MHP'li Onur Köksal'dan Doğu Türkistan Çağrısı , ''Türkiye Çözüm Üretmeli''

DİĞER (İHA) - İhlas Haber Ajansı | 14.12.2019 - 21:45, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

MHP'li Onur Köksal'dan Doğu Türkistan Çağrısı , ''Türkiye Çözüm Üretmeli''

31 Mart yerel seçimlerinde Kırşehir Belediye Başkan adayı olan Doç. Dr. Onur Köksal, Çin zulmü altındaki Doğur Türkistan ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti ve uluslararası mecraya çağrıda bulundu. Çin'in 1949 yılında bu yana hakimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan'ın kırsal kesimlerinde ''Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi adıyla anılan Çin tarzı özerk bölgesine çevrildiğini belirten Köksal , ''Çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkı son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulüm politikalarına maruz kalmaktadır. Başımızı her çevirişimizde kan, gözyaşı ve acı ile karşılaşmaktayız. Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık dramıdır. Çin'in uyguladığı zulüm sınırları aşmıştır. 40 milyondan fazla bir nüfus bu zulme maruz kaldığı bilinmektedir. Çin Devleti, Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkını kitlesel bir biçimde sözde “eğitim kampları”nda tutmaktadır. Doğu Türkistan, Çin için önemlidir çünkü barındırdığı maden, mineral, petrol ve doğalgaz yataklarıyla bir hazinedir. Çin’de çıkarılan mineralin %78’i Doğu Türkistan topraklarından çıkmakta. Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından çıkarılan 148 tür madenin 118’i yine Doğu Türkistan topraklarından elde edilmekte. Bu durumda Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki baskısını arttırmaktadır. Asimile olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan halkın uzun vadede en iyi mücadele yolu, yeni nesillerin iyi bir eğitimden geçmesidir. Bunu önlemek isteyen Çin yönetimi, halkın kaliteli eğitim alma yollarını kapamış, okullara kabul edilme oranı düşürülmüş, resmi dil Çince kabul edildiği ve Çin alfabesinde hiçbir değişiklik yapılmadığı halde, bölgede, son 30 yıl içinde üç defa alfabe değiştirilmiş. Uygur alfabesi önce Kirilce’ye, sonra Latin harflerine, önce Rusya sonra Türkiye ile kurulacak ilişkilerden korkulduğu için de son olarak Arap alfabesine zorunlu değiştirilmiştir. Uygur dilinde bir ansiklopedi veya sözlük bulunmazken, Uygur öğretmen ve fikir adamlarının Uygur tarihi, kültürü, sanatı üzerine yazı yazmaları yasaklanmıştır. Aksi halde, bölücülük suçlamasıyla cezalandırılmakta, tutuklanmakta ve okulları kapatılmaktadır. Türk öğretmenlere Çince ders verme mecburiyeti getirilmiş şu anda eğitim tamamen Çince olmuştur. Yani eğitim üzerinden kültüre müdahale için her yol uygulanmıştır.  Bununla Beraber araştırmacılar yaklaşık olarak bir milyon kişinin yargılama olmaksızın kamplarda tutuklu bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu tutuklular katı bir gözetim altında, psikolojik baskılara tabi tutulmakta, ana dillerini, dinlerini ve kültürlerini terk etmeye zorlanmaktadırlar. Kampların dışındaki Müslüman Türk halk ise çok yoğun izleme sistemleri, kontrol noktaları ve kişilerin birbirlerini gözetlemeleri gibi temel insan haklarını alenen ayaklar altına alan yollarla büyük bir baskı altında yaşamaktadırlar. Bu şekilde devam etmesi hâlinde, emsali görülmemiş bir soykırıma dönüşecek olan bu uygulama ve baskıların gündeme getirilmesi, asla Çin’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirilmemeli; ekonomik ve stratejik işbirliği düşünülerek milyonlarca Müslüman Türk’ün, tüm dünyanın gözü önünde asimilasyona uğramasına izin verilmemelidir. En önemlisi de Çin hükümeti, Uygurları terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı olarak yaftalamaya çalışarak, “dikkatli olmamız gereken, düşman millettir” anlayışını yaygınlaştırarak ırki ayrımcılığı tırmandırmaktadır. Çin'in izlediği bu yol, Doğu Türkistan’da uzun süredir "terörizm ve dinî aşırılık" bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutumundan, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamalarından ve “yeniden eğitim kampları" adıyla açık hava hapishanesi şeklinde kurduğu çağdaş Nazi işkence kamplarından bir an önce vazgeçmesi, yasadışı bir şekilde gözaltında tuttuğu bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması çağrısında bulunuyor; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olmak üzere uluslararası toplumu bu konuda duyarlı davranmaya ve çözüm üretmeye davet ediyoruz.” İfadelerine yer verdi.

31 Mart yerel seçimlerinde Kırşehir Belediye Başkan adayı olan Doç. Dr. Onur Köksal, Çin zulmü altındaki Doğur Türkistan ile ilgili Türkiye Cumhuriyeti ve uluslararası mecraya çağrıda bulundu.

