İsrail'in Filistin Saldırısı Karşısında 3 Maymunları Oynayan Arap Dünyası

DÜNYA 12.05.2021 - 21:45, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

İsrail'in Filistin Saldırısı Karşısında 3 Maymunları Oynayan Arap Dünyası

Arap dünyası; batıda Atlantik Okyanusundan doğuda Umman Denizine, kuzeyinde Akdeniz’den, güneydoğusunda Afrika Boynuzu ve Hint Okyanusuna kadar uzanan ve Arapça konuşulan büyük bir coğrafyada aynı dili, dini, kültürü paylaşıyor.   Kuzey Afrika’dan Körfez’e kadar uzanan bölgede büyük ekonomik potansiyele sahipler ve yaklaşık 20 küsur ülkeye bölünmüş durumdalar.   Her ülke de kendi içinde bitmek bilmeyen etnik, dini cemaat bölünmeleri yaşıyor. Tepelerine Amerikan bombaları yağarken bile camilerini bile ayrıştıran bir “mezhep çatışması”nın dibine kadar içinde debeleniyorlar.   Hiçbir zaman Türkiye gibi bir “ulus devlet” kurmayı beceremedikleri gibi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu “ulus devlet” yapısı; din ve mezhep duygularını tepe tepe kullanan Arap kralları ve şeyhleri için iyi gözle görülmedi.   Başlarına oturdukları devletler üzerinden vatanı mülkleri var sayarak soyan,  yağmalayan bu ülkelerin devlet yöneticileri “Müslüman dindar” kılığındaki yağma ve talan çeteleri tarafından idare edilmektedir.   Bu soyguncular çaldıkları servetleri de batı ülkelerine iktidarlarını korumak adına adeta “haraç” aktardıkları için batı ülkelerinin esiri ve kölesi durumundadırlar.   Çaldıkları serveti koruyabilmek için, daha da soyguna devam edebilmek için ABD ve diğer batı ülkeleri ne derse emirlerini dinlemek zorunda olup aksi durumda tepelerine binileceğini ve iktidarın el değiştireceği korkusu içinde yaşarlar…   Tüm bunların bir sebebi demokrasiyle yönetilmemeleridir.   LAİK, ÜNİTER, HUKUK DEVLETİ YAPILI DEVLET MODELİNİ BECEREMEMİŞ OLMANIN BEDELİNİ ÖDÜYORLAR   Arap liderlikleri; Dini, siyasi iktidar mücadelelerden uzak tutmayı oldum olası kendi egemenliklerinin bitimi olarak gördüler.   Bu mezhepsel dinsel etnik bölünmeler Arapların zaten zayıf olan ekonomik ve sosyal kumaşını tümden bozdu.   Her ne kadar içerden “millet” yerine “ümmet” koymaya çalışanlarca kemirilse de Mustafa Kemal Atatürk’ün ve kurduğu “laik, üniter, hukuk devleti yapılı devlet modeli”nin olmamasının acı sonuçlarıyla bugün tüm Arap coğrafyası ve bölgesi yangın yerine dönmüş durumda.   “Arap Birliği “fikri ise esasen, Gazze olaylarından önce de “ölmüştü”. Tabii “Gazze trajedisi” Arap dünyasının kendi içinde ne kadar bölünmüş olduğunun yeni bir göstergesi oldu.   AVRUPA DEVLETLERİ AB ÇATIŞI ALTINDA BİRLEŞİRKEN…   Oysa Avrupa'da AB, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupalı liderlerin, halklarına daha iyi bir yaşam standardı sağlamak için oluşturdukları AB çerçevesinde bir ortaklık kurmakta gecikmediler. Her ülke kendi milli kimliğini korumakla beraber, AB içinde “bütünleşme” ve birlikte hareket etme iradesini göstermiş, ona göre “ortak parlamento”dan “dönüşümlü başkanlığa” kadar ortak mekanizmalar kurmuştur.   ARAP EGEMENLERİNİN; ESKİ KABİLELERİN KENDİ ARALARINDAKİ SAVAŞLARINA DÖNME “KEYFİ” KÂBUSA GİDİYOR.   Arap dünyası, kendisini doğrudan ilgilendiren meselelerde hiçbir zaman tek vücut hareket edebilme yetisini gösteremediler.   Arap yöneticileri oldum olası hükmettikleri toplumu “köleler” ve “korunanlar” olarak iki kısma bölmeyi tercih ettiler.   Eski kabilelerin kendi aralarındaki savaşlarına dönme “keyfini” yaşamak için ABD’ye, Rusya’ya hatta İsrail’e kat kat haraç ödüyorlar.   