Ne Mutlu Türküm Diyene

GÜNDEM 24.03.2021 - 11:42, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Ne Mutlu Türküm Diyene

Geçtiğimiz haftalarda Danıştay 8. Dairesi’nin Andımızın okutulması yönündeki birkaç yıl önceki kararının, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) temyiz etmesinin ardından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından iptal edilmesi üzerine alevlenen tartışmalar bizleri yeniden hiçbir zaman “eski veya geçmiş” olamayan ve haftalardır süren yazı dizimizin de konusu olan meşum çözüm süreci denilen o karanlık yıllara yeniden götürdü. Gün geçmiyor ki ülke siyasetinden yaşanan her hangi bir siyasal gelişme hemen çözüm süreci denilen o ayrışma ve çözülme yılları bir irtibat ve ilgisi kurulmasın.  Haydi, şimdi zaman tüneline girelim ve ‘Andımız’ mevzusu üzerinden çözüm sürecinin bu karanlık köşesi hususunda hatıra ve bilgilerimizi tazeleyelim.   Andımız Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla, 1933’te başlayıp 2013 yılına kadar okullarda okutulmuş, ancak 2013’te “Çözüm Süreci” döneminde İmralı ve PKK ile barış pazarlıkları denilen görüşmeleri yaptığı dönemde o dönem basında yer alan iddialara göre karşı tarafın talebi üzerine Ak Parti’nin isteği üzerine Milli eğitim Bakanlığı aracılığı ile açılan dava neticesinde kaldırılmıştı. Hatırlayınız o dönem bu gelişme ile birlikte devlet nişanından Atatürk kabartmalarının çıkarılması kararı da alınmış ve dava konusu edilmişti. Dönemin başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Andımızın kaldırılma gerekçesine ilişkin “Reşit Galip, insanları kafataslarına göre sınıflandırıyordu” demiş, andımızı faşist bir uygulama olarak tanımlamıştı. Tabi son gelişme bu görüşünün değişmediğini de göstermektedir. “Çözüm Süreci”nin Ak Partinin kandırılması nedeniyle ( kendi beyanlarıdır ) yeniden başlayan çatışmalarla onca şehitler vererek kanlı bir şekilde sonlanmasının ardından Danıştay 8. Dairesi 2018’de açılan iptal davalarını kabul ederek, Andımızın yeniden okutulmasına karar vermişti. Cumhurbaşkanı ve Ak Parti genel başkanı Sayın Erdoğan, kararın ardından iptal edilmesi yönünde oy kullanan Danıştay üyelerini hedef ala sert beyanlar vermesi üzerine işareti(!) alan MEB, Andımızın “çağdışı” olduğu gerekçesiyle kararı temyiz etti. Toplumda oluşan sert tepkiler sonrası dilekçeyi hazırlayan Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü ve iki avukat görevden alınarak toplumun ateşi düşürülmeye çalışılmış ancak bakanlığın temyiz dilekçesi geri çekilmeyerek milletin aklıyla adeta dalga geçilmişti.   MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli bu gelişmelere ilişkin elbette her zamanki sert üslubu ile tepki vererek şu ifadeleri kullandı:  “Türkiye’nin milli birlik ve diriliş ruhunun zirveye tırmandığı bugünlerde, medyaya sızdırılan, üstelik henüz imzalanmamış olan Öğrenci Andı aleyhine alınan karar milletimizde büyük bir huzursuzluğa ve kaygıya yol açmıştır. Skandal bir karar. …….HDP’li bölücülerin fezlekelerinin TBMM’ye gönderilip milli dayanışma şuurunun çelikleştiği bugünlerde öğrenci andı kararı ‘pimi çekilmiş bir bombadır.’ Danıştay bu yanlıştan dönmeli, Türk milletinin tarihi hasletleriyle, çiğnetilmeyecek emanetleriyle oynamaya teşebbüsten vazgeçmelidir.”   Sayın Bahçeli her ne kadar sert tepki verdiyse de eleştirilerden kurtulamadı. Eleştirilerin temelinde ise Andımızı dava konusu yapanın, temyiz sürecini yürütenin Milli Eğitim Bakanlığı olması yani hükümetin, yani Sayın Erdoğan’ın bilgi ve talimatlarıyla devam eden bir süreç olmasına rağmen neden sadece Danıştay’a sert çıktığı ancak Ak Parti genel başkanına en ufak bir eleştiri yapmadığı/yapamadığı hususu vardı. Ona keza Danıştay'ın yapısını ve üyelerini ağırlıklı olarak belirleyen Cumhurbaşkanı, yani Sayın Erdoğan’dır.  Üyelerinin dörtte biri doğrudan cumhurbaşkanı dörtte üçünü HSK belirler. HSK’nın oluşumu da zaten ağırlıklı olarak cumhurbaşkanı tarafından belirlendiğinden yüksek mahkemelerde hükümetin etkisinin olamayacağını düşünmek gerçekçi olamayacaktır. Şimdi insanlar işte bu noktada meşum çözüm süreci kalıntısı olan ve Türklük düşmanlığı kokan andımızın yasaklanması kararı için kızılması gereken sadece Danıştay mıdır diye sormaktalar ve gerçekten de bu itirazlar tartışılmaya değerdir. Ak Parti andımız hususunda tartışmalar alevlendiğinde HDP’li bir milletvekilliğinin kesinleşmiş bir cezası nedeniyle vekilliğinin düşürülmesi, hemen akabinde de HDP’nin kapatılması için dava açılması yönünde gündeme yıldırım gibi düşen milliyetçi kartlarını