Kırşehir'in İki İftiharı : Gülşehri ve Aşıkpaşa'nın Türkçeciliği

KÜLTÜR 24.06.2020 - 13:49, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Kırşehir'in İki İftiharı : Gülşehri ve Aşıkpaşa'nın Türkçeciliği

Yeniçağ Gazetesi Yazarı Ahmet Sevgi bugünkü köşesinde Gülşehri ve Aşkıpaşa'ya yer verdi.Arapça ve Farsça'nın büyük rağbet gördüğü dönemde Türkçe'yi yücelten ve bugüne kadar yaşamasında ve gelmesinin mimarları olan bu iki şair ve mutasavvıf ile ilgili kaleme alınan yaz şu şekilde

Anadolu Selçuklu/Türk Devleti'nde ilim dili Arapça, edebiyat dili Farsça, resmî dil de bazen Arapça bazen Farsça idi. Bu durumu hoş karşılamayan Türkmen beyleri ve tekke mensuplarının gayretleriyle 13. asırda Anadolu'da Türkçe kültür, edebiyat ve devlet dili olma yoluna girmiş ve Türkçe eserler yazılmaya başlanmıştı. Kesin zafere 14. asırda ulaşan bu hareketledir ki 600 yıl kesintisiz sürecek olan büyük bir edebiyatın (Divan edebiyatı) ve köklü bir Türkçenin temelleri atılmış oldu. Bugün sizlere bu temelde harcı bulunan Gülşehrî ve Âşık Paşa'nın Türkçeye dair görüşlerini aktarmak istiyorum. Gülşehrî (ö. 1317'den sonra) ve Âşık Paşa (ö. 1332) 14. yüzyılın önde gelen sûfî şairlerindendir. Gülşehrî "Mantıku't-tayr" adlı eseriyle, Âşık Paşa da "Garibnâme"siyle tanınır. Bu iki önemli mesneviyi ayrı ayrı ele alarak kısaca muhtevasına temas edeceğiz sonra da şairin Türk dili ile ilgili söylediklerini vereceğiz. Mantıku't-tayr "Mantıku't-tayr" tasavvufî bir eserdir. Ana fikri varlığın tekliği demek olan "vahdet-i vücut"tur. Yaratılmışları temsilen kuşlar "hüdhüd"ün rehberliğinde "sîmurg"u (Allah) aramaya çıkarlar. Yollarının uzun ve çileli olduğunun farkındadırlar. Nitekim kuşların çoğu yolda peyderpey dökülür. Kimisi yeryüzünün güzelliklerine aldanır, kimisi zevkusefa tuzağına düşer, kimisi mal-mülk kazanma yoluna sapar. Sonuçta otuz kuş "sîmurg"a (Hak) erer. Fakat "sîmurg" bir aynadır. Kuşlar bu aynada kendilerini görürler. Böylece "varlığın tekliği"ni (vahdet-i vücut) tecrübeyle öğrenmiş olurlar. Bizim için bu eser muhtevasından ziyade, Türkçe yazılmış olması bakımından önemlidir. Arapça ve Farsça'nın revaçta olduğu, Türkçe eser yazmanın küçümsendiği bir devirde Gülşehrî'nin "Mantıku't-tayr"ı Türkçe yazmış olması, bir iftihar vesilesi sayması Türk dili için bir dönüm noktası olmuştur: "Mantıku't-tayrı ki Attar eyledi//Pârisîce kuş dilini söyledi//Anı Türkî sûretinde biz dahı//Söyledik Tâzî gibi Tanrı hakı//Türk dilince dahı Tâzîden latîf//Mantıku't-tayr eyledik ana harîf//Ben bu Türkî defterin çün dürmeyem//Pârisîcesiyile değşürmeyem//Kimse böyle tatlı söz söylemedi//Kimse bundan yeğ kitap eylemedi." Garibnâme Âşık Paşa'nın "Garibnâme"si dînî-tasavvufî, didaktik bir eserdir. 10600 küsur beyitlik bu hacimli mesnevî, 10 bap üzere tertip edilmiş ve her bapta, kendi sıra sayısıyla mütenasip konular işlenmiştir. Söz gelimi, birinci bapta "Allah" gibi bir olan, ikinci bapta "yer, gök" gibi iki olan, üçüncü bapta "geçmiş", "gelecek", "hâl" gibi üç olan vs. konular ele alınmaktadır. Özellikle birinci bapta üzerinde durulan "vahdet" fikri Mehmet Kaplan'ın ifadesiyle "… âdetâ Osmanlı Türklerinin kurmuş oldukları 'cihan devleti'nin ideolojik ve metafizik temelini hazırlar." Dolayısıyla "Garibnâme" Türkçe yazılmış olmanın yanında muhteva yönüyle de bizim için önemli bir eserdir. Gülşehrî gibi Âşık Paşa da Türkçeye olan ilgisizlikten yakınarak; bilerek, isteyerek ve severek Türkçe eser yazdığını belirtmiştir ki şairin bu tavrı ona millî edebiyat cereyanının ilk mübeşşirleri arasında yer alma şerefini kazandırmıştır. Âşık Paşa Türkçe ile ilgili olarak şunları söyler: "Kamu dilde var idi zabt u usûl//Bunlara düşmüş idi cümle ukûl//Türk diline kimsene bakmaz idi//Türklere hergiz gönül akmaz idi//Türk dahı bilmez idi bu dilleri//İnce yolu ol ulu menzilleri." Kısacası; Karamanoğlu Mehmet Bey gibi Türkmen beylerinin; Yunus Emre, Gülşehrî, Âşık Paşa gibi Türk şairlerinin dilimiz konusundaki samimi gayretleri olmasa bugün konuşup yazdığımız güzel Türkçe olmayacak, yerli ve yabancı kütüphaneleri süsleyen binlerce nadide Türkçe eser de yazılmayacaktı. Türkmen beylerine ve Türk şairlerine minnettarız. Ruhları şad olsun...  *** ACZİMİN GİRYESİ: SEVEREK ÖLMEK Sevmek, hoş görmek ve affedici olmak, Ne güzel böyle yaşayıp  böyle ölmek.                                   (Li-müellifihî)  Ahmet Sevgi-Yeniçağ Gazetesi
Yeniçağ Gazetesi Yazarı Ahmet Sevgi bugünkü köşesinde Gülşehri ve Aşkıpaşa'ya yer verdi.Arapça ve Farsça'nın büyük rağbet gördüğü dönemde Türkçe'yi yücelten ve bugüne kadar yaşamasında ve gelmesinin mimarları olan bu iki şair ve mutasavvıf ile ilgili kaleme alınan yaz şu şekilde