SAHTE İSRAİL KARŞITLIĞI   Başlangıçta İsrail karşıtlığı; Arapları birleştiren ve hatta 1948, 1956 ve 1967 savaşlarında olduğu gibi, birlikte savaşmaya adeta iten tek neden gibi görülse de, daha sonra, Mısır ve Ürdün’ün İsrail ile “barış anlaşmaları” imzalaması ve diğer bazı Arap ülkelerinin İsrail ile bir şekilde temas veya ilişki içine girmesiyle eski dayanışmadan eser kalmadı.   Ayrıştırıcı etki yaratarak çatışma ortamı oluşturan mezhepler; bölgesel ve bölge dışı Emperyalist devletlerin Ortadoğu’da “Mezhep Oyunları’na ve  “Sünni-Şii Çatışması”ına yol verdiği gibi, devletler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda tepe tepe kullanıldı ve halen de kullanılmaya devam ediliyor.   Emperyalistlerin kurguladığı ve adını verdiği “Arap Baharı” her ne kadar “diktatör liderlere karşı özgürlük” olarak sunulsa da Ortadoğu’daki sorunların tümünü, mezhep sorunlarına, mezhepsel çatışmalara dayandırdı.   “Arap Baharı” sonrası bölge büyük bir değişim yaşadı. Fakat nehir reklam etikleri yönde akmadığı gibi, bugün, bölgede mezhepsel ve etnik çelişkilerin yanı sıra emperyalizmin müdahaleleri derinleşerek devam ediyor.   Cetvellerle yeni sınırlar çizilmeye çalışılırken günümüze iç savaş, etnik ve mezhep çatışmaları olarak yansıdı. Suriye dâhil Bu iç savaşlara bölge ve bölge dışı devletlerin müdahale etmesi ise daha büyük kargaşalara yol açtı.   Nitekim İsrail düşünce stratejisinin; tüm “Arap devletlerinin dinsel mezhepsel ve etnik ’sel farklılıkları kullanarak daha küçük parçalara bölünmesi” olduğu gerçeği şimdi değil çok eskilere dayandığı ayan beyan ortadır.   “ULUSÇU VE LAİK DEVLET”E KAVUŞMAYI HİÇ BİR ZAMAN BAŞARAMADILAR.   Bölgedeki “mezhep” sorununa bir çare bulunamadığı ve mezheplerin iç ve dış politikada bir araç olmaktan çıkarılmadığı sürece, emperyalist müdahalelerle bölgenin istikrarsız ve kırılgan yapısı daha da derinleşecektir.   Arap ülkelerinde ki bu genel durum; sadece Arap toplumun değil Arap ülkeleri üzerinden giderek İran’ı, Türkiye’yi ve hatta Rusya’yı kuşatacak bir emperyalist plana da geçiş sağlamanın yolunu açıyor.   Kılcal damarlarına değin mezhep ve etnik temeller üzerinden “klanlara bölünmüş” bir koca coğrafyayı oluşturan Araplar; “herkesin hukuk karşısında eşit olduğu ve mezhep liderleri yerine vatana aidiyet hissi beslenen “ulusçu ve laik devlete kavuşmayı” hiç bir zaman başaramadılar. Bu durum bu coğrafyada Emperyalistlerin sürekli iştahını kabarttı. Irak, Suriye ve Libya’da toplumları dini ve etnik kabilelere bölen stratejilerle çalıştılar ve çalışmaya devam ediyorlar.   PETRO DOLARLARIN SONSUZA DEK KENDİLERİNE AKMAYACAĞINI FARK ETİKLERİNDE....   Yaklaşık bin yıl önce Araplar için “dünyadaki bilimin öncüleriyken, Arap bilim adamlarının cebir ve modern astronomide büyük aşamalar kaydederken, Avrupa’nın Ortaçağ karanlığında yaşam savaşı verdiğine” dikkat çekilir.   Ancak bugün Arap dünyası bilimsel açıdan tam bir çöl görüntüsündedir. Bir kısım Arap ülkesinde petrol gelirleri ile parlak kentler, muhteşem camiler ve renkli alışveriş merkezleri göze batarken, çağdaş ve bilimci eğitimden eser yok ve bilimsel altyapıya hiçbir yatırım yapılmıyor. Toplam olarak Arap ülkeleri araştırma ve geliştirme ve eğitim harcamaları dünya ortalamasın çok gerisinde.   Arap hükümetleri “Petro dolar”ların sonsuza dek kendilerine akmayacağını fark etiklerinde çok geç olacak gibi.   Başlarında dinden beslenen şeyhler, krallar oldukça, Çıkar için vatanını ve kendi halkını pazara sürmeye hazır sadece kendine sorumlu yöneticilerde, zaten “vatan mefhumu” da görünmüyor.   Bu ülkelerde çağdaş demokratik bir toplum umutları da yitirilmiş ya da yok.   Ülkelerini başlarındakiler yüzünden açık pazar etmiş durumundalar ve onların bu zaafı üzerinden; İngilizlerin, Amerikaların ve İsrail’in güvenliği adına daha çok devletçiklerle doldurmak adına çok kan akıtacaklar. Adnan YILMAZ

