Murat Toprak Yazdı : Misafir
Murat Toprak Yazdı : Misafir
İnsanın yaşadığı her yer evi midir?
İnsanoğlu nerede, nasıl ve ne şekilde yaşarsa yaşasın. Her zaman doğduğu yerin toprağına, havasına, suyuna hasret duyar.
Bu durum insanın aidiyet duygusudur.
Ait olmaktır.
Kabul görmektir.
Hiçbir topluluk kendi örf adet ve geleneklerini zorla başka bir topluma kabul ettiremez. Bugün dünya coğrafyasına baktığımız da Dünya’nın herhangi bir ülkesinin adeti ve gelenekleri bize gülünç, saçma gelebilir. Ama o coğrafyanın içerisinde yaşayan insanları öyle düşünmez. Başkalarına aldırış etmeden yaşadıkları düzenin adıdır. Teori de tartışılan ama pratikte devam eden sakıncaları görmezden gelirler. Ancak Bu düzen başka bir coğrafya ’ya taşınmaya çalışıldığı vakit işte düzensizlik baş verir.
Örf ve adet sözcüğünü, sözlük anlamıyla ifade edelim ki ne söylediğimiz tam manasıyla idrak edilsin. Toplum geneli tarafından benimsenip süreklilik kazanan, kuşaktan kuşağa aktarılan davranışlardır. Anane, gelenek, görenek, teamül, töre şeklinde de ifade edilebilen Orta Asya’dan dörtnala Yurt tutmak gayesiyle kutlu zaferler eşliğinde gelen, bu toprakların hars medeniyetiyle yoğrulan Kadim Türk kültürüdür. Millî Kültür bir günde ortaya çıkmaz. Derin acılar, kudretli simalar ve daimi töreyle yoğrulmuş Millet bilinciyle meydana gelir.
Gurbete çıkan bir vatandaşımızın sıla hasreti buradan gelir. Vatanına, iline, yurduna, ocağına, bucağına, anasına, babasına, karısına, yavrusuna hasretidir. Aynı dili konuşmak aynı menzile koşmak gibidir. Milletimizin güvencesi Türk Silahlı Kuvvetlerin de vatani görevini ifa eden her Mehmetçiğimiz izne ayrıldığında Sıla izni belgesiyle gönderilir. Ailesine kavuşsun, yaşadığı bölgesindeki sevdikleriyle görüşüp vakit geçirsin diye bu ad verilmiştir.
Ev nedir? Bireyin kendini huzurlu hissettiği mutlu olduğu yer der sözlüğümüz.
Şair Kemalettin Kamu Gurbet şiirinin son mısrasın da şöyle ifade eder.
Ne arzum, ne emelim...
Yaralanmış bir elim
Ben gurbette değilim,
Gurbet benim içimde.
İçimizde taşıdığımız duygular, benliğimize yerleşen anılar, Atalara duyulan saygı, mazinin Şanlı Tarihi’nin şeref levhalarını okurken, uzaklara dalarak gurur duymak, bu düşünceyle sosyal yaşantımızı tesis etmek bunlar yaşadığımız topraklara hürmet göstergesidir.
Bu Topraklar adlı şiirim de yaşadığım topraklara hürmetimi şu şekilde ifade etmek istiyorum.
Doğarız bu topraklarda nefes alırız.
Yaşarız zorda kalana nefes veririz.
Ölürüz bu topraklara gömülürüz.
Derdimizi de, neşemizi de bu topraklara yazarız.
Gurbette ölenin dahi ağıtını bu topraklarda yakarız.
Ne gidecek yapı, ne çalacak kapı düşünürüz.
Biz bu vatana ölmeye doğduk.
Sadece yaşamaya hasretiz.
Ben Anadolu İrfanını hep gurbetin sırrında, garibin gönlünde ararım. Misafire hürmet bizim binlerce yıllık geleneğimizin mirasıdır. İşte bu miras bizi ayakta tutuyor.
Atalar sözüdür: Oğlan babadan görür at oynatmayı, kız anadan görür sofra donatmayı.
Sofra donatmak saraylara layık yemek değildir. Elinde olanı paylaşıp tatlı dille güler yüzle ağırlamaktır.
Bugünün meselesi değil asırlardır harmanlanarak gelişen, milli şuurla oluşan adına Anadolu İrfanı dediğimiz bir medeniyettir. Ama her sözün bir sonu, her hükmün bir sonucu olduğu gibi her misafirin de saygıyla karşılandığı, sevgiyle ağırlandığı vaktin, bir geri dönüşü olmalı ki işin içine saygısızlık girmesin. Atalar sözüdür: Edeple gelen lütufla gider.
Genç kardeşlerimiz hatırlamaz.1994-1998 yılları arasında çekilen bir Türk dizisi vardı. Kaygusuzlar adında çekilen bu dizinin basın bülteni konusunu dikkatlice okumanızı rica ediyorum. Üç karısı, 36 çocuğuyla köyden şehre asker arkadaşı İsmail’in (Halit Akçatepe) yanına gelen Memnun Kaygısız (Ercan Yazgan), iş bulana kadar onun yanında kalmak üzere evlerine yerleşir. Karısı Zeynep'le sakin bir hayat yaşayan İsmail'in, Kaygısız ailesi evlerine girdikten sonra tüm yaşamı değişir.
Tüm toplumun tepeden tırnağa sosyal yaşamının değişmesi Milli bilinci zayıflatan bir durumdur.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk şöyle diyor:
‘’Millet analarının, millet babalarının, millet hocalarının ve millet büyüklerinin; evde, mektepte, orduda, fabrikada, her yerde ve her işte millet çocuklarına, milletin her ferdine bıkmaksızın ve mütemadiyen verecekleri millî terbiyenin gayesi işte bu yüksek millî hissi sağlamlaştırmak olmalıdır.’’
Biz gurbeti de, misafir ağırlamayı da, fukarayı gözetmeyi de, zalime dur demeyi de, devlete saygıyı, millete sevgiyi, bayrağımızın gölgesi altında kardeşçe yaşamayı da en iyi bilen Milletlerden biriyiz. Dosta güven düşmana korku salmamızın aslı budur. Bizi bize düşürmeye çalışanlar olacaktır. Ama onların oyununu boşa çıkarmaya muktediriz.
Ama Atalar sözünü kulak arkası etmeyelim ki yaşamdan ders çıkaralım.
Elden gelen öğün olmaz oda vaktinde bulunmaz.
Misafir misafiri ev sahibi hiç birini sevmez.
İşin aslı budur. İbret almak isteyene de vesika çoktur.
Çünkü Karacaoğlan asırlar önce can alıcı bir mısra miras bıraktı bize ve şöyle söyler.
Karacaoğlan der dünyaya gelmeden
Ben usandım el işine yelmeden
Gurbet ilde padişahlık sürmeden
Vatanın da züğürt olmak yeğ imiş.
Züğürt olmayalım, güçlü haksız da olmayalım. Küçümsemeden, ayrıştırmadan yine yeniden olmamız gereken tek şey ilk cümlemin sorusunun karşılığı şudur: Doğduğumuz topraklara, ana ocağına, baba yurduna sahip çıkalım. Birlik ve beraberlik içinde aramızda Anadolu irfanını ve Milli bilinci tesis etmek için çalışalım. Bir toprağı imar eden birlik ve beraberlik duygusudur. Zayi eden ise senlik, benlik davasıdır.
Murat Toprak
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.