Katar Gerçekleri

EKONOMİ 03.12.2020 - 10:16, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Katar Gerçekleri

Arapların Türkleri sevmediklerini biliriz de Türk şirketlerini, arazilerini, varlıklarını ve fonlarını bu kadar çok sevdiklerini bilmezdik, ancak şükür ki(!) son 18 yılda Ak Parti iktidarı sayesinde bunu da öğrenmiş olduk. Son 18 yılda Arapların Türkiye’den aldıkları şirketler, araziler, emlaklar ve tartışmalı ortaklıklar gibi haberlerle sıkça karşılaştık ve bu çoğu zaman Ak Partinin Arap seviciliği olarak orada burada konuşulup geçildi. Ancak aslında durum hiç de öyle geçiştirilecek gibi değil. Evet, Ak Parti genel başkanı ve aynı zamanda da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Al-Sani'nin geçen günlerde imzaladığı 10 anlaşma ülke gündemine oturdu. Katar Emirliği’ne ait Boeing 747-8 tipi bir özel uçağın, Katar Şeyhi el Sani’nin hediyesi olarak Cumhurbaşkanlığı filosuna katıldığından beri bu ülke ile ilişkilerimiz daha yakından takip eder olduk. Hatırlarsanız daha önce de Katar'a satılan Tank Palet Fabrikası, Kanal İstanbul gibi pek çok sayıda arazi satışı tartışılmış, Türkiye aleyhine stratejik hatalar yapıldığı muhalif kesimlerce iddia edilmişti. Son anlaşma kapsamında Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk hissesi Katar'a satıldığı gibi İstinye Park, Antalya Liman İşletmeleri hisselerinin de Katar’a devri konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak satışın tüm detaylarını kanuni engeller sebebiyle öğrenmek mümkün değil. Varlık Fonu ve Katar Yatırım Otoritesi arasında imzalanan anlaşmaya göre Borsa İstanbul'un yüzde 10'unu Katar'a satmak üzere bir mutabakat zaptı imzalandı. Katar ile Türkiye arasında imzalanan 10 anlaşmanın toplam tutarının 300 milyon dolar olduğu söylense den bu anlaşmaların tek tek maddi büyüklüklerinin ne olduğu hususunda yeterli bir bilgi yok. Zira bu satış KAMU İHALE KANUNU’NA TABİ DEĞİL! Söz konusu anlaşmalar arasında Varlık Fonu'na ait Borsa İstanbul'un satış fiyatı açıklanmadığı gibi konu ile ilgili yetkililer Varlık Fonu'nun Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığını bu yüzden yaptığı anlaşmaların fiyatını açıklanmayabileceğini söylediler. Ancak kamu mallarının satışının egemenliğin yegâne sahibi olan Türk Milletinin gözleri önünde şeffaf şekilde yapılması gerekmez mi? Varlık Fonu'nun ihale kanununa tabi olmaması hesap verebilir olmasına engel olmamalıdır. Düşünün ki Sayıştay dâhil hiçbir kurum onu denetleyemiyor çünkü özel kanunla korunuyor! Kamu İhale Yasası ile Devlet İhale Yasası'nın da içinde bulunduğu birçok yasanın, fon ve şirket ile bu fon tarafından kurulacak diğer şirketler için uygulanamıyor olması doğal hukukun yani olması gereken hukukun doğasına tamamen aykırıdır. Siz devletin/milletin varlıklarını yabancılara satıyorsunuz ancak bu denetlenemiyor, soru sorulamıyor, hesap verilemiyor. Bunca kanunun koruduğu bir fona ne devletin müfettişleri, ne de bizzat maliye bakanı dahi denetim yapamıyor! Yani siz bunları Araplara 1 dolara da satsanız denetleyecek kimse yok, inanılır gibi değil!!!   KATAR BUGÜNE KADAR NELERİMİZİ VARLIĞINA KATTI? Tank Palet fabrikası Borsa İstanbul’un yüzde 10’u Katar devletine ait şirkete Ataköy’de (Sea Pearl) 125 dönüm arazi verildi. Katarlı Bein Media Grubu’na, dijital TV platformu Digitürk ihalesiz verildi. Katar National Bank, Finansbank’ı aldı. Commercial Bank of Qatar, ABank’ın tamamını satın aldı. Katar Emiri El Sani, İstanbul’un en pahalı yalısını alıp eşine hediye etti. 2015 yılında İstinye Bayırı Caddesi’nin adı, Katar Caddesi yapıldı. Katar Emirinin annesi Şeyha Moza’nın ortak olduğu şirket, Kanal İstanbul manzaralı 45 dönüm arazi aldı. Katar devletinin gayrimenkul şirketine, Fatih’teki Süleymaniye Yenileme Alanı Projesi verildi. Ergo portföy, Türk Telekom, digitürk, beymen, banvit, BMC, memorial sağlık grubu, english home, ankas grup, erbilgin yalısı, kontes beach otel, Kanal İstanbul güzergahında değerli araziler ile Türkiye genelinde neredeyse Yalova ilimizin büyüklüğünde (7 95 bin 552 metrekare ) gayrimenkul satışları.    