DURAN ERDOĞAN KÜTÜPHANESİ (3)

(İHA) - İhlas Haber Ajansı | 14.04.2016 - 09:26, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

DURAN ERDOĞAN KÜTÜPHANESİ (3)

    “Aşk, ancak yaşanır, anlatılmaz!”  derlerdi de inanmazdım... Meğer çok doğruymuş. Kitap sevgisini, kitap aşkını, elindeki akıllı telefonlarıyla yollarda ‘fink atan’  ve ‘abudik-gubudik’ mesajlarla akıllarınca “Milenyum Çağı”nı doyasıya-keyfince yaşayan ‘okumaz-yazmaz’ gençlere nasıl anlatacağımı inanın bilemiyorum. “Çobanlıktan- Kütüphaneler Kuruculuğu”na terfi etmiş birisi olarak, bu âcizane görüşlerimi öğünmek için değil; örnek olması için, yine de  ‘kitapsever, istisna insanlara’ anlatmamın doğru davranış olduğunu düşünüyorum. Rabb’ime şükürler olsun ki Ankara’da Yazar ve Çocuk Hastalıkları Mütehassısı Dr. İhsan Yalbır’la tanışmışım. Dr. İhsan Bey çok okuyan, yazan ve çok çalışan vergi rekortmeni birisiydi. Benim beğenerek kendime aldığım iyi bir örnektir. Demek ki “üzüm üzüme baka-baka kararır” diyenler, “arkadaşını söyle bana, kim olduğunu söyleyim sana” diyenler fantezi yapmamışlar. Yeri gelmişken bir anımı burada anekdot olarak sizlere aktarmak istiyorum: 18 yaşındayım… Okumak aşkıyla ‘medeniyetin ve memleketin merkezi Başkentimiz Ankara’ya’ gelmişim. Katıksız, süzme, çıtır, saf bir köy delikanlısıyım. Dr. İhsan Yalbır gibi âkîl, zengin, kültürlü, beyefendi, çalışkan bir baba, tutunacak bir dal bulmuşum.  Daha ne isterim Allah’tan? Dr. İhsan Bey benim davranışlarımı değerlendirir ve beni hemen her gün denermiş. Meğer ablasının kocası da Mucur’lu imiş. Bir gün eşine ve akrabalarına“Mucur’lu sarı bir çocuğu işe aldım. Her şeyi biliyor, sadece hırsızlığı bilmiyor!” demiş. Akşam eve vardığında adımın geçtiği bir ‘serüvenimi’ mutlaka evdekilere aktarırmış. Bana duyulan bu güven sayesinde Dr. İhsan Yalbır’la tam ‘40’ yıl çalıştım.  Beni evlâdı olarak gördü, evlendirdi, evimi aldığımda önemli maddî destek verdi. Sayesinde okuma-yazma sevgisini öğrendim. Bir gün bana: “Ankara Radyosundaki konuşmanı dinledim.  Artık sana ‘Profesör’ diyeceğim. Çünkü Sen buralara kadar bileğinin hakkıyla geldin.” dedi ve bana 1990 yılından sonra hep “Profesör” olarak hitap etti. Yine bir defasında “Bak Profesör! Ben Seni okuttum. Sen de başkalarını okut!” deyip, bana vasiyetini bildirdi. Lâfı daha fazla uzatmadan, konuyu da dağıtmadan sadede gelerek; kitap okuma alışkanlığı ve kitap sevgisi ve kütüphane konumuza dönmek istiyorum. 1990 Yılı’nı Unesco ‘Bilgi Yılı’ ilân etmişti. “Bilgi Yılı” için kendimce bireysel çalışma başlattım. Benim de bir nebze tuzum bulunsun istedim ve katkı vermek için kendi Köyüm Kurugöl’ün ‘eğitim-öğretim’ grafiğini çıkardım. Kurugöl 350 Haneli. Okulu da Bölge Köyü Okulu olmasına rağmen, kendi köylülerimin okumaya ilgileri hiç yok. Büyükler: “Çift ile koyun, diğer işler oyun!” der; çocuklarını çiftçiliğe ve hayvancılığa özendirirlerdi. 