bizim kültürümüzde tehdit yoktur olsa olsa sitem vardır.Gönül rızası esastır.Saygı olmazsa olmazımızdır.Ozanlarımıza yapılabilecek en güzel saygı göstergesi ; onların eserlerini eksiksizce özünü bozmadan, isimlerini de yad ederek icra etmek aktarmaktır.Bunu yaparken sadece elimizle çalıp babamızın deyimiyle ‘’ dıngırdatıp’’ ağzımızla söylemek değil bu eserlerde anlatılanı verilen mesajı , felsefeyi aklımızın, yüreğimizin süzgecinden geçirip anlayıp ona göre anlatmak ve o doğrulara göre yaşamaktır.   ''RIZASIZ YAPILAN İŞİN ADI BAŞKADIR'' Hayatın her dalında geçerliliği olan ,’’dost elinden gel olmazsa varılmaz, rızasız bahçenin gülü derilmez’’ diyen insanın babamızın rızası olmadığı bilindiği halde hayat hikayesi film yapılmak isteniyor ve bizim hakkımızda insanlar bilinçli olarak yanlış yönlendiriliyor.’’Efendim aile istemiyor, aile karşı çıkıyor’’ deniyor.Bu doğru değildir efendim.Ailenin karşı çıkması inat etmesi , birilerini kıskanması hatta hatta haşa para istemesi söz konusu değildir.Babamız bunu istemiyordu.Yaşarken kendisine defalarca teklif gelmesine rağmen belgesel dışında film tekliflerini hep reddetti.Onun hakkında bir sürü belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı.Haddim olmayarak herkese sormak isterim , ‘’ babanızın yaşarken defalarca reddettiği şeyi vefatından sonra sizler kabul eder miydiniz, sizler de karşı çıkmaz mıydınız,  satar mıydınız ? ‘’ Yine sormak isterim , ‘’Bu iş her ne kadar babanız hayattayken istememiş olsa da ve sizler ne kadar karşı çıksanız da olacak çıkmasanız da olacak’’ demek ne demektir.İyilik midir, güzellik midir ? ‘’Efendim fena mı olur filmi çekilse’’ , e ama istemiyordu.Ya da ‘’efendim o alçak gönüllülüğünden istememiştir, biz gene de yapalım’’ demek doğru mudur ? Bize ve herkese düşen vasiyete saygı göstermek değil midir ? Yaşarken istemediği şeyleri vefatından sonra yapmaya kalkmak bize yakışır mı ? E o zaman çoğu sanatçının almak için can attığı ve çoğunun da hala babamın bu nimeti neden kabul etmediğini anlamakta zorluk çektiği devlet sanatçılığını da arkasından verelim, olabilir mi ? Zorla, zorbalıkla güzellik olur mu ? Zorla yapılırsa onun adı güzellik olur mu ? Bal olsa yenir mi ? İyi duygular beslemek yanlış iş yapmanın yanlış iş yapmanın gerekçesi olamaz efendim.Rızasız yapılan işin aşkı başka şeydir.Bizde ata sözü dinlenir, ona uyulur şereftir.Herkes için de öyle olması gerekir diye düşünüyorum.’’Gözü doymayanın garnı doymaz’’ derdi babam.Kimini guru ekmek doyurur , kimine baklava börek yetmez, haddini sınırını bilmek lazım.Herkes birbirine saygı gösterip haddini hududunu bilseydi hakkın hukuk ile aranmasına yani mahkemelere gerek kalmazdı efendim.Bazı şeyler kutsaldır dokunulmazdır.Rahmetli babamız da bizim kutsalımızdır.Etmeyin eylemeyin diyeceğim de yaşarken sonuna kadar sömürülmüş şu garibin vasiyetine bari saygı gösterin, oyuncak etmeyin.Bizler ne kadar geriden durup ,’’onun sahibi halkımızdır, sevenlerimizdir’’ desek de unutulmaması gereken bir şey var ; sizler bir sanatçınızı kaybettiniz. Bazılarının sıkılmadan iddia ettiği gibi gözümüz parada pulda olsaydı şimdiye kadar gelen teklifleri reddeder miydik ? Kafamıza göre senaryolar yazdırıp anında satmaz mıydık ? Bizim pusulamız atamızdır babamızdır.Bizim için tek geçerli ölçü babamızın yaşarken dile getirdiği istekleridir.Aslında hepimize düşen hakkımızda ne düşünülürse düşünülsün , onun hatırasına, isteklerine , vasiyetine saygı göstermektir.''
Aramızdan ayrılışının 9. yıldönümünde Kırşehir'de düzenlenen panelde oğul Hüseyin Ertaş , Neşet Ertaş'ı anlattı.