Elbette Katar ile yapılan bu romantik ekonomik valsların ardında çok ciddi stratejik çıkarlara dayanan ilişkilerin olduğuna dair de iddialar var. Ortadoğu siyasetini yakından takip edenler biliyorlar ki 2017 yılından bu yana Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkeleri tarafından Katar'a karşı bir ambargo uygulanıyor. ABD de ise bu anlaşmazlığın çözülmesi için büyük çaba içerisinde. Körfez ülkelerinin ambargoyu sonlandırmak için ileri sürdüğü 13 tane şartın arasında Türkiye'nin Katar'daki askeri üssünün kapatılması talebi de var. İşte bu noktada, geçtiğimiz Eylül-Ekim aylarında bazı gelişmeler yaşanmıştı. 14 Eylül'de ABD Dışişleri Bakanlığı'nda bir ABD-Katar Stratejik Diyalog toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantının açılışında konuşan Pompeo, Trump yönetiminin Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın çözülmesini istediğini ve Katar'a uygulanan ambargonun kaldırılması konusunda umutlu olduğunu belirtip, “Körfez'deki çatlağa bir çözüm bulmanın zamanı geldi de geçiyor” dedi. 18 Eylül'de ise Washington'da ABD-Katar Askeri İstişare Komisyonu toplantısı yapıldı. Katar'a 26 milyar dolarlık askeri satış programının ele alındığı bu toplantıdan sonra Pentagon, “iki ülkenin işbirliğinin, bölgedeki terörle mücadele faaliyetlerine önemli katkı sağladığını” bildirdi. Pentagon'un açıklamasında ayrıca şu hususlar da vurgulandı: “ABD, Katar'ın Amerikan kuvvetlerine ev sahipliği yapma konusundaki istekliliğini memnuniyetle karşıladı ve iki taraf, ülkedeki Amerikan üsleri için yapılması planlanan iyileştirmeleri ele aldı.” Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Arap Körfezi işlerinden sorumlu Bakan Yardımcısı Vekili Timothy Lenderking, Katar'ı yabancı ülkelere savunma ticaretinde ve güvenlik işbirliğinde fayda sağlayan “NATO üyesi olmayan önemli müttefikler” (MNNA) statüsüne eklemeyi planladıklarını duyurdu. ABD Ortadoğu üzerinde yürüttüğü stratejik program ve planlarda Katar önemli yer tutuyor. Katar ile Türkiye arasındaki derin ilişkilerin ABD ile yürütülen bir ortak plan dahilinde olabileceği elbette akla geliyor. Hele ki bu ilişkilerin ağırlıklı olarak Katar lehine gibi gözüküyor olması tereddütleri daha da artırıyor. Katar ile yürütülen askeri ve ekonomik işbirliğinin ardında ABD var mı varsa da ne ölçüde var sorularının cevabı umuyorum ki önümüzdeki günlerde daha net görülecek ve tartışılacaktır. Zira Ortadoğu’nun bilhassa geniş petrol rezervleri nedeniyle tüm dünyanın kaderinde etkili stratejik bir nokta olması hasebiyle hiçbir ülkenin oradaki gelişmelere kayıtsız kalamayacağı bir bölgedir. Hal böyleyken Türkiye’nin kendi başına bu bölgede stratejik bir satranç oynamasına hiçbir büyük güç odağı da kayıtsız kalamayacağından arka planda ABD’nin olmadığı hamleler yapabiliyor olma ihtimalimiz de elbette zayıf gözükmektedir. Dileriz ki bu derin oyunda ülkemizin aldığı rol sadece hazine değerlerini, şirketlerini, arazilerini, emlaklarını Araplara/bilhassa Katar’a satmak değildir. Üstün milli menfaatlerimizin ve çıkarlarımızın en azami gayretle korunmasını devletimizi yönetenlerden bekliyor, umut ediyoruz, bu hususta başarılar diliyoruz.   Bu arada, madem Katar'a böylesine yakınlık duyuluyor ve güveniliyor, pek çok açık ve gizli stratejik ve ekonomik anlaşmalar yapılıyor, onca varlığımız satılıyor da Katar neden KKTC'yi halen tanımıyor diye de ister istemez soruyor insan! Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın hiç mi hatırı yok Katar’lılarda, KKTC’yi tanıyın diyecek kadar? Umarız anlaşmaların birinin arasına böyle bir rica sıkıştırılıverilir! Ya da Katar’ın Kıbrıs Rum kesimi ile yaptığı petrol/doğalgaz arama anlaşmasını iptal etmesini istesek, Akdeniz’de Türkiye lehine böyle bir jeste Katar ne der acaba? Yoksa sürekli Türkiye mi Katar’ı mutlu etmeye devam edecek? Bu husustaki gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz. Bakalım Türkiye’deki varlıkları Katar’a ‘katar katar’ satarak, Katar ile nereye kadar gidilecek?                                                                                          Av. Bülent DEMİRBAŞ

