Cumhur İttifakı ve Araftaki Ülkücüler
Cumhur İttifakı ve Araftaki Ülkücüler
MHP ve Ak Parti arasında ayak seslerini 1 Kasım 2015 seçimlerinde duyuran ancak 15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası resmen ilan edilen ‘Cumhur İttifakı’ artık sadece bir seçim ittifakı olmanın ötesine geçmiş, her zaman, her yerde, her durumda birliktelik şiarı ile devam eden bir beraberliğe dönüşmüş durumdadır. Hain darbe girişimi sonrası sadece MHP ile Ak Partinin değil, CHP ve diğer partilerin de tabanında birliktelik, vatan için beraberlik havası esmiş ancak darbe girişimi atlatıldıktan sonra iktidarın karşı eylem ve söylemlerinin her geçen gün şiddetini artırması, toplumu kamplaştırma ve ötekileştirme dilini gün be gün keskinleştirmesi sebepleriyle hain darbe sonrası oluşmuş birliktelik ruhunu ölmüş, “Yeni Kapı” girişimi sönmüştür. MHP ise eylem ve söylemleri ile tabanda çokça tartışılan bir ilkesel eylem planına geçerek; “ Ak Parti her ne yaparsa doğru, Cumhurbaşkanının ağzından ne çıkarsa tartışılmaz, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin doğrudan Ak Parti Genel Başkanı olarak da görevli Sayın Erdoğan’a bağlı tüm bakanlarının her eylem ve kararları hatasızdır” şiarını belirlemiştir. Hatta Ak Partinin bakanları halk nezdinde tartışılır bir hata yaptığında, ki elbette iktidarlar kusursuz değildirler ve muhalefet de elbette bunları eleştirmek için vardır, MHP’nin Ak Partili bakanları savunmak için kendisini sürekli siper etmesi tabanda artık beka sorunu şiarının amacını aşması olarak addedilmektedir.
Bilinen bir gerçektir ki Ülkücü camia genel olarak Ak Partiye karşı ciddi güven sorunu yaşamaktadır. MHP seçmenindeki güvensizliğin temelinde hala Ak Parti’ye karşı çözüm süreci denilen o garabet dönemdeki andımızı kaldırması, milli bayramları kutlamayı yasaklaması, milliyetçiliği ayaklar altına alması ve PKK ile Osla vs. süreçlerini yaşaması olduğu gibi, FETÖ’yü devletin başına bela edenin Ak Parti politikaları olması ve bununla ilgili olarak hiçbir siyasisinin adli süreç yaşamaması gibi etkenler var. Ve hatta en büyük FETÖ ihanetlerinden birisi olan devlet sırlarının iğfal edildiği Kozmik Oda olayının faili olarak kabul ve iddia edilen sayın Bülent Arınç’ın bugün yüksek bir maaşla Cumhurbaşkanlığı İstişare Kurulunda görev yapıyor olması bilhasa MHP tabanın en çok rahatsızlık duyduğu konulardan olup FETÖ’ye karşı yürütülen savaşa ilişkin halkta oluşan güvensizliğin de en büyük nedenlerindendir.
Bu arada gözden kaçan epey bir kalabalık bir ülkücü cenah daha var. Araf’taki Ülkücüler! Kim bu kesim? Bu kesim yuvaları olan MHP’den vazgeçmem, ancak bir zamanlar milliyetçiliği ayaklar altına alan, Habur’da PKK’yı karşılayan, andımızı yasaklayan, ülkücüler Fatiha bile bilmez diyerek (daha pek çok geçmişten örnek vardır) bizleri sürekli aşağılamış olan ancak şimdi sırf iktidar menfaati için bize yanaşmış olan Ak Parti ile beraber olunduğu sürece ittifakı da asla desteklemem diyenler ile İyi Parti tamam ama İyi Partinin CHP ile açıktan, HDP ile örtülü ittifak iddia ve şaibesi olduğu sürece oraya da hayır diyen bir kesimdir. Esasında bu kesim kararsız olarak adlandırılan bir kesim değil, aksine güncel durumlara tavır koyan, değerlendirme ve tercihlerini nesnel gerekçelere dayandırabilen, ülkücü de olsam şahsi fikir ve düşüncelerim nedeniyle bağımsız hareket etme, tavır ve karar alma hakkımı da muhafaza etme hakkına sahibim diyebilen bir kesimdir. Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhur İttifakına rağmen Sayın Erdoğan’ın az bir oran oy farkı sayesinde kıl payı 50’yi geçip bugün iktidarda olduğunu düşünürsek tabandaki bugünkü kayma ve kaçışların ve bilhassa Araf’taki Ülkücülerin sayısının artmasının esasında önümüzdeki seçimlerde ne kadar belirleyici olabileceğinin işaretlerini de vermektedir. Zira toplumun her kesimi ile sürekli kavga ve gerilim halinde olan Ak Parti ile maalesef onun her kavgasına beka gerekçesi ile tam ve tereddütsüz destek veren MHP, İstanbul’da en son yerel seçimlerde seçim farkını bir iki ayda 15 binlerden 900 binlere çıkarabilen seçmen tepkisinin gücünün ne olabileceğini Cumhur İttifakının bekası için akıllarından çıkarmamaları gerektiğini unutmamalılar.