Neşet Ertaş Kültür ve Sanat Merkezi'nde Adnan Yılmaz moderatörlüğünde düzenlenen panelde konuşan Hüseyin Ertaş, Kırşehir Belediye Başkanı ve ekibine teşekkür ettiği konuşmasında '' Çünkü dedemizin harabeye dönmüş olan evini , bahçesini, çevresini, bakımını , onarımını yapıp bir müze haline getirdiler.Ayrıca dedemiz adına yapılmış olan Kırşehir Ozanlar Anıtı’nı yine bakımını yapıp eski yerine yerleştirdiler.Emeğinize sağlık Başkanım teşekkür ediyorum.Ayrıca Belediyemizle birlikte bir Neşet Ertaş Müzesi çalışması yaptığımızı da buradan duyurmak istiyorum.İnşallah önümüzdeki aylarda sonuca ulaştırırız.Dileğimiz babamızla ilgili en kapsamlı müzenin Kırşehir’de olması.Ozanlık ile ilgili en kapsamlı araştırmaların en doğru bilgilerin yaşadıkları yerlerden yani Kırşehir’den yayılmasıdır.'' ifadelerini kullandı.


NEŞET ERTAŞ VE AİLESİNİN ALMANYA'DA YAŞAM TUTUNMASI
Biz Almanya’ya işçi ailesi olarak ya da işçi olarak gitmediklerini belirten Ertaş sözlerini şöyle sürdürdü ;  ''Davulun sesi uzaktan hoş gelir derler.Biraz açıklık getirmek istiyorum kısaca.Berlin’de eski ve kullanılmayan bir üst metro istasyonu , Türk Pazarı denilen kapalı çarşı benzeri bir yere çevrilmişti.15’er metrekarelik dükkanlara bölünerek Türkiye’den gelecek olan altın, turistik eşya vesaire gibi işlerle uğraşan tüccarlara yüksek fiyatlar karşılığında kiraya verilecekti ve bu sayede onlar Almanya’da oturum alabilecekti.Babama da bu çarşı içerisinde bir müzik dükkanı açma teklifi yapılmıştı.Babam da bu sayede Almanya’ya getirebileceği için bu işe girişmişti.Kazancı ancak çay masraflarına yeten bu müzik dükkanının ayrıca hepimizin oturumu oraya bağlı olduğu için bir de kazanıyor gibi gösterilmesi gerekiyordu.Öyle olunca vergi,sigorta, yan giderleri üstüne geliyordu.Eşten dosttan alınan borç ve rahmetli Necati Amcamızın üzerinden alınan krediler sayesinde bu işe girişildi.

 

''GURBET İÇİNDE GURBETE SAVRULDUK''

Babam bütün Avrupa’da konserler verip düğünler çalarak her hafta en az dile kolay 1500 kilometre yol kat ederek kazandığını getirip bu dükkana ve borçlara yatırıyordu.Bu durum 5 sene boyunca hepimiz süresiz oturma izni alana kadar devam etti.Ben de 14 yaşından itibaren ritim darbuka çalarak ona eşlik ettim.Daha sonra müzik grubu ve orkestra kurarak düğünlere devam ettik.Dükkandan kurtulduktan sonra Köln’e yerleştik ve karınca kararınca geçinmeye çalışıyorduk.Bu arada bize okumaya çalışmak düşüyordu. 13-14 yaşında gittikten sonra oranın dilini öğrenip bir şekilde okumak istiyorduk.Aile hayatımız hep ayrılıklarla mücadele ile geçti.Gurbet içinde gurbete savrulduk.Kimimiz okumak için kimimiz çalışmak için Almanya’nın çeşitli şehirlerine dağıldık.Babamız o arada sayın Bayram Bilge Tokel’in ısrarıyla Türkiye’ye döndü.