açtı. HDP’nin kapatılmasının zamanlamasının MHP’nin 18 Mart’ta yaptığı 13. Olağan Kurultay’ına denk getirilmesi iktidar tarafından yapılmış bir jest olarak algılandı. Zaten Sayın Devlet Bahçeli’de Kurultay’da andımız konusunda Danıştay’a kızmaktan daha ileri gitmeyerek ve de 2023’de adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır diyerek Cumhur İttifakının tabandaki tüm kaynama ve tepkilere rağmen sapasağlam olduğu mesajını vermiştir. Andımızın kaldırılmasının fikir babalarından biri de vekilliği düşürülen HDP'liydi. Yani kendisi hapse gidiyor olsa da fikirleri halen iktidarda(!) izlenimi veriyor. Andımızın kaldırılma sürecinde Ak Partili Ali İhsan Arslan ve Ahmet Faruk Ünsal gibi isimlerin yanında, şimdi tutuklu olan Ayhan Bilgen ve geçtiğimiz günlerde milletvekilliği düşürülen HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun başkanlığını yaptığı Mazlum-Der'in Diyarbakır Şubesi, Haziran 2009'da “Andımızın” kaldırılması için kampanya başlatmışlar. Bu durum MHP'nin tabanından umduğu desteği bulamayan Ak Partinin 2023 seçimlerinde Kürt oylarına da talip olması olarak yorumlandı.   Andımız skandalını, HDP’nin kapatılması davasını, İstanbul Sözleşmesinden Erdoğan’ın kararı ile bir anda çıkmayı v.s. tartışırken birden Merkez Bankası başkanının son 20 ayda 4. kez yeniden değiştirilmesi ile döviz kurlarında oluşan deprem ile bu haftaya başladık. Bunca sarsıntılı gündemleri kısa sürede yaşamak herkesi elbette afallatmış olmalı. Türkiye gündemlerine ilişkin tüm bu konu başlıklarını kamuoyunda ve uluslar arası arenada oluşan tepki ve yorumlarla toparladığımızda aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz. Esasında son zamanlarda pek çok anket şirketinin yapmış oldukları araştırma sonuçlarını incelediğimizde neredeyse tüm anketlerde gözle görülür şekilde iktidarın hızla oy kaybetmekte olduğunu,  beklide yaşanan tüm gelişmelerde bu yüzden iktidarın bir panikleme yaşadığı ve bu nedenle oylarını toparlayabilme kaygısıyla adeta kontrolsüz şekilde hareket etmekte olduğu da değerlendirilebilir. Son zamanlarda yaşanan tüm gündem başlıklarını toparlayacak olursak; 1) Andımızın kaldırılması kararı ile Kürt oyları kazanılmak istendiği düşünülmektedir. 2) HDP'nin kapatılmasına ilişkin dava sürecinin başlatılması ile ittifak ortağı MHP’nin tabanındaki ülkücü oylarının ve HDP’ye kaptırılmış olan muhafazakâr Kürt oylarının yeniden hedeflenmekte olduğu tartışılmaktadır. 3) İstanbul Sözleşmesinden, her ne kadar TBMM onayıyla kabul edilerek iç hukuk sistemimize girmiş uluslararası bir sözleşme olmasına rağmen, tek kişinin kararıyla bir kararname ile bir gecede çıkılmasıyla, muhtelif cemaatlerin oylarının hedeflenmekte olduğu gibi bazı ciddi iddialar ön plana çıkmaktadır. 4) Çöken ekonomimiz nedeniyle Bakanların, Merkez Bankası ve TUİK başkanlarının sıkça değiştirilmekte olması, kabinede köklü bir değişikliğe gidilmek istenmesi yaşanan tüm sorunlara bedel ödetecek birilerinin, günah keçilerinin kurban verilmesi olarak yorumlanmakta, ancak hiçbir görevden alma sorun çözmemekte, sorunları daha da büyütmektedir. 5) ABD başkanı göreve geldiğinden beri aylar geçmesine rağmen sürekli Sayın Erdoğan'ın görüşme taleplerini reddetmekte olduğu, kendisinin de halen aramaması ABD ile gelecekte ciddi krizlerin yaşanacağı izlenimini vermektedir. 6) MHP ise Cumhur İttifakının temel gerekçesi olan 'Beka' söylemine rağmen andımız konusunda dahi iktidara en ufak bir tesir edememiş bir görünüm arz etmesi ülkücü tabanda ittifaka olan güvensizliği daha da artırmış, ülkücü tabanda MHP’nin böylece kendisini de adeta batan bir gemi ile birlikte meçhule sürüklemeye başladığı şeklinde yorumlanmıştır.   Haftaya yayınlanacak olan 7. ve son bölüm ile çözüm sürecine ilişkin bu yazı dizimizi sonlandıracağız ve yazı dizimizin “Kandırılmanın Bedelini Ödeyenler” alt başlığı ile yayınlanacak bu son bölümünde çözüm süreci sonrası devlet, millet ve bayrak uğruna can veren kahraman şehitlerimizi hatırlayacağız. Allah hepsine rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.   Allah memleketimizin, devletimizin, milletimizin yar ve yardımcısı olsun inşallah!   “Allah sonumuzu hayır eylesin!” Berat Albayrak – Maliye ve Hazine Bakanlığından istifa ederken “Allah hepimizin hakkında hayırlısını nasip etsin!” Naci Ağbal – En son görevden alınan Merkez Bankası Başkanı “Onların doları varsa bizim Allah’ımız var!” Recep Tayyip Erdoğan – Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı    Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                 