Çin'in 1949 yılında bu yana hakimiyeti altında tuttuğu Doğu Türkistan'ın kırsal kesimlerinde ''Sinkiang Uygur Özerk Bölgesi adıyla anılan Çin tarzı özerk bölgesine çevrildiğini belirten Köksal , ''Çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkı son yıllarda daha önce eşi benzeri görülmemiş baskı ve zulüm politikalarına maruz kalmaktadır. Başımızı her çevirişimizde kan, gözyaşı ve acı ile karşılaşmaktayız. Doğu Türkistan'da yaşanan insanlık dramıdır. Çin'in uyguladığı zulüm sınırları aşmıştır. 40 milyondan fazla bir nüfus bu zulme maruz kaldığı bilinmektedir.

Çin Devleti, Doğu Türkistan’da yaşayan ve çoğunluğu Uygur olmak üzere Kazak, Kırgız ve diğer Müslüman Türk unsurlardan oluşan Doğu Türkistan halkını kitlesel bir biçimde sözde “eğitim kampları”nda tutmaktadır.

Doğu Türkistan, Çin için önemlidir çünkü barındırdığı maden, mineral, petrol ve doğalgaz yataklarıyla bir hazinedir. Çin’de çıkarılan mineralin %78’i Doğu Türkistan topraklarından çıkmakta. Çin Halk Cumhuriyeti topraklarından çıkarılan 148 tür madenin 118’i yine Doğu Türkistan topraklarından elde edilmekte. Bu durumda Çin’in Doğu Türkistan üzerindeki baskısını arttırmaktadır.

Asimile olma tehlikesi ile karşı karşıya kalan halkın uzun vadede en iyi mücadele yolu, yeni nesillerin iyi bir eğitimden geçmesidir. Bunu önlemek isteyen Çin yönetimi, halkın kaliteli eğitim alma yollarını kapamış, okullara kabul edilme oranı düşürülmüş, resmi dil Çince kabul edildiği ve Çin alfabesinde hiçbir değişiklik yapılmadığı halde, bölgede, son 30 yıl içinde üç defa alfabe değiştirilmiş. Uygur alfabesi önce Kirilce’ye, sonra Latin harflerine, önce Rusya sonra Türkiye ile kurulacak ilişkilerden korkulduğu için de son olarak Arap alfabesine zorunlu değiştirilmiştir. Uygur dilinde bir ansiklopedi veya sözlük bulunmazken, Uygur öğretmen ve fikir adamlarının Uygur tarihi, kültürü, sanatı üzerine yazı yazmaları yasaklanmıştır. Aksi halde, bölücülük suçlamasıyla cezalandırılmakta, tutuklanmakta ve okulları kapatılmaktadır. Türk öğretmenlere Çince ders verme mecburiyeti getirilmiş şu anda eğitim tamamen Çince olmuştur. Yani eğitim üzerinden kültüre müdahale için her yol uygulanmıştır. 

Bununla Beraber araştırmacılar yaklaşık olarak bir milyon kişinin yargılama olmaksızın kamplarda tutuklu bulunduğunu tahmin etmektedir. Bu tutuklular katı bir gözetim altında, psikolojik baskılara tabi tutulmakta, ana dillerini, dinlerini ve kültürlerini terk etmeye zorlanmaktadırlar. Kampların dışındaki Müslüman Türk halk ise çok yoğun izleme sistemleri, kontrol noktaları ve kişilerin birbirlerini gözetlemeleri gibi temel insan haklarını alenen ayaklar altına alan yollarla büyük bir baskı altında yaşamaktadırlar.

Bu şekilde devam etmesi hâlinde, emsali görülmemiş bir soykırıma dönüşecek olan bu uygulama ve baskıların gündeme getirilmesi, asla Çin’in iç işlerine karışmak olarak değerlendirilmemeli; ekonomik ve stratejik işbirliği düşünülerek milyonlarca Müslüman Türk’ün, tüm dünyanın gözü önünde asimilasyona uğramasına izin verilmemelidir.

En önemlisi de Çin hükümeti, Uygurları terörist, katil, hırsız, bölücü, radikal İslamcı olarak yaftalamaya çalışarak, “dikkatli olmamız gereken, düşman millettir” anlayışını yaygınlaştırarak ırki ayrımcılığı tırmandırmaktadır. Çin'in izlediği bu yol, Doğu Türkistan’da uzun süredir "terörizm ve dinî aşırılık" bahanesiyle devam ettirdiği bu ırkçı tutumundan, insan hakları ve inanç hürriyeti kısıtlamalarından ve “yeniden eğitim kampları" adıyla açık hava hapishanesi şeklinde kurduğu çağdaş Nazi işkence kamplarından bir an önce vazgeçmesi, yasadışı bir şekilde gözaltında tuttuğu bir milyondan fazla Müslüman Türk soydaşımızı serbest bırakması çağrısında bulunuyor; başta Türkiye Cumhuriyeti’nin yöneticileri olmak üzere uluslararası toplumu bu konuda duyarlı davranmaya ve çözüm üretmeye davet ediyoruz.” İfadelerine yer verdi.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.