Arap dünyası; batıda Atlantik Okyanusundan doğuda Umman Denizine, kuzeyinde Akdeniz’den, güneydoğusunda Afrika Boynuzu ve Hint Okyanusuna kadar uzanan ve Arapça konuşulan büyük bir coğrafyada aynı dili, dini, kültürü paylaşıyor.

 

Kuzey Afrika’dan Körfez’e kadar uzanan bölgede büyük ekonomik potansiyele sahipler ve yaklaşık 20 küsur ülkeye bölünmüş durumdalar.

 

Her ülke de kendi içinde bitmek bilmeyen etnik, dini cemaat bölünmeleri yaşıyor. Tepelerine Amerikan bombaları yağarken bile camilerini bile ayrıştıran bir “mezhep çatışması”nın dibine kadar içinde debeleniyorlar.

 

Hiçbir zaman Türkiye gibi bir “ulus devlet” kurmayı beceremedikleri gibi Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu “ulus devlet” yapısı; din ve mezhep duygularını tepe tepe kullanan Arap kralları ve şeyhleri için iyi gözle görülmedi.

 

Başlarına oturdukları devletler üzerinden vatanı mülkleri var sayarak soyan,  yağmalayan bu ülkelerin devlet yöneticileri “Müslüman dindar” kılığındaki yağma ve talan çeteleri tarafından idare edilmektedir.

 

Bu soyguncular çaldıkları servetleri de batı ülkelerine iktidarlarını korumak adına adeta “haraç” aktardıkları için batı ülkelerinin esiri ve kölesi durumundadırlar.

 

Çaldıkları serveti koruyabilmek için, daha da soyguna devam edebilmek için ABD ve diğer batı ülkeleri ne derse emirlerini dinlemek zorunda olup aksi durumda tepelerine binileceğini ve iktidarın el değiştireceği korkusu içinde yaşarlar…

 

Tüm bunların bir sebebi demokrasiyle yönetilmemeleridir.

