Devlet Bahçeli'nin 3 Merhameti

SİYASET 09.12.2020 - 12:05, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Devlet Bahçeli'nin 3 Merhameti

Ahmet Türk, Mümtaz’er Türköne, Alaattin Çakıcı. Bir arada düşünülmesi imkânsız gibi görünen üç kişi; PKK ile irtibattan yargılanan bir isim, Fetö’den yargılanan bir isim ve mafya babası olarak nam yapmış bir isim. Ancak bu üç isim çok enteresan bir ortak noktada buluşuyorlar; bu ortak nokta ise en sıkıntılı ve meşakkatli anlarında MHP genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin himayesinden ve merhametinden istifade edebilmek bahtiyarlığına erişmiş olmalarıdır.   Ahmet Türk ve Devlet Bahçeli; İlk kez 2017’nin Ocak ayında Meclis’te Sayın Devlet Bahçeli, Ahmet Türk’ün tutuksuz yargılanması gerektiğini savunarak büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Sayın Bahçeli, “74 yaşındaki Ahmet Türk, rahatsızlığı nedeniyle insani boyut göz önünde bulundurularak tedavisine fırsat verecek şekilde tutuksuz yargılanmalı” ifadelerini kullanarak tahliyeyi ülke gündemine sokmuştu. Ahmet Türk neden tutukluydu peki? Ocak 2016 tarihinde Ahmet Türk’ün kendisi hakkında ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’, ‘silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına ‘muhalefet’ gerekçesiyle yedi seneden on sekiz seneye kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış, 17 Kasım 2016’da İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmış, 21 Kasım 2016’da gözaltına alınmış, 24 Kasım 2016’da da tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. 3 Şubat 2017’de de sağlık sorunları gerekçe gösterilerek adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Sayın Devlet Bahçeli’nin desteği ve sağlık sorunları gerekçe gösterilerek cezaevinden tahliye edilen Ahmet Türk, hemen akabinde HDP’den belediye başkan adayı oldu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, hastalığı nedeniyle cezaevinden çıkarılması çağrısında bulunduğu Ahmet Türk’ün belediye başkanlığını o kötü sağlık durumuna rağmen nasıl yapabildiği elbette büyük şaşkınlık yarattı. Tabi Ahmet Türk vefasız davranmayarak teşekkür için Sayın Bahçeli’den randevu talep etti. Bahçeli’ye Eski Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün tahliyesi ile ilgili değerlendirmesi ve randevu talebi sorulduğunda; “Tahliye edilmiş olmasından memnuniyet duydum. Biz 2007 yılında TBMM’ye girdiğimizde orada birçok siyasi parti vardı. Sayın (tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı) Aysel Tuğluk hanımefendi ve Sayın Ahmet Türk bizim bulunduğumuz bölüme gelerek hayırlı olsun temennilerinde bulundular. Farklı ideoloji de olsa, siyasette bunlar güzel şeyler. Çatışma ortamı da olsa insanlığı heba etmemek lazım. Böyle bir randevu talebi gelmedi. Olursa niye randevu vermeyelim?” diyerek konuyu değerlendirdi.   Mümtaz’er Türköne ve Devlet Bahçeli; Ahmet Türk’ün tahliyesinden memnun olan Sayın Bahçeli, hedefini bu kez 23 Haziran 2020 tarihinde, abisi ülkücü olduğu için Fetö’den yargılanan Mümtaz’er Türköne’nin yeniden yargılanması olarak belirlemiş; “Mümtaz’er Türköne’yi öğrencilik yıllarından itibaren tanırım. Ülkücü şehidimizin ağabeyi olan ve geçmişte davamıza emek vermiş Mümtazer Türköne'nin gerçekten suçlu olup olmadığına karar verecek yegâne merci Türk adaletidir. Adil ve hakkaniyetli yargılamayla Mümtazer Türköne'nin üzerine atılı isnatların netleşmesi de mümkün olacaktır. Dileğim bir haksızlık varsa bunun acilen düzeltilmesidir. Türköne’nin davası tekraren ve titizlikle değerlendirilmelidir” diyerek tahliye startını vermişti. Bilhassa muhalefetten