Murat Toprak Yazdı : Hakikat Nerede ?
Murat Toprak Yazdı : Hakikat Nerede ?
İyinin çarkı dönmez, kötünün zulmü bitmez derler. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın da derler.
İyinin çarkı dönmez, kötünün zulmü bitmez derler. Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın da derler.
Dünya siyasetin de artık zulüm etmek tabiri birbirini destekleyen güç dengelerinin işine geliyorsa adı zulüm olmuyor. Sözde Demokrasi, özgürlük, eşitlik palavralarıyla halkları katletme planları iyilerin gözlerinin içine baka baka tıkır tıkır işliyor.
Nemrut’un yaktığı zulüm ateşini bir damla su ile söndürmeye giden İbrahim sevdalısı karınca kadar elimizden bir şey gelmez mi?
Türk Milletinin uyanık olması lazım. Güçlü Türkiye güçlü fertlerle mümkündür.
21.Yüzyılın ilk çeyreğini tamamlamak üzere olduğumuz, bu zamanlarda geçmişin derin izlerine ve Türk Devlet yapısının ana hatlarına, Devlet için yapılan fedakârlıklara ve tarihi şahsiyetlere hep beraber bir göz gezdirelim.
Orta Asya bozkırlarından, Avrasya ‘ya, Avrupa kıtasından, Afrika sahrasına, kadim Anadolu içlerine uzanan uzun, çetin ve meşakkatli yolculuklar geçiren Türk boyları göçebe kültürü ile uzun yıllar hayatlarını idame ettirmişlerdir. Büyük bir medeniyetin güçlü izlerini hala her kıta da görebiliyorsak bu Atalarımızın Devlet geleneğinde ve sosyal yaşantıda ne kadar aktif ve güçlü olduğunun ispatıdır.
Bilge Kağan, Kitabesinin Kuzey yüzünde Türk Milleti'ne yaptıklarıyla sesleniyor. Yeryüzünde insanların taşa, puta taptığı çağda Bilge Kağan bizlere ibret vesikaları bırakıyor.
Ulu Kağan Şöyle söylüyor:
Tanrı buyurduğu için, devletim, kısmetim var olduğu için, ölecek milleti diriltip besledim. Çıplak milleti elbiseli kıldım. Fakir milleti zengin kıldım. Az milleti çok kıldım. Değerli illiden, değerli Kağanlık’dan daha iyi kıldım. Dört taraftaki milleti hep tâbi kıldım, düşmansız kıldım.
Tek başına bütün vasıfları üzerinde toplayan bir Lider de olsan milletin arkanda yürümediği sürece bir adım ileri gidemezsin. Milleti sindiren, milleti yok sayan hiçbir güç daimi suretle başarılı olamamıştır.
Mehmet Akif Ersoy ne güzel ifade ediyor.
Girmeden tefrika bir millete düşman giremez. Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez.
Ama Bilge Kağan bizleri yine şöyle uyarıyor:
Çin milletinin sözü tatlı, ipek kumaşı yumuşak imiş. Tatlı sözle, yumuşak ipek kumaşla aldatıp uzak milleti öylece yaklaştırırmış. Yaklaştırıp, konduktan sonra, kötü şeyleri o zaman düşünürmüş. İyi bilgili insanı, iyi cesur insanı yürütmezmiş. Bir insan yanılsa kabilesine, milletine, akrabasına kadar barındırmaz imiş. Tatlı sözüne, yumuşak ipek kumaşına aldanıp çok çok, Türk milleti, öldün; Türk milleti, öleceksin!
Ne zaman yolundan saparsan, ne zaman maziyi hiçe sayarsan, ne zaman yazılı sözlü geleneğini unutursan, ne zaman içinden çıktığın ülkeni paraya pula satarsan.
Önce sürünecek. Lanetlendiğinin farkına da okuyunca öğreneceksin.
Fatih Sultan Mehmet Han der ki:
Fethettiğim yerleri ecnebilere satanlar Allah'ın gazabına uğrasınlar.
Topluma zehir önce lisanla sokulur. Dilini, dinini, geleneğini öğrenirler. Sonra şu şöyle olsa daha iyi olmaz mı? Sen kendi hayatına bak, başkasından sana ne, o da hak etti, bir daha mı? Geleceğiz Dünya’ya, ye, iç, gez, toz gibi popüler dünya sözleriyle toplumun yapı taşı olan vatandaşlara tatlı sözlerle zehri enjekte ederler. Kendi birliğine, millî mefkûresine karşı olan bireyler yetiştirirler.
Evlatlarımıza toprağın değerini, gölgesinde oturduğumuz ağacın hikmetini, gürül gürül çağlayan şelalenin sırrını, bize emanet olan hayvanların gözlerindeki sevgiyi anlatalım. Çalışmaktan, üretmekten ilim ve bilim ışığında yürümekten başka bir yol olmadığını sevgiyle, şefkatle anlatalım ki hak vaki olup bu Dünya’dan göçtüğümüz de ne gözümüz arkada kalsın, ne de geleceğimiz evlatlarımızın hayatlarını zora sokalım.
Hüseyin Nihal Atsız’ın ifadesiyle cehalet, riya ve dalkavukluktan arınan bir nesil inşa edelim.
Bize yalnız dans etmesini, iyi giyinmesini, kur yapmasını ve şık olmasını bilen gencin lüzumu yoktur. Bize bugün mesleğinde usanmadan çalışacak, yarın hudutta göz kırpmadan ölebilecek genç lazımdır. Bize bir gençlik lazımdır. Temelinde cehalet, duvarlarında riya, tavanlarında dalkavukluk bulunmasın.
Anadolu’nun kapılarını bizlere açan Alparslan’dan, yurdumuzu kurtaran Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e tarihe ışık olmuş doğrusuyla yanlışıyla bizim içimizden çıkmış şahsiyetleri iyi tetkik etmeli ve geleceği inşa ederken bu fikirle hareket etmeliyiz.
El itine sahip çıkarken biz aslanlarımızı, çakallara yem etmemeliyiz.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Manastır Askeri İdadisin de öğrenci iken yazdığı düşünülen, nerden geldiğimizi ve nereye gideceğimizi tam anlamıyla ifade eden şiirle yazıma son veriyorum.
Gafil, hangi üç asır, hangi on asır
Tuna ezelden Türk diyarıdır.
Bilinen tarihler söylememiş bunu
Kalkıyor örtüler, örtülen doğacak,
Dinleyin sesini doğan tarihin,
Aydınlıkta karaltı, karaltıda şafak
Yalan tarihi gömüp, doğru tarihe gidin.
Asya’nın ortasında Oğuz oğulları,
Avrupa’nın Alplerinde Oğuz torunları
Doğudan çıkan biz
Nerde olsa, ne olsa kendimizi biliriz
Türk sadece bir milletin adı değil,
Türk bütün adamların birliğidir.
Ey birbirine diş bileyen yığınlar,
Ey yığın yığın insan gafletleri
Yırtılsın gözlerdeki gafletten perde,
Hakikat nerede?
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.