İşgalcilerin ve Saltanatın Boyunuruğundan Kurtulmanın Miladı : 23 Nisan 1920

KÜLTÜR 19.04.2022 - 20:57, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

İşgalcilerin ve Saltanatın Boyunuruğundan Kurtulmanın Miladı : 23 Nisan 1920

23 Nisan 1920’nin “ulusal bayram” olması; “TBMM'nin açılışı ile  egemenliği padişahtan alıp halka verilmiş olması”nın da kendisidir..    Bundandır ki: 23 Nisan 1920’de egemenliği sultandan alıp kendinde toplayan Büyük Millet Meclisi, demokratik hayatın önünü açmış, ilerde giderek hilafetin ve saltanatında ortadan kaldırılmasına, cumhuriyetin ilanına ve demokrasiye yegâna zemin oluşturmuştur.     Mustafa Kemal Atatürk biliyordu ki TBMM’ni dışlayan, bunu “parlamenter demokrasi” ile buluşturmayan ulus devletler, kendilerini ya “ırkçı faşizm” in ya da “dinci faşizm” in batağında bulurlardı…   Türkiye Cumhuriyetinin böylesi bir bataklığa düşmemesinin en önemli emniyet kilitlerinden ilki şüphesiz ki  ''parlamenter demokrasi” ‘dir…   TBMM’ni önceleyen ve açan hamle; hanedanlığa dayalı çökmekte olan bir Osmanlı devletinin enkazları içinde işgalci kuvvetlerin avucuna aldığı “İstanbul Sarayı’na karşı   “millet egemenliğin” in ihsas edilip Ankara’da kurulan ve bizzat kurtuluş savaşını yöneten TBMM üzerinden yeni bir devletin kurulmasıyla alakalıdır.    23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile yeni bir Türk devleti kurulmuş, TBMM ‘inde cisimleşen “Millet egemenliğine” dayalı ve demokratik bir yapıya sahip olması nedeniyle aslında bu yeni devletin isminin “Cumhuriyet” olmasının da önünü açmıştı.   Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan kurtuluş savaşımız, sadece işgalcileri kovmakla kalmamış, Ulusu, “padişahlık” ta ifadesini bulan “saltanat”ın boyunduruğundan da kurtarmış, giderek “cumhuriyet rejimi”nde ifadesi bulan “millet egemenliği” ve “halk iradesi”nin tecellisini de gerçekleştirmiştir. Artık “Milli Mücadele’yi, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil eden Büyük Millet Meclisi yönetecekti.   ..Ve bu Meclis; İstanbul’un sarayından bakıp yorumladıkları    gibi kısa zamanda sönüp kaybolacak bir  sıradan “bozguncu  bir meclis açılışı” hiç olmayacaktı.   Milli egemenliğin ifadesi olarak ortaya çıkan meclis; İstanbul’un işgal edilip “Mebusan Meclisi ”‘nin dağıtılmasıyla “Büyük Millet Meclisi" adıyla 23 Nisan 1920’de olağanüstü yetkilerle Ankara'da toplandığında, bu Meclisin başkanı cumhuriyet yönetiminin ilanına kadar, aynı zamanda “hükûmet ve devlet başkanı” gibi hüviyet taşıyacaktı.    .İşin aslı; Erzurum Kongresi'nin hemen ardından 23 Temmuz 1919’da yayınlanan bildiri de  “Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır” denilmesi işlerin artık “ulusal egemenliğe” ve “halk iradesine” evirildiğinin somut örneğidir. Nitekim Ankara’da kurulan meclis, “Milli egemenliğin” ifadesi olarak ortaya çıkmıştır.   “Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle açılan yeni “Meclis”; bir yanda kurtuluş savasının millet adına karargâhı olurken, diğer yandan da bir anlamda “saltanat”ın aksine, ”ulusal hâkimiyet” diyerek “saltanat İnisiyatifi’ni de, devre dışı bırakıyordu.   Artık “Milli Mücadele’yi, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil eden Büyük Millet Meclisi yönetecekti.    TÜRKİYE'NİN BİR “CUMHURİYET” OLARAK KURULUŞU, YÜCE MECLİS” İN BİR ESERİDİR Bizde “Cumhuriyet” bu anlamda saltanatın ve hilafetin ortadan kaldırılarak “Ulusal Egemenlik Makamının sadece T.B.M.M’de Olduğu” gerçeği üzerine oturtulduğu için “Cumhuriyet’ ile “demokrasi”yi neredeyse eşitleriz.   Buğun; “cumhuriyet nedir?” diye sorulduğunda bu yüzdendir ki; “halkın halk tarafından yönetildiği rejim”, “halkın yönetime katıldığı en iyi yönetim şeklidir” gibi yaygın yanıtlar alırız.   “Saltanat”ın yıkılmasıyla Cumhuriyet’in tamamen seçime bağlı bir “hükûmet şekli” haline gelişi, TBMM’de cisimleşen millî egemenliğin en iyi şekilde gerçekleştiği hükûmet şekli haline gelmesinin bizdeki serüveninin haklı olarak algısıdır ki;  “cumhuriyet”, “millî egemenlik” ile ve dolayısıyla “demokrasi”yle eş anlamlıdır.    Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti"ni kurmuş, "milli irade" ve "millet egemenliği"nin cisimleştiği   “Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimiyetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin ve adı “cumhuriyet” olan başkaca devletlerin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.   “MİLLET EGEMENLİĞİ”; MECLİSİN İŞLEVLERİNİN DARALTILMASIYLA, OTOKRATİK BİR YÖNETİM ANLAYIŞINA VE PRATİĞİNE DOĞRU EVRİLMİŞTİR Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti"ni kurmuş, "milli irade" ve "millet egemenliği"nin cisimleştiği   “Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimiyetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.   Türkiye’nin parlamentosu; TBMM’si dünyadaki eşi görülmemiş çok ender meclislerin en başında gelir. Başka bir ülkede örneği görülmeyecek şekilde; Kurtuluş Savaşı'mız bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde “Meclis”le birlikte yönetilmiştir. Türkiye'nin bir “Cumhuriyet” olarak kuruluşu, yine “Yüce Meclis” in bir eseri olarak ortaya çıkmıştır.   Gerek kurtuluş savaşımızda, gerekse yeni devletimizin kuruluşunda eşi görülmemiş bir şekilde olağanüstü bir tarihsel rol üstlenen “yüce meclis” in şimdi etkisizleştirilmiş olması, ortak akıl ve millet egemenliği ile bağdaşmaz bir hal almıştır. Mevcut durum; yeni rejimin, görünür meşruiyetini kurtarmak adına Meclis’in yasama fonksiyonlarını yürüttüğü gibi bir görüntü vermektedir.. Zira Meclis'in “yürütmeyi dengeleme”, “denetleme” ve hatta “millet adına bütçe yönetim hakkı” önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Böyle olunca kurucu yapımızda, Cumhuriyetimizde yüce mecliste ifadesini bulan “millet egemenliği”, meclisin işlevlerinin daraltılmasıyla, otokratik bir yönetim anlayışına ve pratiğine doğru evrilmiştir. İşte bu anlamda Buğun yaşatılmak istenen  süreç;  “sistem” değil “rejim” değişikliğine yol almaktadır.   TBMM; BU ZORLU SÜREÇLERDE DE ÜLKEMİZ İÇİN "PARLAMENTER DEMOKRATİK REJİM" ADINA MİLLETİMİZİN TEK UMUT IŞIĞIDIR.   Her şeye karşın TBMM; bu zorlu süreçlerde de ülkemiz için "parlamenter demokratik rejim" adına milletimizin tek umut ışığıdır.   Dönemin mevcut Osmanlı Sarayı. Hilafet, Saltanat, Ankara’da savaşı yürüten "yeni Meclis", kurulan "yeni Ankara TBMM Hükümeti". "Saltanatın Hilafetten ayrılması", "Saltanatın ve giderek Halifeliğin kaldırılması", "Cumhuriyetin İlanı", "Cumhuriyet Devrimleri", "1921,1924,1928 Anayasaları" süreçlerini sonuçta "yeni bir Türk Devleti'nin "Türkiye Cumhuriyeti’nin "Kuruluş”unu  velhasıl bu süreçlerin tümünü birlikte değerlendirmekte büyük yarar vardır.    “TÜRKİYE DEVLETİ’Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINDA TÂCİDAR YOKTUR! YALNIZ BİR KUVVET VARDIR. O DA HÂKİMİYET-İ MİLLİYEDİR...” Mustafa Kemal Paşa; Cumhuriyetin resmen ilanından önce Almanca olarak 2 Ekim 1923’te Viyana’da yayınlanan “Neue Freie Press” gazetesine yaptığı açıklama da; “Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiği” şeklinde vurgular yaparken, “Yeni Türkiye Devleti’nin ruhu bünyanı hâkimiyet-i milliyedir. Milletin bilakayd-ü şart hâkimiyetidir... Türkiye Devleti’nde ve Türkiye Devleti’ni kuran Türkiye halkında tâcidar yoktur! Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiç bir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da hâkimiyet-i milliyedir...”der.    Mustafa Kemal Paşa özetle; Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiğinin altını çizerken, "hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu İdare şeklinin, halkın kendi kaderini kendisinin tayin edeceği temele dayandığına vurgu yapar.   Adnan Yılmaz