ve durumu kabullenemeyen ülkücü camiadan yükselen itiraz sesleri üzerine Sayın Bahçeli, 21 Temmuz 2020’de de, “Türköne de geçmişte aramızda bulundu. Türköne'nin hukuki durumunda bir haksızlık varsa düzeltilmesiyle ilgili temennimi paylaştım. Suçlu veya suçsuz demedim. Buna karar verecek Türk adaletidir.” ifadelerini kullanarak Türköne’in tahliyesinde kararlılığını ortaya koymuştu.” Mümtaz’er Türköne neden tutukluydu peki? Fetö’nün yayın organı olan Zaman gazetesinin eski çalışanlarına ve yöneticilerine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 5 Ağustos 2016’da tutuklanan Mümtaz’er Türköne, 2018 yılında ‘silahlı terör örgütüne (fetöye) üye olmak” suçlamasıyla 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. MHP’ye ve Türk Milliyetçiliğine sık sık hakaret eden, bölücü başı Apo’yu dahi çekinmeden savunan birisi değil miydi bu adam? Mesela bizzat kendisi; "Bizler DP'li ailelerin çocukları idik. Mesela ben Türkeş'i hiçbir zaman sevmedim. Hiç Türkeşçi olmadım. Korkuya dayalı bir otoritesi vardı. Hatta ben MHP'li de olmadım. Partiyi ve milletvekillerini, yani işte bir elleri yağda bir elleri balda, her türlü ödünü vermeye hazır, esnek politikacılar olarak görürdük." İfadelerini kullanmıştı. Hatta APO'YA PAŞALIK, PKK'LILARA AF dahi istemiş bir isimdi. Türköne, 2009 yılında Zaman gazetesinde yayımlanan bir yazısında Osmanlı’nın isyan bastırmak için affettiği elebaşlarını “başıbozuk paşası” olarak sürüp, maaş bağladığını savundu. Abdullah Öcalan için de benzer bir fomül uygulanmasını öneren Türköne,  “Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Yani Apo’ya paşa rütbesi verilebilir. Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız, Bodrum Türkbükü’ne gönderilmesini öneriyorum” demişti. PKK açılımının önde gelen savunucularından olan Türköne, örgüt militanlarına af çıkarılmasını isteyerek “Af olmadan bu iş çözülmez. Psikolojik eşiğin açılması için bu affın gerçekleşmesi lazım.” demekten dahi çekinmemişti. Mesela 2005 yılında GAZİ Üniversitesi öğretim üyesi olduğu yıllarda Mümtaz’er Türköne, ‘Türkiye’yi bölerse Kürtler değil Türkçüler böler’ dediğini ya da Mümtazer Türköne’nin katıldığı bir televizyon programında “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım, Atatürk ideolojisi bir darbeler ideolojisidir, Atatürk ideolojisi faşist bir ideolojidir” gibi sözlerini ülkücü camia halen unutmuş değildir ve daha bu meyanda söylenmiş daha pek çok sözleri ülkücülerin tepkilerinin temelinde yatan ana etkenlerdendir.   Alaattin Çakıcı ve Devlet Bahçeli Sayın Devlet Bahçeli önce uzun zaman boyunca Alaattin Çakıcı’ya af isteğini dile getirmiş, cezaevinden tedavi için hastaneye çıkarılan Çakıcı’yı ziyaret etmiş ancak diğer ittifak ortağı Ak Partiyi bir türlü ikna edememişti. Bunda Çakıcı’nın Sayın Cumhurbaşkanına ağır hakaretler etmiş olmasının etken olduğu düşünüldü. Zira Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu çabalara “gündemimizde af yok” diye cevap vermişti. Alaattin Çakıcı pek çok suçtan yargılanmış ve hüküm giymiş birisidir. Bunlar, Gazeteci Hıncal Uluç'u yaralamaya azmettirmek, 15 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali'ne yönelik silahlı saldırı, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, borsacı Adil Öngen'in arabasının kurşunlanması, Uludağ'da, eski eşi Nuriye Uğur Kılıç'ın öldürülmesi olayında azmettirici olmak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret etmek v.s. Ancak Sayın Bahçeli, “Alaattin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur, ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür, benim