Arapların Türkleri sevmediklerini biliriz de Türk şirketlerini, arazilerini, varlıklarını ve fonlarını bu kadar çok sevdiklerini bilmezdik, ancak şükür ki(!) son 18 yılda Ak Parti iktidarı sayesinde bunu da öğrenmiş olduk. Son 18 yılda Arapların Türkiye’den aldıkları şirketler, araziler, emlaklar ve tartışmalı ortaklıklar gibi haberlerle sıkça karşılaştık ve bu çoğu zaman Ak Partinin Arap seviciliği olarak orada burada konuşulup geçildi. Ancak aslında durum hiç de öyle geçiştirilecek gibi değil. Evet, Ak Parti genel başkanı ve aynı zamanda da Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile Katar Emiri Şeyh Al-Sani'nin geçen günlerde imzaladığı 10 anlaşma ülke gündemine oturdu. Katar Emirliği’ne ait Boeing 747-8 tipi bir özel uçağın, Katar Şeyhi el Sani’nin hediyesi olarak Cumhurbaşkanlığı filosuna katıldığından beri bu ülke ile ilişkilerimiz daha yakından takip eder olduk. Hatırlarsanız daha önce de Katar'a satılan Tank Palet Fabrikası, Kanal İstanbul gibi pek çok sayıda arazi satışı tartışılmış, Türkiye aleyhine stratejik hatalar yapıldığı muhalif kesimlerce iddia edilmişti. Son anlaşma kapsamında Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk hissesi Katar'a satıldığı gibi İstinye Park, Antalya Liman İşletmeleri hisselerinin de Katar’a devri konusunda anlaşmaya varıldı. Ancak satışın tüm detaylarını kanuni engeller sebebiyle öğrenmek mümkün değil. Varlık Fonu ve Katar Yatırım Otoritesi arasında imzalanan anlaşmaya göre Borsa İstanbul'un yüzde 10'unu Katar'a satmak üzere bir mutabakat zaptı imzalandı. Katar ile Türkiye arasında imzalanan 10 anlaşmanın toplam tutarının 300 milyon dolar olduğu söylense den bu anlaşmaların tek tek maddi büyüklüklerinin ne olduğu hususunda yeterli bir bilgi yok. Zira bu satış KAMU İHALE KANUNU’NA TABİ DEĞİL! Söz konusu anlaşmalar arasında Varlık Fonu'na ait Borsa İstanbul'un satış fiyatı açıklanmadığı gibi konu ile ilgili yetkililer Varlık Fonu'nun Kamu İhale Kanunu'na tabi olmadığını bu yüzden yaptığı anlaşmaların fiyatını açıklanmayabileceğini söylediler. Ancak kamu mallarının satışının egemenliğin yegâne sahibi olan Türk Milletinin gözleri önünde şeffaf şekilde yapılması gerekmez mi? Varlık Fonu'nun ihale kanununa tabi olmaması hesap verebilir olmasına engel olmamalıdır. Düşünün ki Sayıştay dâhil hiçbir kurum onu denetleyemiyor çünkü özel kanunla korunuyor! Kamu İhale Yasası ile Devlet İhale Yasası'nın da içinde bulunduğu birçok yasanın, fon ve şirket ile bu fon tarafından kurulacak diğer şirketler için uygulanamıyor olması doğal hukukun yani olması gereken hukukun doğasına tamamen aykırıdır. Siz devletin/milletin varlıklarını yabancılara satıyorsunuz ancak bu denetlenemiyor, soru sorulamıyor, hesap verilemiyor. Bunca kanunun koruduğu bir fona ne devletin müfettişleri, ne de bizzat maliye bakanı dahi denetim yapamıyor! Yani siz bunları Araplara 1 dolara da satsanız denetleyecek kimse yok, inanılır gibi değil!!!

