Ekonomide Türkiye Gerçeği

EKONOMİ 28.01.2021 - 03:21, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Ekonomide Türkiye Gerçeği

Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu, "Bazı dostlar, diyorlar ki dükkânlar kapanıyor, şirketler kapanıyor. Kapanan falan yok. Her şey ortada. Birileri buralardan nemalanmak istiyor" sözleri sonrası hepimizin gözleri hemen ekonomik verilere kaydı. Hakikaten birileri bizi mi kandırıyor, ekonomi aslında çok iyi de birileri kasıtlı olarak mı kötü diyor, esasında dış mihraklar yalan yanlış bilgilerle art niyetle Sayın Erdoğan’ı mı yıpratıyor diye endişe ettik (!)   Latifeyi bir yana, kapanan işyerleri için devletin, valiliklerin maddi destek veriyor olması nedeniyle Cumhurbaşkanının bu açıklaması ile devletin kendi içinde çelişmiş duruma düşmüş olmasını da öbür yana bırakalım, biz bir hakikat olarak önümüzde duran pek çok resmi kurumun verilerindeki ekonomi ile ilgili kara tablolara bakalım ve yorumlamaya çalışalım. Şu bir gerçek ki; iyi yönetilememe nedeniyle ülkede oluşan ekonomik krizlerin ve de koronavirüs salgını gibi etmenlerin de eklenmesiyle başta küçük şirketler olmak üzere binlerce işyeri elbette kepenk kapatmıştır. Yapmış olduğum bir araştırma ile ulaştığım resmi veriler esasında her şeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) verilerine göre ocak-ekim döneminde kapanan gerçek kişi ticari işletmelerin sayısı yüzde 16.61 artışla 15.745'e ulaştığı görülmektedir. Ayrıca aynı dönemde kapanan şirket sayısı ise yüzde 12.67 artışla 11.223'e çıktığı ve böylece 10 aylık dönemde 26.968 işyeri kapandığı görülüyor. 2020 yılının ilk on aylık döneminde geçen yıla oranla kapanan şirket sayısı yüzde 12.67 artışla 11.223'u ulaşırken, kapanan kooperatif sayısı yüzde 19.40 azalma ile 561 olurken, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 16.61 artışla 15.745'e çıkmış. TOBB'un verilerine göre ocak-ekim döneminde kurulan şirket sayısı yüzde 22.84 artışla 84.172'ye ulaştı. Aynı dönemde kooperatif sayısı yüzde 33.89 artışla 1.280 olurken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 33 oranında artışla 25.502 olarak açıklandı.   Referandum neticesinde 2018 yılında geçilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan o zamandan beri kurduğu sistemin içindeki ciddi krizlerle mücadele etmekte ancak etkisi gün geçtikçe daha da tek adamlık anlayışı ile krizlerin aşılmasının da zor olduğu görülmektedir. 2019 yılı başında Merkez Bankası’nın 100 milyar dolar brüt, 50 milyar dolar net döviz fazlası varken, 2020 yılı sonuna gelindiğinde ‘iç kaynakla’ kredi büyümesi sonucu 79 milyar dolar brüt, 50 milyar net döviz açığı olan bir duruma gelmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Kasım’da Merkez Bankası Başkanı Uysal’ı doğrudan azledip yeni başkan ataması, 8 Kasım’da damadı Berat Albayrak’ı da kendisinin istifa ve “görevden af” şeklinde ifade ettiği ama hakikatte bir “arka planda danışıklı azil” olan süreci de yaşayan ülkemiz halen ekonomik kötü gidişatı durdurabilmiş değildir.     Ekonomi otoritelerinin yorumlarına baktığımızda ise görüyoruz ki ekonomide bahse konu o iki yetkilinin koltuklarını kaybettikleri hafta sonu öncesinde, 6 Kasım akşamı Türkiye’nin geldiği eşik; ya sermaye kontrolü ilan edip içe kapanan bir ekonomi haline geçmekti ya da IMF’ye başvurmaktı.  Ancak bu iki seçenekte siyaseten ve ilgililerin, bilhassa Sayın Cumhurbaşkanının geçmiş söylemleri çerçevesinde zor tercih edilecek seçenekler olarak da görülüyordu.   Türkiye'de halen devam edecek gibi gözüken ve uluslararası yansımaları da olan bu ekonomik kriz dalgalanmalarının; Türk Lirasının hızla değer kaybetmeye devam etmesi, yüksek enflasyon oranları, artan iç ve dış borçlar, ekonomideki yüksek cari açık, iktidarın tartışmalı ve güven vermeyen faiz politikaları ve de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın her şeye kendisinin karar vermesi, her şeyi tek başına yönetme otoriterliği eğilimli idare anlayışı ile daha da derinleşmesi ihtimali iç ve dış tüm ekonomi çevrelerinde ciddi endişeler yaratmaktadır.   Türkiye’de 2018-2020 arası TL'nin değer kaybına neden olarak görülen olaylar yaşanmıştır. Mesela Suriye iç savaşı sonrası milyonlarca göçmenin Türkiye'ye gelmesiyle oluşan mülteci sorununun ekonomiye ciddi anlamda bir yük bindirmiştir. ABD-Türkiye İlişkilerini zora sokan S-400 krizi sebebiyle ekonomimiz milli gurur nedeniyle pek de gündeme getirilmeyen ekonomik baskılar yaşamıştır. TCMB faiz kararlarının yabancı yatırımcıları tatmin etmediğinden ülkeye para girişi sağlanamamıştır. Dış siyasette çok ciddi sıkıntılar yaşanmış bilhassa Fransa ve Yunanistan ile yaşanan politik çatışmalar, ABD ve AB tarafından yaptırım söylemleri gibi etmenler de ekonomik krizi derinleştirmiştir. Elbette COVID-19 pandemisinin de ülke ekonomileri üzerindeki olumsuz etkileri olmuştur.   Sözün özü tüm bu anlattıklarımızdan özetle; her ne kadar ülkeyi yöneten irade ve anlayış sahipleri kabul etmeseler de, görmek istenmeseler de binlerce kapanan işyerleri, milyonlarca işsizler, ekmek askılarında umut arayan kuru ekmeğe muhtaç aç ve yoksul binlerce vatandaşımız hepimizin çevresinde bir ülke gerçeği olarak vardırlar ve de siyaset dili her ne amaçla ne diyorsa desin bu aşınmaz abide gibi önümüzde duran hakikatlerin inkârı asla mümkün değildir. Mesele hakikatleri inkâr ile halı altına süpürmek değil, çöküş ve yıkılışa giden ekonomik kötü gidişatı düzeltmek için tüm toplum kesimleri, siyasi ve toplumsal tüm sivil örgütlenmelerle ortak akıl üretmek suretiyle ülkenin ve milletin kurtuluşu ve istikbali için ciddi çareler bulmak olmalıdır.   “İnsanoğlunun temel sorunu üç değişkeni bir araya getirmektir. Ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlük.” John Maynard Keynes                                                                                        Av. Bülent DEMİRBAŞ   

Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu, "Bazı dostlar, diyorlar ki dükkânlar kapanıyor, şirketler kapanıyor. Kapanan falan yok. Her şey ortada. Birileri buralardan nemalanmak istiyor" sözleri sonrası hepimizin gözleri hemen ekonomik verilere kaydı. Hakikaten birileri bizi mi kandırıyor, ekonomi aslında çok iyi de birileri kasıtlı olarak mı kötü diyor, esasında dış mihraklar yalan yanlış bilgilerle art niyetle Sayın Erdoğan’ı mı yıpratıyor diye endişe ettik (!)

 

Latifeyi bir yana, kapanan işyerleri için devletin, valiliklerin maddi destek veriyor olması nedeniyle Cumhurbaşkanının bu açıklaması ile devletin kendi içinde çelişmiş duruma düşmüş olmasını da öbür yana bırakalım, biz bir hakikat olarak önümüzde duran pek çok resmi kurumun verilerindeki ekonomi ile ilgili kara tablolara bakalım ve yorumlamaya çalışalım. Şu bir gerçek ki; iyi yönetilememe nedeniyle ülkede oluşan ekonomik krizlerin ve de koronavirüs salgını gibi etmenlerin de eklenmesiyle başta küçük şirketler olmak üzere binlerce işyeri elbette kepenk kapatmıştır. Yapmış olduğum bir araştırma ile ulaştığım resmi veriler esasında her şeyi net bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği'nin (TOBB) verilerine göre ocak-ekim döneminde kapanan gerçek kişi ticari işletmelerin sayısı yüzde 16.61 artışla 15.745'e ulaştığı görülmektedir. Ayrıca aynı dönemde kapanan şirket sayısı ise yüzde 12.67 artışla 11.223'e çıktığı ve böylece 10 aylık dönemde 26.968 işyeri kapandığı görülüyor. 2020 yılının ilk on aylık döneminde geçen yıla oranla kapanan şirket sayısı yüzde 12.67 artışla 11.223'u ulaşırken, kapanan kooperatif sayısı yüzde 19.40 azalma ile 561 olurken, kapanan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 16.61 artışla 15.745'e çıkmış. TOBB'un verilerine göre ocak-ekim döneminde kurulan şirket sayısı yüzde 22.84 artışla 84.172'ye ulaştı. Aynı dönemde kooperatif sayısı yüzde 33.89 artışla 1.280 olurken, kurulan gerçek kişi ticari işletme sayısı ise yüzde 33 oranında artışla 25.502 olarak açıklandı.