Geçtiğimiz haftalarda Danıştay 8. Dairesi’nin Andımızın okutulması yönündeki birkaç yıl önceki kararının, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) temyiz etmesinin ardından Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından iptal edilmesi üzerine alevlenen tartışmalar bizleri yeniden hiçbir zaman “eski veya geçmiş” olamayan ve haftalardır süren yazı dizimizin de konusu olan meşum çözüm süreci denilen o karanlık yıllara yeniden götürdü. Gün geçmiyor ki ülke siyasetinden yaşanan her hangi bir siyasal gelişme hemen çözüm süreci denilen o ayrışma ve çözülme yılları bir irtibat ve ilgisi kurulmasın.  Haydi, şimdi zaman tüneline girelim ve ‘Andımız’ mevzusu üzerinden çözüm sürecinin bu karanlık köşesi hususunda hatıra ve bilgilerimizi tazeleyelim.

 

Andımız Mustafa Kemal Atatürk’ün onayıyla, 1933’te başlayıp 2013 yılına kadar okullarda okutulmuş, ancak 2013’te “Çözüm Süreci” döneminde İmralı ve PKK ile barış pazarlıkları denilen görüşmeleri yaptığı dönemde o dönem basında yer alan iddialara göre karşı tarafın talebi üzerine Ak Parti’nin isteği üzerine Milli eğitim Bakanlığı aracılığı ile açılan dava neticesinde kaldırılmıştı. Hatırlayınız o dönem bu gelişme ile birlikte devlet nişanından Atatürk kabartmalarının çıkarılması kararı da alınmış ve dava konusu edilmişti. Dönemin başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, Andımızın kaldırılma gerekçesine ilişkin “Reşit Galip, insanları kafataslarına göre sınıflandırıyordu” demiş, andımızı faşist bir uygulama olarak tanımlamıştı. Tabi son gelişme bu görüşünün değişmediğini de göstermektedir. “Çözüm Süreci”nin Ak Partinin kandırılması nedeniyle ( kendi beyanlarıdır ) yeniden başlayan çatışmalarla onca şehitler vererek kanlı bir şekilde sonlanmasının ardından Danıştay 8. Dairesi 2018’de açılan iptal davalarını kabul ederek, Andımızın yeniden okutulmasına karar vermişti. Cumhurbaşkanı ve Ak Parti genel başkanı Sayın Erdoğan, kararın ardından iptal edilmesi yönünde oy kullanan Danıştay üyelerini hedef ala sert beyanlar vermesi üzerine işareti(!) alan MEB, Andımızın “çağdışı” olduğu gerekçesiyle kararı temyiz etti. Toplumda oluşan sert tepkiler sonrası dilekçeyi hazırlayan Hukuk Hizmetleri Genel Müdürü ve iki avukat görevden alınarak toplumun ateşi düşürülmeye çalışılmış ancak bakanlığın temyiz dilekçesi geri çekilmeyerek milletin aklıyla adeta dalga geçilmişti.