 

KATAR BUGÜNE KADAR NELERİMİZİ VARLIĞINA KATTI?

  • Tank Palet fabrikası

  • Borsa İstanbul’un yüzde 10’u

  • Katar devletine ait şirkete Ataköy’de (Sea Pearl) 125 dönüm arazi verildi.

  • Katarlı Bein Media Grubu’na, dijital TV platformu Digitürk ihalesiz verildi.

  • Katar National Bank, Finansbank’ı aldı.

  • Commercial Bank of Qatar, ABank’ın tamamını satın aldı.

  • Katar Emiri El Sani, İstanbul’un en pahalı yalısını alıp eşine hediye etti.

  • 2015 yılında İstinye Bayırı Caddesi’nin adı, Katar Caddesi yapıldı.

  • Katar Emirinin annesi Şeyha Moza’nın ortak olduğu şirket, Kanal İstanbul manzaralı 45 dönüm arazi aldı. Katar devletinin gayrimenkul şirketine, Fatih’teki Süleymaniye Yenileme Alanı Projesi verildi.

  • Ergo portföy, Türk Telekom, digitürk, beymen, banvit, BMC, memorial sağlık grubu, english home, ankas grup, erbilgin yalısı, kontes beach otel, Kanal İstanbul güzergahında değerli araziler ile Türkiye genelinde neredeyse Yalova ilimizin büyüklüğünde (7 95 bin 552 metrekare ) gayrimenkul satışları. 

 