23 Nisan 1920’nin “ulusal bayram” olması; “TBMM'nin açılışı ile  egemenliği padişahtan alıp halka verilmiş olması”nın da kendisidir.. 

 

Bundandır ki: 23 Nisan 1920’de egemenliği sultandan alıp kendinde toplayan Büyük Millet Meclisi, demokratik hayatın önünü açmış, ilerde giderek hilafetin ve saltanatında ortadan kaldırılmasına, cumhuriyetin ilanına ve demokrasiye yegâna zemin oluşturmuştur.  

 

Mustafa Kemal Atatürk biliyordu ki TBMM’ni dışlayan, bunu “parlamenter demokrasi” ile buluşturmayan ulus devletler, kendilerini ya “ırkçı faşizm” in ya da “dinci faşizm” in batağında bulurlardı…

 

Türkiye Cumhuriyetinin böylesi bir bataklığa düşmemesinin en önemli emniyet kilitlerinden ilki şüphesiz ki  ''parlamenter demokrasi” ‘dir…

 

TBMM’ni önceleyen ve açan hamle; hanedanlığa dayalı çökmekte olan bir Osmanlı devletinin enkazları içinde işgalci kuvvetlerin avucuna aldığı “İstanbul Sarayı’na karşı   “millet egemenliğin” in ihsas edilip Ankara’da kurulan ve bizzat kurtuluş savaşını yöneten TBMM üzerinden yeni bir devletin kurulmasıyla alakalıdır.

 

 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılması ile yeni bir Türk devleti kurulmuş, TBMM ‘inde cisimleşen “Millet egemenliğine” dayalı ve demokratik bir yapıya sahip olması nedeniyle aslında bu yeni devletin isminin “Cumhuriyet” olmasının da önünü açmıştı.

 

Büyük kurtarıcı Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde başlayan kurtuluş savaşımız, sadece işgalcileri kovmakla kalmamış, Ulusu, “padişahlık” ta ifadesini bulan “saltanat”ın boyunduruğundan da kurtarmış, giderek “cumhuriyet rejimi”nde ifadesi bulan “millet egemenliği” ve “halk iradesi”nin tecellisini de gerçekleştirmiştir. Artık “Milli Mücadele’yi, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil eden Büyük Millet Meclisi yönetecekti.

 

..Ve bu Meclis; İstanbul’un sarayından bakıp yorumladıkları    gibi kısa zamanda sönüp kaybolacak bir  sıradan “bozguncu  bir meclis açılışı” hiç olmayacaktı.