 

''ONUN  AĞZINDAN ÇIKACAK SÖZLERE ODAKLANIRDIK''

Babamızın muhabbet ortamlarında çalınan söylenenden çok biz onun ağzından çıkacak sözlere odaklanırdık.Kısa kısa önemsiz bir şeymiş gibi sohbet aralarında söylediği sözler bize ders gibi gelirdi.Mesela; ayıran kendini ayırır , değer olan değer verir , kusur görenindir , kendini bilen kendini bilmeyenin kusuruna bakmaz, hırs gelir göz karalır hırs gider yüz karalır, gölgeye girenin gölgesi olmaz, nimet çoğalınca kıymet azalırmış, kötü söz sahibine yakışır, beni sevenin bendesiyim beni sevmeyenin ben nesiyim gibi… Bir de derken merken daha laf ederken sabaha karşı gün ağarmaya başlayınca bunlardan ders alırdık efendim.İki kelime bazen çoğu şeyi anlatabiliyor.

 

''EVİMİZDE ÇOCUKLARIMIZI AYIRIRSAK DIŞARIDA EŞİTLİK BEKLEYEBİLİR MİYİZ?''
Ayrımcılığın hiçbir şeklini sevmezdi.Ama en çok kızdığı kadın erkek eşitsizliği idi.O yüzden yaptığı devrimler kadınlara getirdiği özgürlükler , seçme seçilme hakkı için Atatürk’ü çok severdi.Düğünlere gittiğimiz için misafir edildiğimiz evlerde annesine saygısızlık eden şımartılmış çocuklar ile direkt konuşurdu, kavga ederdi, azarlardı.Tabi bunlar genelde erkek çocukları olurdu.’’Çocuğun ilk öğretmeni anasıdır ama çocuğu şımartan babasıdır’’ derdi.Kız çocuklarının erkek çocuklara hizmet ettirilmesine çok kızardı.Erkek çocuklarına ‘’elin ayağın tutuyor kalk kendin al’’ derdi.Yani evimizde çocuklarımızı kendimiz ayırırsak dışarıda kadın erkek eşitliği bekleyebilir miyiz ? Akıl, fikir, mantık, sorma, soruşturma çok önemliydi onun için.Bilmediği konularda fikir yürütenlere konuşanlara çok kızardı.’’Allah herkese bu aklı vermiş kullanmamak günahtır, el aklıyla gezen başa türlü türlü hal gelir’’ derdi babam.’’Bedenlerimiz bize yaradanın emanetidir, bizler bu vücut içerisinde birer ruhuz.’’ Derdi.O yüzden de zaten , ‘’sakın ol ha insanoğlu incitme canı incitme’’ demiştir.Efendim üreten ozanlarımız ortak değerlerimizdir, erenlerimizdir, toplulumumuzun hafızası ışığıdırlar.Gelenekten aldıkları gördükleri doğruları eserleriyle bulundukları topluma aktarırlar , yol yordam gösterirle.Ozanlarımızın ürettiği eserleri , türküler , deyişleri, bozlakları hatta oyun havaları bile sadece eğlence için değildir.Sözlerinde anlam vardır, hayat felsefesi vardır.

 

''BİZİM KÜLTÜRÜMÜZDE TEHDİT ZORBALIK YOKTUR''
Ozanlarımız düşünmeden tartmadan söz söylemezler.Mesela , ‘’ya benimsin ya da toprağın, başkasına yar etmem, yaşatmam seni ’’ demezler.Bu ve benzeri sözleri sorup soruşturmadan dinleyince kulaklara yerleşiyor.Bir süre sonra zihinlere yerleşiyor.Sanki doğru olan buymuş gibi algılanıyor.Sonucu da çok seviyordum o yüzden öldürdüm olabiliyor.Bu nedenle Ozanlarımızın sözlerini ölçüp tartarak sarf etmesi onların bilgeliğini ve ileri görüşlülüğünün apaçık bir göstergesidir.Bizim kültürümüzde tehdit yoktur olsa olsa sitem vardır.Gönül rızası esastır.Saygı olmazsa olmazımızdır.Ozanlarımıza yapılabilecek en güzel saygı göstergesi ; onların eserlerini eksiksizce özünü bozmadan, isimlerini de yad ederek icra etmek aktarmaktır.Bunu yaparken sadece elimizle çalıp babamızın deyimiyle ‘’ dıngırdatıp’’ ağzımızla söylemek değil bu eserlerde anlatılanı verilen mesajı , felsefeyi aklımızın, yüreğimizin süzgecinden geçirip anlayıp ona göre anlatmak ve o doğrulara göre yaşamaktır.