1950’li yıllarda Kurugöl’de 3 tane okul vardı. Evlerde misafir olarak okuyan komşu köy çocukları hep üniversitelerde okuyor; Kurugöl’lü çocuklar da genelde ‘şoför’ olarak hayata atılıyordu. Rabb’imin sevgili peygamberimize “OKU” dediği ilk emrini ‘parola’ kabul edip; yöremin, köyümün insanlarına vefa borcumu hatırladım. Kütüphane kurma fikrim böyle doğdu. Diğer yandan, “Bilgi Yılı”na katkı vermek için “Hapis Kitaplara Özgürlük!” sloganıyla ortaya çıktım. Amacım: Okumak için alıp, okuduktan sonra evlerimizde sakladığımız kitapların, eski kitapçılara ve eski kağıt hurdacılarına satılmaması; kurulacak ve kurulmuş kütüphanelerde okurla buluşması idi. 5000 (Beşbin) civarındaki kitaplarımı bağışlamak ve gerekli tüm demirbaşlar da tarafımdan karşılanmak suretiyle ilk Kütüphanemi öncü olarak Köyüm Kurugöl’e kurdum. Millî Eğitim Bakanlığı kurduğum Kütüphaneye adımı verdi. Kırşehir Valiliği de beni “Bilgi Yılı’nda Kırşehir’den “Örnek Vatandaş” seçti. Basın, Radyo ve Televizyon günlerce haberimi yaptı. Çeşitli Kurum, Kuruluşlar Plâket, Takdir, Teşekkür belgeleri verdiler. Bazı kişiler hakkımda övücü yazılar yayımladılar.  Dost bildiklerimden tebrik ve teşekkür mektupları aldım. Ne deyim: Vicdanen müsterih oldum. İlgi ve iltifatlardan büyük keyif aldım. Mutlu oldum. Sözün özü: Şükürler Rabb’ime… Üç Kütüphane ile bir Sokak Tabelâsına isim yazdırmanın mutluluğunu yaşadım. İyi, doğru, güzel şeyler yaptığımı sanıyorum.  Hiçbir Allah kuluna da asla yalan borcum yoktur. Yazdıklarım, yazacaklarımın yarısı; gelecek yazıma kalsın gerisi… Hoşça kalınız.   Duran ERDOĞAN Kırşehir Anekdotları Yazarı E.posta: [email protected] (Web) http://www.duranerdogan.com    
    “Aşk, ancak yaşanır, anlatılmaz!”  derlerdi de inanmazdım... Meğer çok doğruymuş. Kitap sevgisini, kitap aşkını, elindeki akıllı telefonlarıyla yollarda ‘fink atan’  ve ‘abudik-gubudik’ mesajlarla akıllarınca “Milenyum Çağı”nı doyasıya-keyfince yaşayan ‘okumaz-yazmaz’ gençlere nasıl anlatacağımı inanın bilemiyorum. “Çobanlıktan- Kütüphaneler Kuruculuğu”na terfi etmiş birisi olarak, bu âcizane görüşlerimi öğünmek için değil; örnek olması için, yine de  ‘kitapsever, istisna insanlara’ anlatmamın doğru davranış olduğunu düşünüyorum. Rabb’ime şükürler olsun ki Ankara’da Yazar ve Çocuk Hastalıkları Mütehassısı Dr. İhsan Yalbır’la tanışmışım. Dr. İhsan Bey çok okuyan, yazan ve çok çalışan vergi rekortmeni birisiydi. Benim beğenerek kendime aldığım iyi bir örnektir. Demek ki “üzüm üzüme baka-baka kararır” diyenler, “arkadaşını söyle bana, kim olduğunu söyleyim sana” diyenler fantezi yapmamışlar. Yeri gelmişken bir anımı burada anekdot olarak sizlere aktarmak istiyorum: 18 yaşındayım… Okumak aşkıyla ‘medeniyetin ve memleketin merkezi Başkentimiz Ankara’ya’ gelmişim. Katıksız, süzme, çıtır, saf bir köy delikanlısıyım. Dr. İhsan Yalbır gibi âkîl, zengin, kültürlü, beyefendi, çalışkan bir baba, tutunacak bir dal bulmuşum.  