 

LAİK, ÜNİTER, HUKUK DEVLETİ YAPILI DEVLET MODELİNİ BECEREMEMİŞ OLMANIN BEDELİNİ ÖDÜYORLAR

 

Arap liderlikleri; Dini, siyasi iktidar mücadelelerden uzak tutmayı oldum olası kendi egemenliklerinin bitimi olarak gördüler.

 

Bu mezhepsel dinsel etnik bölünmeler Arapların zaten zayıf olan ekonomik ve sosyal kumaşını tümden bozdu.

 

Her ne kadar içerden “millet” yerine “ümmet” koymaya çalışanlarca kemirilse de Mustafa Kemal Atatürk’ün ve kurduğu “laik, üniter, hukuk devleti yapılı devlet modeli”nin olmamasının acı sonuçlarıyla bugün tüm Arap coğrafyası ve bölgesi yangın yerine dönmüş durumda.

 

“Arap Birliği “fikri ise esasen, Gazze olaylarından önce de “ölmüştü”. Tabii “Gazze trajedisi” Arap dünyasının kendi içinde ne kadar bölünmüş olduğunun yeni bir göstergesi oldu.

 

AVRUPA DEVLETLERİ AB ÇATIŞI ALTINDA BİRLEŞİRKEN…

 

Oysa Avrupa'da AB, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupalı liderlerin, halklarına daha iyi bir yaşam standardı sağlamak için oluşturdukları AB çerçevesinde bir ortaklık kurmakta gecikmediler. Her ülke kendi milli kimliğini korumakla beraber, AB içinde “bütünleşme” ve birlikte hareket etme iradesini göstermiş, ona göre “ortak parlamento”dan “dönüşümlü başkanlığa” kadar ortak mekanizmalar kurmuştur.

 

ARAP EGEMENLERİNİN; ESKİ KABİLELERİN KENDİ ARALARINDAKİ SAVAŞLARINA DÖNME “KEYFİ” KÂBUSA GİDİYOR.

 

Arap dünyası, kendisini doğrudan ilgilendiren meselelerde hiçbir zaman tek vücut hareket edebilme yetisini gösteremediler.

 

Arap yöneticileri oldum olası hükmettikleri toplumu “köleler” ve “korunanlar” olarak iki kısma bölmeyi tercih ettiler.

 

Eski kabilelerin kendi aralarındaki savaşlarına dönme “keyfini” yaşamak için ABD’ye, Rusya’ya hatta İsrail’e kat kat haraç ödüyorlar.

 

SAHTE İSRAİL KARŞITLIĞI

 

Başlangıçta İsrail karşıtlığı; Arapları birleştiren ve hatta 1948, 1956 ve 1967 savaşlarında olduğu gibi, birlikte savaşmaya adeta iten tek neden gibi görülse de, daha sonra, Mısır ve Ürdün’ün İsrail ile “barış anlaşmaları” imzalaması ve diğer bazı Arap ülkelerinin İsrail ile bir şekilde temas veya ilişki içine girmesiyle eski dayanışmadan eser kalmadı.

 

Ayrıştırıcı etki yaratarak çatışma ortamı oluşturan mezhepler; bölgesel ve bölge dışı Emperyalist devletlerin Ortadoğu’da “Mezhep Oyunları’na ve  “Sünni-Şii Çatışması”ına yol verdiği gibi, devletler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda tepe tepe kullanıldı ve halen de kullanılmaya devam ediliyor.

 

Emperyalistlerin kurguladığı ve adını verdiği “Arap Baharı” her ne kadar “diktatör liderlere karşı özgürlük” olarak sunulsa da Ortadoğu’daki sorunların tümünü, mezhep sorunlarına, mezhepsel çatışmalara dayandırdı.