Elbette Katar ile yapılan bu romantik ekonomik valsların ardında çok ciddi stratejik çıkarlara dayanan ilişkilerin olduğuna dair de iddialar var. Ortadoğu siyasetini yakından takip edenler biliyorlar ki 2017 yılından bu yana Suudi Arabistan öncülüğündeki Körfez ülkeleri tarafından Katar'a karşı bir ambargo uygulanıyor. ABD de ise bu anlaşmazlığın çözülmesi için büyük çaba içerisinde. Körfez ülkelerinin ambargoyu sonlandırmak için ileri sürdüğü 13 tane şartın arasında Türkiye'nin Katar'daki askeri üssünün kapatılması talebi de var. İşte bu noktada, geçtiğimiz Eylül-Ekim aylarında bazı gelişmeler yaşanmıştı. 14 Eylül'de ABD Dışişleri Bakanlığı'nda bir ABD-Katar Stratejik Diyalog toplantısı gerçekleştirildi. Bu toplantının açılışında konuşan Pompeo, Trump yönetiminin Körfez ülkeleri arasındaki anlaşmazlığın çözülmesini istediğini ve Katar'a uygulanan ambargonun kaldırılması konusunda umutlu olduğunu belirtip, “Körfez'deki çatlağa bir çözüm bulmanın zamanı geldi de geçiyor” dedi. 18 Eylül'de ise Washington'da ABD-Katar Askeri İstişare Komisyonu toplantısı yapıldı. Katar'a 26 milyar dolarlık askeri satış programının ele alındığı bu toplantıdan sonra Pentagon, “iki ülkenin işbirliğinin, bölgedeki terörle mücadele faaliyetlerine önemli katkı sağladığını” bildirdi. Pentagon'un açıklamasında ayrıca şu hususlar da vurgulandı: “ABD, Katar'ın Amerikan kuvvetlerine ev sahipliği yapma konusundaki istekliliğini memnuniyetle karşıladı ve iki taraf, ülkedeki Amerikan üsleri için yapılması planlanan iyileştirmeleri ele aldı.” Aynı gün ABD Dışişleri Bakanlığı'nın Arap Körfezi işlerinden sorumlu Bakan Yardımcısı Vekili Timothy Lenderking, Katar'ı yabancı ülkelere savunma ticaretinde ve güvenlik işbirliğinde fayda sağlayan “NATO üyesi olmayan önemli müttefikler” (MNNA) statüsüne eklemeyi planladıklarını duyurdu. ABD Ortadoğu üzerinde yürüttüğü stratejik program ve planlarda Katar önemli yer tutuyor. Katar ile Türkiye arasındaki derin ilişkilerin ABD ile yürütülen bir ortak plan dahilinde olabileceği elbette akla geliyor. Hele ki bu ilişkilerin ağırlıklı olarak Katar lehine gibi gözüküyor olması tereddütleri daha da artırıyor. Katar ile yürütülen askeri ve ekonomik işbirliğinin ardında ABD var mı varsa da ne ölçüde var sorularının cevabı umuyorum ki önümüzdeki günlerde daha net görülecek ve tartışılacaktır. Zira Ortadoğu’nun bilhassa geniş petrol rezervleri nedeniyle tüm dünyanın kaderinde etkili stratejik bir nokta olması hasebiyle hiçbir ülkenin oradaki gelişmelere kayıtsız kalamayacağı bir bölgedir. Hal böyleyken Türkiye’nin kendi başına bu bölgede stratejik bir satranç oynamasına hiçbir büyük güç odağı da kayıtsız kalamayacağından arka planda ABD’nin olmadığı hamleler yapabiliyor olma ihtimalimiz de elbette zayıf gözükmektedir. Dileriz ki bu derin oyunda ülkemizin aldığı rol sadece hazine değerlerini, şirketlerini, arazilerini, emlaklarını Araplara/bilhassa Katar’a satmak değildir. Üstün milli menfaatlerimizin ve çıkarlarımızın en azami gayretle korunmasını devletimizi yönetenlerden bekliyor, umut ediyoruz, bu hususta başarılar diliyoruz.

 

Bu arada, madem Katar'a böylesine yakınlık duyuluyor ve güveniliyor, pek çok açık ve gizli stratejik ve ekonomik anlaşmalar yapılıyor, onca varlığımız satılıyor da Katar neden KKTC'yi halen tanımıyor diye de ister istemez soruyor insan! Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın hiç mi hatırı yok Katar’lılarda, KKTC’yi tanıyın diyecek kadar? Umarız anlaşmaların birinin arasına böyle bir rica sıkıştırılıverilir! Ya da Katar’ın Kıbrıs Rum kesimi ile yaptığı petrol/doğalgaz arama anlaşmasını iptal etmesini istesek, Akdeniz’de Türkiye lehine böyle bir jeste Katar ne der acaba? Yoksa sürekli Türkiye mi Katar’ı mutlu etmeye devam edecek? Bu husustaki gelişmeleri yakından takip etmeye devam edeceğiz. Bakalım Türkiye’deki varlıkları Katar’a ‘katar katar’ satarak, Katar ile nereye kadar gidilecek?

 

                                                                                       Av. Bülent DEMİRBAŞ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.