dava arkadaşımdır.” diyerek sahip çıkmış, Pandemi nedeniyle cezaevlerinden tahliyelerin başlaması ile Çakıcı da nasibini alarak tahliye olmuş, MHP ise Cumhur İttifakında yer almanın neticesinde istediği bir şeyi daha elde etmiş olmanın mutluluğunu yaşamıştı. Ancak Sayın Bahçeli’nin dava arkadaşım dediği Çakıcı’nın 2015 yılında Sayın Bahçeli’ye yazdığı o mektubu hatırlayan pek çok ülkücü durumu halen kabullenemediklerini ifade etmeye devam ettiler. Peki, neler demişti Alaattin Çakıcı o mektupta; “Hapishanede yıllarca mı yattın? Bir ülkücüye cezaevlerinde 1 TL mi gönderdin? …. İnsan bu kadar aciz, egoist ve bencil olamaz…..Senin için 'batının ajanı' diyorlardı. İnanmıyordum. Senin kalbinin Türk Cumhuriyetleri için sevgi olduğuna inanmıyorum……Miladı dolmuş, yürüyen Buda kılıklı efendi….Bu faşist düşüncelerine devam edersen, bu şerefli camiayı tamamen yok edeceksin….Yüreğin yiyorsa, beni öldürt….Adam gibi eğer dava adamıysan camiayı telef etme. Ya da onursal ol. Partiyi ehline bırak…..Allah seni egolarından arındırsın.”   Tıpkı ittifak öncesi Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin birbirine sarf ettikleri tüm o ağır sözler gibi bunlar da kutlu BEKA mevzusu nedeniyle unutulmalıydı elbette! Tüm bu hamleler farklı farklı yorumlanabilir; Ahmet Türk hamlesi ile Cumhur İttifakına MHP nedeniyle sıcak bakmayan Kürt seçmene göz kırpmak, Mümtaz’er Türköne hamlesi ile Fetö tarafından kandırılmış ama çok pişman olan bir kesimi kazanmak istemek, Alaattin Çakıcı hamlesi ile tabandan uzaklaşmış milyonlarca ülkücüye hoş görünmeyi hedeflemek en çok tartışılan olası ihtimallerdi. Ancak MHP genel başkanının bu büyük merhametli davranışları ne Kürt seçmende ne de ülkücü tabanda karşılık görmediği gibi yoğun tepkilere de neden oldu. Ülkücü tabandaki tepkiler ise genel olarak bilhassa Ak Partinin pek çok kurumda ülkücülere baskı yaptığı, devlet kademelerinin önemli noktalarına ülkücü atamalar yapmadığı, bunlar genel merkeze bildirilse de bir netice alınmadığı, ülkücüler mağdur edilirken ve hakları savunulamazken PKK irtibatından yargılanan bir HDP’linin, sırf abisi ülkücü diye kendisi Türkçülük ve Atatürk düşmanı olarak bilinen bir hain Fetö örgütü üyesi kişinin, Mafya ilişkisi herkesçe malum pek çok suç dosyası bulunan kişinin MHP tarafından savunulmasının kabul edilemez olduğu şeklinde yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken MHP her ne kadar Cumhur İttifakının ortağı olsa da hızla kendi tabanından yabancılaşarak zemin kaybetmesidir. Yani MHP; ‘parti ittifakta ancak tabanı ittifakta değil’ intibaını güçlendiren siyasetine tehlikeli bir şekilde devam etmektedir. Eğer Ak Parti gün gelirde tabanı olmayan bir parti ile yürütülen bu ittifakın Sayın Erdoğan’ın ve Ak Partinin iktidarının istikbaline artık bir yararının olmayacağını düşünerek yeni ittifak arayışlarına girerse hiç şaşırmamak gerekecektir. Ülkücü camianın temel arzusu MHP’nin esasında muhalif bir parti olduğunu hatırlayarak tekrar özüne dönmesi ve tabanı ile yeniden bağlarını güçlendirecek ülke ve millet yararına bir siyaset üretmesidir. Zira ittifaktaki her iki partinin de tabanında gözlemlenen genel kanaat odur ki Cumhur İttifakı tabanda ‘psikolojik’ olarak fiilen bitmiş, resmiyette ise Devlet Beyin suni teneffüsleri ile ömrünü zorlamaktadır.   "Katiller, mafya babaları, zorbalar rol model gibi lanse edilmesin" Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan                                                                                            Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                   