 

''RIZASIZ YAPILAN İŞİN ADI BAŞKADIR''

Hayatın her dalında geçerliliği olan ,’’dost elinden gel olmazsa varılmaz, rızasız bahçenin gülü derilmez’’ diyen insanın babamızın rızası olmadığı bilindiği halde hayat hikayesi film yapılmak isteniyor ve bizim hakkımızda insanlar bilinçli olarak yanlış yönlendiriliyor.’’Efendim aile istemiyor, aile karşı çıkıyor’’ deniyor.Bu doğru değildir efendim.Ailenin karşı çıkması inat etmesi , birilerini kıskanması hatta hatta haşa para istemesi söz konusu değildir.Babamız bunu istemiyordu.Yaşarken kendisine defalarca teklif gelmesine rağmen belgesel dışında film tekliflerini hep reddetti.Onun hakkında bir sürü belgeseller çekildi, kitaplar yazıldı.Haddim olmayarak herkese sormak isterim , ‘’ babanızın yaşarken defalarca reddettiği şeyi vefatından sonra sizler kabul eder miydiniz, sizler de karşı çıkmaz mıydınız,  satar mıydınız ? ‘’ Yine sormak isterim , ‘’Bu iş her ne kadar babanız hayattayken istememiş olsa da ve sizler ne kadar karşı çıksanız da olacak çıkmasanız da olacak’’ demek ne demektir.İyilik midir, güzellik midir ? ‘’Efendim fena mı olur filmi çekilse’’ , e ama istemiyordu.Ya da ‘’efendim o alçak gönüllülüğünden istememiştir, biz gene de yapalım’’ demek doğru mudur ? Bize ve herkese düşen vasiyete saygı göstermek değil midir ? Yaşarken istemediği şeyleri vefatından sonra yapmaya kalkmak bize yakışır mı ? E o zaman çoğu sanatçının almak için can attığı ve çoğunun da hala babamın bu nimeti neden kabul etmediğini anlamakta zorluk çektiği devlet sanatçılığını da arkasından verelim, olabilir mi ? Zorla, zorbalıkla güzellik olur mu ? Zorla yapılırsa onun adı güzellik olur mu ? Bal olsa yenir mi ? İyi duygular beslemek yanlış iş yapmanın yanlış iş yapmanın gerekçesi olamaz efendim.Rızasız yapılan işin aşkı başka şeydir.Bizde ata sözü dinlenir, ona uyulur şereftir.Herkes için de öyle olması gerekir diye düşünüyorum.’’Gözü doymayanın garnı doymaz’’ derdi babam.Kimini guru ekmek doyurur , kimine baklava börek yetmez, haddini sınırını bilmek lazım.Herkes birbirine saygı gösterip haddini hududunu bilseydi hakkın hukuk ile aranmasına yani mahkemelere gerek kalmazdı efendim.Bazı şeyler kutsaldır dokunulmazdır.Rahmetli babamız da bizim kutsalımızdır.Etmeyin eylemeyin diyeceğim de yaşarken sonuna kadar sömürülmüş şu garibin vasiyetine bari saygı gösterin, oyuncak etmeyin.Bizler ne kadar geriden durup ,’’onun sahibi halkımızdır, sevenlerimizdir’’ desek de unutulmaması gereken bir şey var ; sizler bir sanatçınızı kaybettiniz.
Bazılarının sıkılmadan iddia ettiği gibi gözümüz parada pulda olsaydı şimdiye kadar gelen teklifleri reddeder miydik ? Kafamıza göre senaryolar yazdırıp anında satmaz mıydık ? Bizim pusulamız atamızdır babamızdır.Bizim için tek geçerli ölçü babamızın yaşarken dile getirdiği istekleridir.Aslında hepimize düşen hakkımızda ne düşünülürse düşünülsün , onun hatırasına, isteklerine , vasiyetine saygı göstermektir.''

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.