 

“Arap Baharı” sonrası bölge büyük bir değişim yaşadı. Fakat nehir reklam etikleri yönde akmadığı gibi, bugün, bölgede mezhepsel ve etnik çelişkilerin yanı sıra emperyalizmin müdahaleleri derinleşerek devam ediyor.

 

Cetvellerle yeni sınırlar çizilmeye çalışılırken günümüze iç savaş, etnik ve mezhep çatışmaları olarak yansıdı. Suriye dâhil Bu iç savaşlara bölge ve bölge dışı devletlerin müdahale etmesi ise daha büyük kargaşalara yol açtı.

 

Nitekim İsrail düşünce stratejisinin; tüm “Arap devletlerinin dinsel mezhepsel ve etnik ’sel farklılıkları kullanarak daha küçük parçalara bölünmesi” olduğu gerçeği şimdi değil çok eskilere dayandığı ayan beyan ortadır.

 

“ULUSÇU VE LAİK DEVLET”E KAVUŞMAYI HİÇ BİR ZAMAN BAŞARAMADILAR.

 

Bölgedeki “mezhep” sorununa bir çare bulunamadığı ve mezheplerin iç ve dış politikada bir araç olmaktan çıkarılmadığı sürece, emperyalist müdahalelerle bölgenin istikrarsız ve kırılgan yapısı daha da derinleşecektir.

 

Arap ülkelerinde ki bu genel durum; sadece Arap toplumun değil Arap ülkeleri üzerinden giderek İran’ı, Türkiye’yi ve hatta Rusya’yı kuşatacak bir emperyalist plana da geçiş sağlamanın yolunu açıyor.

 

Kılcal damarlarına değin mezhep ve etnik temeller üzerinden “klanlara bölünmüş” bir koca coğrafyayı oluşturan Araplar; “herkesin hukuk karşısında eşit olduğu ve mezhep liderleri yerine vatana aidiyet hissi beslenen “ulusçu ve laik devlete kavuşmayı” hiç bir zaman başaramadılar. Bu durum bu coğrafyada Emperyalistlerin sürekli iştahını kabarttı. Irak, Suriye ve Libya’da toplumları dini ve etnik kabilelere bölen stratejilerle çalıştılar ve çalışmaya devam ediyorlar.

 

PETRO DOLARLARIN SONSUZA DEK KENDİLERİNE AKMAYACAĞINI FARK ETİKLERİNDE....

 

Yaklaşık bin yıl önce Araplar için “dünyadaki bilimin öncüleriyken, Arap bilim adamlarının cebir ve modern astronomide büyük aşamalar kaydederken, Avrupa’nın Ortaçağ karanlığında yaşam savaşı verdiğine” dikkat çekilir.

 

Ancak bugün Arap dünyası bilimsel açıdan tam bir çöl görüntüsündedir. Bir kısım Arap ülkesinde petrol gelirleri ile parlak kentler, muhteşem camiler ve renkli alışveriş merkezleri göze batarken, çağdaş ve bilimci eğitimden eser yok ve bilimsel altyapıya hiçbir yatırım yapılmıyor. Toplam olarak Arap ülkeleri araştırma ve geliştirme ve eğitim harcamaları dünya ortalamasın çok gerisinde.

 

Arap hükümetleri “Petro dolar”ların sonsuza dek kendilerine akmayacağını fark etiklerinde çok geç olacak gibi.

 

Başlarında dinden beslenen şeyhler, krallar oldukça, Çıkar için vatanını ve kendi halkını pazara sürmeye hazır sadece kendine sorumlu yöneticilerde, zaten “vatan mefhumu” da görünmüyor.

 

Bu ülkelerde çağdaş demokratik bir toplum umutları da yitirilmiş ya da yok.

 

Ülkelerini başlarındakiler yüzünden açık pazar etmiş durumundalar ve onların bu zaafı üzerinden; İngilizlerin, Amerikaların ve İsrail’in güvenliği adına daha çok devletçiklerle doldurmak adına çok kan akıtacaklar.

Adnan YILMAZ

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.