 

Milli egemenliğin ifadesi olarak ortaya çıkan meclis; İstanbul’un işgal edilip “Mebusan Meclisi ”‘nin dağıtılmasıyla “Büyük Millet Meclisi" adıyla 23 Nisan 1920’de olağanüstü yetkilerle Ankara'da toplandığında, bu Meclisin başkanı cumhuriyet yönetiminin ilanına kadar, aynı zamanda “hükûmet ve devlet başkanı” gibi hüviyet taşıyacaktı.

 

 .İşin aslı; Erzurum Kongresi'nin hemen ardından 23 Temmuz 1919’da yayınlanan bildiri de  “Ulusal Kuvvetleri etken ve ulusal iradeyi egemen kılmak esastır” denilmesi işlerin artık “ulusal egemenliğe” ve “halk iradesine” evirildiğinin somut örneğidir. Nitekim Ankara’da kurulan meclis, “Milli egemenliğin” ifadesi olarak ortaya çıkmıştır.

 

“Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir” ilkesiyle açılan yeni “Meclis”; bir yanda kurtuluş savasının millet adına karargâhı olurken, diğer yandan da bir anlamda “saltanat”ın aksine, ”ulusal hâkimiyet” diyerek “saltanat İnisiyatifi’ni de, devre dışı bırakıyordu.

 

Artık “Milli Mücadele’yi, aynı anda “saltanat rejimi”nden büyük bir kopuşu da temsil eden Büyük Millet Meclisi yönetecekti.

 

 TÜRKİYE'NİN BİR “CUMHURİYET” OLARAK KURULUŞU, YÜCE MECLİS” İN BİR ESERİDİR

Bizde “Cumhuriyet” bu anlamda saltanatın ve hilafetin ortadan kaldırılarak “Ulusal Egemenlik Makamının sadece T.B.M.M’de Olduğu” gerçeği üzerine oturtulduğu için “Cumhuriyet’ ile “demokrasi”yi neredeyse eşitleriz.

 

Buğun; “cumhuriyet nedir?” diye sorulduğunda bu yüzdendir ki; “halkın halk tarafından yönetildiği rejim”, “halkın yönetime katıldığı en iyi yönetim şeklidir” gibi yaygın yanıtlar alırız.

 

“Saltanat”ın yıkılmasıyla Cumhuriyet’in tamamen seçime bağlı bir “hükûmet şekli” haline gelişi, TBMM’de cisimleşen millî egemenliğin en iyi şekilde gerçekleştiği hükûmet şekli haline gelmesinin bizdeki serüveninin haklı olarak algısıdır ki;  “cumhuriyet”, “millî egemenlik” ile ve dolayısıyla “demokrasi”yle eş anlamlıdır.

 

 Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti"ni kurmuş, "milli irade" ve "millet egemenliği"nin cisimleştiği   “Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimiyetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin ve adı “cumhuriyet” olan başkaca devletlerin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.

 

“MİLLET EGEMENLİĞİ”; MECLİSİN İŞLEVLERİNİN DARALTILMASIYLA, OTOKRATİK BİR YÖNETİM ANLAYIŞINA VE PRATİĞİNE DOĞRU EVRİLMİŞTİR

Dünyada eşine az rastlanır bir şekilde Hem "Kurtuluş Savaşı" mızı yönetmiş hem de "Türkiye Cumhuriyeti"ni kurmuş, "milli irade" ve "millet egemenliği"nin cisimleştiği   “Gazi Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin, etkinliğinin kuşa çevrilerek, “parlamenter sistem” den vazgeçilen süreçlerin vahimiyetini görmek için, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mizin tarihsel deneyimlerine bakmak yeterlidir.