Anadolu Selçuklu/Türk Devleti'nde ilim dili Arapça, edebiyat dili Farsça, resmî dil de bazen Arapça bazen Farsça idi. Bu durumu hoş karşılamayan Türkmen beyleri ve tekke mensuplarının gayretleriyle 13. asırda Anadolu'da Türkçe kültür, edebiyat ve devlet dili olma yoluna girmiş ve Türkçe eserler yazılmaya başlanmıştı. Kesin zafere 14. asırda ulaşan bu hareketledir ki 600 yıl kesintisiz sürecek olan büyük bir edebiyatın (Divan edebiyatı) ve köklü bir Türkçenin temelleri atılmış oldu. Bugün sizlere bu temelde harcı bulunan Gülşehrî ve Âşık Paşa'nın Türkçeye dair görüşlerini aktarmak istiyorum.

Gülşehrî (ö. 1317'den sonra) ve Âşık Paşa (ö. 1332) 14. yüzyılın önde gelen sûfî şairlerindendir. Gülşehrî "Mantıku't-tayr" adlı eseriyle, Âşık Paşa da "Garibnâme"siyle tanınır. Bu iki önemli mesneviyi ayrı ayrı ele alarak kısaca muhtevasına temas edeceğiz sonra da şairin Türk dili ile ilgili söylediklerini vereceğiz.