 

Referandum neticesinde 2018 yılında geçilen “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” ile Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan o zamandan beri kurduğu sistemin içindeki ciddi krizlerle mücadele etmekte ancak etkisi gün geçtikçe daha da tek adamlık anlayışı ile krizlerin aşılmasının da zor olduğu görülmektedir. 2019 yılı başında Merkez Bankası’nın 100 milyar dolar brüt, 50 milyar dolar net döviz fazlası varken, 2020 yılı sonuna gelindiğinde ‘iç kaynakla’ kredi büyümesi sonucu 79 milyar dolar brüt, 50 milyar net döviz açığı olan bir duruma gelmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 7 Kasım’da Merkez Bankası Başkanı Uysal’ı doğrudan azledip yeni başkan ataması, 8 Kasım’da damadı Berat Albayrak’ı da kendisinin istifa ve “görevden af” şeklinde ifade ettiği ama hakikatte bir “arka planda danışıklı azil” olan süreci de yaşayan ülkemiz halen ekonomik kötü gidişatı durdurabilmiş değildir.  

 

Ekonomi otoritelerinin yorumlarına baktığımızda ise görüyoruz ki ekonomide bahse konu o iki yetkilinin koltuklarını kaybettikleri hafta sonu öncesinde, 6 Kasım akşamı Türkiye’nin geldiği eşik; ya sermaye kontrolü ilan edip içe kapanan bir ekonomi haline geçmekti ya da IMF’ye başvurmaktı.  Ancak bu iki seçenekte siyaseten ve ilgililerin, bilhassa Sayın Cumhurbaşkanının geçmiş söylemleri çerçevesinde zor tercih edilecek seçenekler olarak da görülüyordu.

 

Türkiye'de halen devam edecek gibi gözüken ve uluslararası yansımaları da olan bu ekonomik kriz dalgalanmalarının; Türk Lirasının hızla değer kaybetmeye devam etmesi, yüksek enflasyon oranları, artan iç ve dış borçlar, ekonomideki yüksek cari açık, iktidarın tartışmalı ve güven vermeyen faiz politikaları ve de Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın her şeye kendisinin karar vermesi, her şeyi tek başına yönetme otoriterliği eğilimli idare anlayışı ile daha da derinleşmesi ihtimali iç ve dış tüm ekonomi çevrelerinde ciddi endişeler yaratmaktadır.

 

Türkiye’de 2018-2020 arası TL'nin değer kaybına neden olarak görülen olaylar yaşanmıştır. Mesela Suriye iç savaşı sonrası milyonlarca göçmenin Türkiye'ye gelmesiyle oluşan mülteci sorununun ekonomiye ciddi anlamda bir yük bindirmiştir. ABD-Türkiye İlişkilerini zora sokan S-400 krizi sebebiyle ekonomimiz milli gurur nedeniyle pek de gündeme getirilmeyen ekonomik baskılar yaşamıştır. TCMB faiz kararlarının yabancı yatırımcıları tatmin etmediğinden ülkeye para girişi sağlanamamıştır. Dış siyasette çok ciddi sıkıntılar yaşanmış bilhassa Fransa ve Yunanistan ile yaşanan politik çatışmalar, ABD ve AB tarafından yaptırım söylemleri gibi etmenler de ekonomik krizi derinleştirmiştir. Elbette COVID-19 pandemisinin de ülke ekonomileri üzerindeki olumsuz etkileri olmuştur.

 

Sözün özü tüm bu anlattıklarımızdan özetle; her ne kadar ülkeyi yöneten irade ve anlayış sahipleri kabul etmeseler de, görmek istenmeseler de binlerce kapanan işyerleri, milyonlarca işsizler, ekmek askılarında umut arayan kuru ekmeğe muhtaç aç ve yoksul binlerce vatandaşımız hepimizin çevresinde bir ülke gerçeği olarak vardırlar ve de siyaset dili her ne amaçla ne diyorsa desin bu aşınmaz abide gibi önümüzde duran hakikatlerin inkârı asla mümkün değildir. Mesele hakikatleri inkâr ile halı altına süpürmek değil, çöküş ve yıkılışa giden ekonomik kötü gidişatı düzeltmek için tüm toplum kesimleri, siyasi ve toplumsal tüm sivil örgütlenmelerle ortak akıl üretmek suretiyle ülkenin ve milletin kurtuluşu ve istikbali için ciddi çareler bulmak olmalıdır.

 

“İnsanoğlunun temel sorunu üç değişkeni bir araya getirmektir. Ekonomik verimlilik, sosyal adalet ve bireysel özgürlük.”

John Maynard Keynes

 

                                                                                     Av. Bülent DEMİRBAŞ   

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.