Beka gerekçesi artık 15 Temmuz tehlikesi bertaraf edildikten sonra gündemde olmamasına rağmen Cumhur İttifakı için adeta tek bahane, tek harç olarak kullanılmaya başlandı. Ha tabi, genel anlamda ülkenin, Anadolulun beka meselesi 1071 yılından beri hep vardı, bundan sonra da hep olacaktır. Elbette bu Cumhur İttifakının var olma gerekçesi olmayacaktır. Zira bu mesele MHP’nin en sert muhalefeti yaptığı 2000’lerde, 2010’larda da vardı. Ancak bu genel anlamda beka meselesi MHP için muhalefet yapmasına mani değildi. Hem de vaktiyle öyle hakkıyla yapıyordu ki yer yerinden oynuyordu. Ancak 15 Temmuz hain darbe girişimi akabinde, doğru ve sağlam duruşun sonrasında anlamlandırılamayan enteresan gelişmeleri şaşkınlıkla izler olduk. MHP beka söylemi ile hiçbir şeye şerh koyamaz, itiraz edemez, eleştiremez oldu. Hatta MHP Ordu milletvekili Sayın Cemal Enginyurt gibi eleştirmeye kalkanlar da ihraç talebi ile disiplin kurulunun yolunu tuttular. Cumhur İttifakı zamanla seçim dayanışmasından daimi beraberliğe dönüştü. Ancak bu beraberlik maalesef MHP’nin tek taraflığı desteği, Ak Partinin ise devleti ve devlet olanaklarını tek başına kullanması, MHP’yi sadece ve sadece hükümet icraatlarını savunan bir küçük ortak noktasında işlevselleştirmesi ile devam ediyor intibaı vermeye başladı.
Beka sorunu tüm milleti ve ülkeyi, 85 milyonu ilgilendiren bir mevzudur. Bu hayati mevzuda kamplaşma ciddi bir hatadır. Yeri gelir Ak Parti yeri gelir CHP haklı olabilir. MHP’nin hem Beka Sorununu motto edinmesi hem de bu sorunla baş etmede Ak Parti ne derse tartışmasız doğrudur, CHP ne derse desin her şeye kapımız kapalıdır demesi kendi içinde bir paradoks barındırdığı intibaını tabanda güçlendirmekte ve ciddi seçmen kayıplarına sebep olmaktadır. Unutulmamalıdır ki daha 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “o zamanki beka sorunu” nedenleriyle MHP ve CHP aday olarak Ekmeleddin İhsanoğlu etrafında birleşmiş ve çalışmışlardı. Demek ki BEKA mevzuu zamana göre değişkenlik de gösterebilmektedir(!!)
Beka sorunu ülkedeki 85 milyonun ortak sorunudur ve kamplaşılmadan hep birlikte mücadele verilmelidir. Bu konuda öncelikle hükümetin başı birleştirici bir dil ve üslup kullanmalıdır. MHP ise özünde ve esasında bir muhalefet partisi olduğunu ve kendi tabanın ne tür beklentileri olduğunu unutmamalıdır. Bilhassa son dönemde Ayasofya Cami Cuma hutbesinde diyanet işleri başkanı sayın Ali Erbaş’ın Atatürk’e lanet okuduğu iddiası ve sonrasında başlatılmak istenen ‘hilafet’ tartışmaları hususlarında ülkücü camianın hassasiyet ve beklentileri göz ardı edilmemelidir. Aksi halde “beka sorunu” yaşayanın ülke ve millet değil, bizzat Cumhur İttifakının kendisinin olduğu tartışılmaya başlanacaktır.
Av. Bülent DEMİRBAŞ
MHP eski İl Genel Meclisi Üyesi ve Grup Başkanı
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.