 

MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli bu gelişmelere ilişkin elbette her zamanki sert üslubu ile tepki vererek şu ifadeleri kullandı: 

“Türkiye’nin milli birlik ve diriliş ruhunun zirveye tırmandığı bugünlerde, medyaya sızdırılan, üstelik henüz imzalanmamış olan Öğrenci Andı aleyhine alınan karar milletimizde büyük bir huzursuzluğa ve kaygıya yol açmıştır. Skandal bir karar. …….HDP’li bölücülerin fezlekelerinin TBMM’ye gönderilip milli dayanışma şuurunun çelikleştiği bugünlerde öğrenci andı kararı ‘pimi çekilmiş bir bombadır.’ Danıştay bu yanlıştan dönmeli, Türk milletinin tarihi hasletleriyle, çiğnetilmeyecek emanetleriyle oynamaya teşebbüsten vazgeçmelidir.”

 

Sayın Bahçeli her ne kadar sert tepki verdiyse de eleştirilerden kurtulamadı. Eleştirilerin temelinde ise Andımızı dava konusu yapanın, temyiz sürecini yürütenin Milli Eğitim Bakanlığı olması yani hükümetin, yani Sayın Erdoğan’ın bilgi ve talimatlarıyla devam eden bir süreç olmasına rağmen neden sadece Danıştay’a sert çıktığı ancak Ak Parti genel başkanına en ufak bir eleştiri yapmadığı/yapamadığı hususu vardı. Ona keza Danıştay'ın yapısını ve üyelerini ağırlıklı olarak belirleyen Cumhurbaşkanı, yani Sayın Erdoğan’dır.  Üyelerinin dörtte biri doğrudan cumhurbaşkanı dörtte üçünü HSK belirler. HSK’nın oluşumu da zaten ağırlıklı olarak cumhurbaşkanı tarafından belirlendiğinden yüksek mahkemelerde hükümetin etkisinin olamayacağını düşünmek gerçekçi olamayacaktır. Şimdi insanlar işte bu noktada meşum çözüm süreci kalıntısı olan ve Türklük düşmanlığı kokan andımızın yasaklanması kararı için kızılması gereken sadece Danıştay mıdır diye sormaktalar ve gerçekten de bu itirazlar tartışılmaya değerdir. Ak Parti andımız hususunda tartışmalar alevlendiğinde HDP’li bir milletvekilliğinin kesinleşmiş bir cezası nedeniyle vekilliğinin düşürülmesi, hemen akabinde de HDP’nin kapatılması için dava açılması yönünde gündeme yıldırım gibi düşen milliyetçi kartlarını açtı. HDP’nin kapatılmasının zamanlamasının MHP’nin 18 Mart’ta yaptığı 13. Olağan Kurultay’ına denk getirilmesi iktidar tarafından yapılmış bir jest olarak algılandı. Zaten Sayın Devlet Bahçeli’de Kurultay’da andımız konusunda Danıştay’a kızmaktan daha ileri gitmeyerek ve de 2023’de adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır diyerek Cumhur İttifakının tabandaki tüm kaynama ve tepkilere rağmen sapasağlam olduğu mesajını vermiştir. Andımızın kaldırılmasının fikir babalarından biri de vekilliği düşürülen HDP'liydi. Yani kendisi hapse gidiyor olsa da fikirleri halen iktidarda(!) izlenimi veriyor. Andımızın kaldırılma sürecinde Ak Partili Ali İhsan Arslan ve Ahmet Faruk Ünsal gibi isimlerin yanında, şimdi tutuklu olan Ayhan Bilgen ve geçtiğimiz günlerde milletvekilliği düşürülen HDP'li Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun başkanlığını yaptığı Mazlum-Der'in Diyarbakır Şubesi, Haziran 2009'da “Andımızın” kaldırılması için kampanya başlatmışlar. Bu durum MHP'nin tabanından umduğu desteği bulamayan Ak Partinin 2023 seçimlerinde Kürt oylarına da talip olması olarak yorumlandı.