 

Türkiye’nin parlamentosu; TBMM’si dünyadaki eşi görülmemiş çok ender meclislerin en başında gelir. Başka bir ülkede örneği görülmeyecek şekilde; Kurtuluş Savaşı'mız bizzat Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde “Meclis”le birlikte yönetilmiştir. Türkiye'nin bir “Cumhuriyet” olarak kuruluşu, yine “Yüce Meclis” in bir eseri olarak ortaya çıkmıştır.

 

Gerek kurtuluş savaşımızda, gerekse yeni devletimizin kuruluşunda eşi görülmemiş bir şekilde olağanüstü bir tarihsel rol üstlenen “yüce meclis” in şimdi etkisizleştirilmiş olması, ortak akıl ve millet egemenliği ile bağdaşmaz bir hal almıştır. Mevcut durum; yeni rejimin, görünür meşruiyetini kurtarmak adına Meclis’in yasama fonksiyonlarını yürüttüğü gibi bir görüntü vermektedir.. Zira Meclis'in “yürütmeyi dengeleme”, “denetleme” ve hatta “millet adına bütçe yönetim hakkı” önemli ölçüde sınırlandırılmıştır. Böyle olunca kurucu yapımızda, Cumhuriyetimizde yüce mecliste ifadesini bulan “millet egemenliği”, meclisin işlevlerinin daraltılmasıyla, otokratik bir yönetim anlayışına ve pratiğine doğru evrilmiştir. İşte bu anlamda Buğun yaşatılmak istenen  süreç;  “sistem” değil “rejim” değişikliğine yol almaktadır.

 

TBMM; BU ZORLU SÜREÇLERDE DE ÜLKEMİZ İÇİN "PARLAMENTER DEMOKRATİK REJİM" ADINA MİLLETİMİZİN TEK UMUT IŞIĞIDIR.

 

Her şeye karşın TBMM; bu zorlu süreçlerde de ülkemiz için "parlamenter demokratik rejim" adına milletimizin tek umut ışığıdır.

 

Dönemin mevcut Osmanlı Sarayı. Hilafet, Saltanat, Ankara’da savaşı yürüten "yeni Meclis", kurulan "yeni Ankara TBMM Hükümeti". "Saltanatın Hilafetten ayrılması", "Saltanatın ve giderek Halifeliğin kaldırılması", "Cumhuriyetin İlanı", "Cumhuriyet Devrimleri", "1921,1924,1928 Anayasaları" süreçlerini sonuçta "yeni bir Türk Devleti'nin "Türkiye Cumhuriyeti’nin "Kuruluş”unu  velhasıl bu süreçlerin tümünü birlikte değerlendirmekte büyük yarar vardır.

 

 “TÜRKİYE DEVLETİ’Nİ KURAN TÜRKİYE HALKINDA TÂCİDAR YOKTUR! YALNIZ BİR KUVVET VARDIR. O DA HÂKİMİYET-İ MİLLİYEDİR...”

Mustafa Kemal Paşa; Cumhuriyetin resmen ilanından önce Almanca olarak 2 Ekim 1923’te Viyana’da yayınlanan “Neue Freie Press” gazetesine yaptığı açıklama da;

“Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiği” şeklinde vurgular yaparken,

“Yeni Türkiye Devleti’nin ruhu bünyanı hâkimiyet-i milliyedir. Milletin bilakayd-ü şart hâkimiyetidir... Türkiye Devleti’nde ve Türkiye Devleti’ni kuran Türkiye halkında tâcidar yoktur! Bütün cihan bilmelidir ki, artık bu devletin ve bu milletin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiç bir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da hâkimiyet-i milliyedir...”der.

 

 Mustafa Kemal Paşa özetle; Anayasanın kapsadığı hükümlerden ilkinin egemenliğin millete ait olduğu, ikincisinin ise, halkın yalnız Büyük Millet Meclisi tarafından temsil edildiğinin altını çizerken, "hâkimiyetin kayıtsız şartsız milletin olduğunu İdare şeklinin, halkın kendi kaderini kendisinin tayin edeceği temele dayandığına vurgu yapar.

 

Adnan Yılmaz

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.