Daha ne isterim Allah’tan? Dr. İhsan Bey benim davranışlarımı değerlendirir ve beni hemen her gün denermiş. Meğer ablasının kocası da Mucur’lu imiş. Bir gün eşine ve akrabalarına“Mucur’lu sarı bir çocuğu işe aldım. Her şeyi biliyor, sadece hırsızlığı bilmiyor!” demiş. Akşam eve vardığında adımın geçtiği bir ‘serüvenimi’ mutlaka evdekilere aktarırmış. Bana duyulan bu güven sayesinde Dr. İhsan Yalbır’la tam ‘40’ yıl çalıştım.  Beni evlâdı olarak gördü, evlendirdi, evimi aldığımda önemli maddî destek verdi. Sayesinde okuma-yazma sevgisini öğrendim. Bir gün bana: “Ankara Radyosundaki konuşmanı dinledim.  Artık sana ‘Profesör’ diyeceğim. Çünkü Sen buralara kadar bileğinin hakkıyla geldin.” dedi ve bana 1990 yılından sonra hep “Profesör” olarak hitap etti. Yine bir defasında “Bak Profesör! Ben Seni okuttum. Sen de başkalarını okut!” deyip, bana vasiyetini bildirdi. Lâfı daha fazla uzatmadan, konuyu da dağıtmadan sadede gelerek; kitap okuma alışkanlığı ve kitap sevgisi ve kütüphane konumuza dönmek istiyorum. 1990 Yılı’nı Unesco ‘Bilgi Yılı’ ilân etmişti. “Bilgi Yılı” için kendimce bireysel çalışma başlattım. Benim de bir nebze tuzum bulunsun istedim ve katkı vermek için kendi Köyüm Kurugöl’ün ‘eğitim-öğretim’ grafiğini çıkardım. Kurugöl 350 Haneli. Okulu da Bölge Köyü Okulu olmasına rağmen, kendi köylülerimin okumaya ilgileri hiç yok. Büyükler: “Çift ile koyun, diğer işler oyun!” der; çocuklarını çiftçiliğe ve hayvancılığa özendirirlerdi. 1950’li yıllarda Kurugöl’de 3 tane okul vardı. Evlerde misafir olarak okuyan komşu köy çocukları hep üniversitelerde okuyor; Kurugöl’lü çocuklar da genelde ‘şoför’ olarak hayata atılıyordu. Rabb’imin sevgili peygamberimize “OKU” dediği ilk emrini ‘parola’ kabul edip; yöremin, köyümün insanlarına vefa borcumu hatırladım. Kütüphane kurma fikrim böyle doğdu. Diğer yandan, “Bilgi Yılı”na katkı vermek için “Hapis Kitaplara Özgürlük!” sloganıyla ortaya çıktım. Amacım: Okumak için alıp, okuduktan sonra evlerimizde sakladığımız kitapların, eski kitapçılara ve eski kağıt hurdacılarına satılmaması; kurulacak ve kurulmuş kütüphanelerde okurla buluşması idi. 5000 (Beşbin) civarındaki kitaplarımı bağışlamak ve gerekli tüm demirbaşlar da tarafımdan karşılanmak suretiyle ilk Kütüphanemi öncü olarak Köyüm Kurugöl’e kurdum. Millî Eğitim Bakanlığı kurduğum Kütüphaneye adımı verdi. Kırşehir Valiliği de beni “Bilgi Yılı’nda Kırşehir’den “Örnek Vatandaş” seçti. Basın, Radyo ve Televizyon günlerce haberimi yaptı. Çeşitli Kurum, Kuruluşlar Plâket, Takdir, Teşekkür belgeleri verdiler. Bazı kişiler hakkımda övücü yazılar yayımladılar.  Dost bildiklerimden tebrik ve teşekkür mektupları aldım. Ne deyim: Vicdanen müsterih oldum. İlgi ve iltifatlardan büyük keyif aldım. Mutlu oldum. Sözün özü: Şükürler Rabb’ime… Üç Kütüphane ile bir Sokak Tabelâsına isim yazdırmanın mutluluğunu yaşadım. İyi, doğru, güzel şeyler yaptığımı sanıyorum.  Hiçbir Allah kuluna da asla yalan borcum yoktur. Yazdıklarım, yazacaklarımın yarısı; gelecek yazıma kalsın gerisi… Hoşça kalınız.   Duran ERDOĞAN Kırşehir Anekdotları Yazarı E.posta: [email protected] (Web) http://www.duranerdogan.com    
Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.