 

Andımız skandalını, HDP’nin kapatılması davasını, İstanbul Sözleşmesinden Erdoğan’ın kararı ile bir anda çıkmayı v.s. tartışırken birden Merkez Bankası başkanının son 20 ayda 4. kez yeniden değiştirilmesi ile döviz kurlarında oluşan deprem ile bu haftaya başladık. Bunca sarsıntılı gündemleri kısa sürede yaşamak herkesi elbette afallatmış olmalı. Türkiye gündemlerine ilişkin tüm bu konu başlıklarını kamuoyunda ve uluslar arası arenada oluşan tepki ve yorumlarla toparladığımızda aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz. Esasında son zamanlarda pek çok anket şirketinin yapmış oldukları araştırma sonuçlarını incelediğimizde neredeyse tüm anketlerde gözle görülür şekilde iktidarın hızla oy kaybetmekte olduğunu,  beklide yaşanan tüm gelişmelerde bu yüzden iktidarın bir panikleme yaşadığı ve bu nedenle oylarını toparlayabilme kaygısıyla adeta kontrolsüz şekilde hareket etmekte olduğu da değerlendirilebilir. Son zamanlarda yaşanan tüm gündem başlıklarını toparlayacak olursak;

1) Andımızın kaldırılması kararı ile Kürt oyları kazanılmak istendiği düşünülmektedir.

2) HDP'nin kapatılmasına ilişkin dava sürecinin başlatılması ile ittifak ortağı MHP’nin tabanındaki ülkücü oylarının ve HDP’ye kaptırılmış olan muhafazakâr Kürt oylarının yeniden hedeflenmekte olduğu tartışılmaktadır.

3) İstanbul Sözleşmesinden, her ne kadar TBMM onayıyla kabul edilerek iç hukuk sistemimize girmiş uluslararası bir sözleşme olmasına rağmen, tek kişinin kararıyla bir kararname ile bir gecede çıkılmasıyla, muhtelif cemaatlerin oylarının hedeflenmekte olduğu gibi bazı ciddi iddialar ön plana çıkmaktadır.

4) Çöken ekonomimiz nedeniyle Bakanların, Merkez Bankası ve TUİK başkanlarının sıkça değiştirilmekte olması, kabinede köklü bir değişikliğe gidilmek istenmesi yaşanan tüm sorunlara bedel ödetecek birilerinin, günah keçilerinin kurban verilmesi olarak yorumlanmakta, ancak hiçbir görevden alma sorun çözmemekte, sorunları daha da büyütmektedir.

5) ABD başkanı göreve geldiğinden beri aylar geçmesine rağmen sürekli Sayın Erdoğan'ın görüşme taleplerini reddetmekte olduğu, kendisinin de halen aramaması ABD ile gelecekte ciddi krizlerin yaşanacağı izlenimini vermektedir.

6) MHP ise Cumhur İttifakının temel gerekçesi olan 'Beka' söylemine rağmen andımız konusunda dahi iktidara en ufak bir tesir edememiş bir görünüm arz etmesi ülkücü tabanda ittifaka olan güvensizliği daha da artırmış, ülkücü tabanda MHP’nin böylece kendisini de adeta batan bir gemi ile birlikte meçhule sürüklemeye başladığı şeklinde yorumlanmıştır.

 

Haftaya yayınlanacak olan 7. ve son bölüm ile çözüm sürecine ilişkin bu yazı dizimizi sonlandıracağız ve yazı dizimizin “Kandırılmanın Bedelini Ödeyenler” alt başlığı ile yayınlanacak bu son bölümünde çözüm süreci sonrası devlet, millet ve bayrak uğruna can veren kahraman şehitlerimizi hatırlayacağız. Allah hepsine rahmet eylesin, mekânları cennet olsun.  

Allah memleketimizin, devletimizin, milletimizin yar ve yardımcısı olsun inşallah!

 

“Allah sonumuzu hayır eylesin!”

Berat Albayrak – Maliye ve Hazine Bakanlığından istifa ederken

“Allah hepimizin hakkında hayırlısını nasip etsin!”

Naci Ağbal – En son görevden alınan Merkez Bankası Başkanı

“Onların doları varsa bizim Allah’ımız var!”

Recep Tayyip Erdoğan – Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı

 

 Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.