Mantıku't-tayr

"Mantıku't-tayr" tasavvufî bir eserdir. Ana fikri varlığın tekliği demek olan "vahdet-i vücut"tur. Yaratılmışları temsilen kuşlar "hüdhüd"ün rehberliğinde "sîmurg"u (Allah) aramaya çıkarlar. Yollarının uzun ve çileli olduğunun farkındadırlar. Nitekim kuşların çoğu yolda peyderpey dökülür. Kimisi yeryüzünün güzelliklerine aldanır, kimisi zevkusefa tuzağına düşer, kimisi mal-mülk kazanma yoluna sapar. Sonuçta otuz kuş "sîmurg"a (Hak) erer. Fakat "sîmurg" bir aynadır. Kuşlar bu aynada kendilerini görürler. Böylece "varlığın tekliği"ni (vahdet-i vücut) tecrübeyle öğrenmiş olurlar.

Bizim için bu eser muhtevasından ziyade, Türkçe yazılmış olması bakımından önemlidir. Arapça ve Farsça'nın revaçta olduğu, Türkçe eser yazmanın küçümsendiği bir devirde Gülşehrî'nin "Mantıku't-tayr"ı Türkçe yazmış olması, bir iftihar vesilesi sayması Türk dili için bir dönüm noktası olmuştur:

"Mantıku't-tayrı ki Attar eyledi//Pârisîce kuş dilini söyledi//Anı Türkî sûretinde biz dahı//Söyledik Tâzî gibi Tanrı hakı//Türk dilince dahı Tâzîden latîf//Mantıku't-tayr eyledik ana harîf//Ben bu Türkî defterin çün dürmeyem//Pârisîcesiyile değşürmeyem//Kimse böyle tatlı söz söylemedi//Kimse bundan yeğ kitap eylemedi."

Garibnâme

Âşık Paşa'nın "Garibnâme"si dînî-tasavvufî, didaktik bir eserdir. 10600 küsur beyitlik bu hacimli mesnevî, 10 bap üzere tertip edilmiş ve her bapta, kendi sıra sayısıyla mütenasip konular işlenmiştir. Söz gelimi, birinci bapta "Allah" gibi bir olan, ikinci bapta "yer, gök" gibi iki olan, üçüncü bapta "geçmiş", "gelecek", "hâl" gibi üç olan vs. konular ele alınmaktadır. Özellikle birinci bapta üzerinde durulan "vahdet" fikri Mehmet Kaplan'ın ifadesiyle "… âdetâ Osmanlı Türklerinin kurmuş oldukları 'cihan devleti'nin ideolojik ve metafizik temelini hazırlar." Dolayısıyla "Garibnâme" Türkçe yazılmış olmanın yanında muhteva yönüyle de bizim için önemli bir eserdir.

Gülşehrî gibi Âşık Paşa da Türkçeye olan ilgisizlikten yakınarak; bilerek, isteyerek ve severek Türkçe eser yazdığını belirtmiştir ki şairin bu tavrı ona millî edebiyat cereyanının ilk mübeşşirleri arasında yer alma şerefini kazandırmıştır.

Âşık Paşa Türkçe ile ilgili olarak şunları söyler:

"Kamu dilde var idi zabt u usûl//Bunlara düşmüş idi cümle ukûl//Türk diline kimsene bakmaz idi//Türklere hergiz gönül akmaz idi//Türk dahı bilmez idi bu dilleri//İnce yolu ol ulu menzilleri."

Kısacası; Karamanoğlu Mehmet Bey gibi Türkmen beylerinin; Yunus Emre, Gülşehrî, Âşık Paşa gibi Türk şairlerinin dilimiz konusundaki samimi gayretleri olmasa bugün konuşup yazdığımız güzel Türkçe olmayacak, yerli ve yabancı kütüphaneleri süsleyen binlerce nadide Türkçe eser de yazılmayacaktı. Türkmen beylerine ve Türk şairlerine minnettarız. Ruhları şad olsun... 

***

ACZİMİN GİRYESİ:

SEVEREK ÖLMEK

Sevmek, hoş görmek ve affedici olmak,

Ne güzel böyle yaşayıp  böyle ölmek.

                                  (Li-müellifihî) 

Ahmet Sevgi-Yeniçağ Gazetesi

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.