Ahmet Türk, Mümtaz’er Türköne, Alaattin Çakıcı. Bir arada düşünülmesi imkânsız gibi görünen üç kişi; PKK ile irtibattan yargılanan bir isim, Fetö’den yargılanan bir isim ve mafya babası olarak nam yapmış bir isim. Ancak bu üç isim çok enteresan bir ortak noktada buluşuyorlar; bu ortak nokta ise en sıkıntılı ve meşakkatli anlarında MHP genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin himayesinden ve merhametinden istifade edebilmek bahtiyarlığına erişmiş olmalarıdır.

 

Ahmet Türk ve Devlet Bahçeli;

İlk kez 2017’nin Ocak ayında Meclis’te Sayın Devlet Bahçeli, Ahmet Türk’ün tutuksuz yargılanması gerektiğini savunarak büyük bir şaşkınlık yaratmıştı. Sayın Bahçeli, “74 yaşındaki Ahmet Türk, rahatsızlığı nedeniyle insani boyut göz önünde bulundurularak tedavisine fırsat verecek şekilde tutuksuz yargılanmalı” ifadelerini kullanarak tahliyeyi ülke gündemine sokmuştu.

Ahmet Türk neden tutukluydu peki? Ocak 2016 tarihinde Ahmet Türk’ün kendisi hakkında ‘silahlı terör örgütüne üye olmak’, ‘silahlı terör örgütü propagandası yapmak’ ve Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasasına ‘muhalefet’ gerekçesiyle yedi seneden on sekiz seneye kadar hapis cezası istemiyle dava açılmış, 17 Kasım 2016’da İçişleri Bakanlığı tarafından görevinden alınmış, 21 Kasım 2016’da gözaltına alınmış, 24 Kasım 2016’da da tutuklanarak cezaevine gönderilmişti. 3 Şubat 2017’de de sağlık sorunları gerekçe gösterilerek adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Sayın Devlet Bahçeli’nin desteği ve sağlık sorunları gerekçe gösterilerek cezaevinden tahliye edilen Ahmet Türk, hemen akabinde HDP’den belediye başkan adayı oldu. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin, hastalığı nedeniyle cezaevinden çıkarılması çağrısında bulunduğu Ahmet Türk’ün belediye başkanlığını o kötü sağlık durumuna rağmen nasıl yapabildiği elbette büyük şaşkınlık yarattı. Tabi Ahmet Türk vefasız davranmayarak teşekkür için Sayın Bahçeli’den randevu talep etti. Bahçeli’ye Eski Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk’ün tahliyesi ile ilgili değerlendirmesi ve randevu talebi sorulduğunda;

“Tahliye edilmiş olmasından memnuniyet duydum. Biz 2007 yılında TBMM’ye girdiğimizde orada birçok siyasi parti vardı. Sayın (tutuklu HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı) Aysel Tuğluk hanımefendi ve Sayın Ahmet Türk bizim bulunduğumuz bölüme gelerek hayırlı olsun temennilerinde bulundular. Farklı ideoloji de olsa, siyasette bunlar güzel şeyler. Çatışma ortamı da olsa insanlığı heba etmemek lazım. Böyle bir randevu talebi gelmedi. Olursa niye randevu vermeyelim?” diyerek konuyu değerlendirdi.

 

Mümtaz’er Türköne ve Devlet Bahçeli;

Ahmet Türk’ün tahliyesinden memnun olan Sayın Bahçeli, hedefini bu kez 23 Haziran 2020 tarihinde, abisi ülkücü olduğu için Fetö’den yargılanan Mümtaz’er Türköne’nin yeniden yargılanması olarak belirlemiş; “Mümtaz’er Türköne’yi öğrencilik yıllarından itibaren tanırım. Ülkücü şehidimizin ağabeyi olan ve geçmişte davamıza emek vermiş Mümtazer Türköne'nin gerçekten suçlu olup olmadığına karar verecek yegâne merci Türk adaletidir. Adil ve hakkaniyetli yargılamayla Mümtazer Türköne'nin üzerine atılı isnatların netleşmesi de mümkün olacaktır. Dileğim bir haksızlık varsa bunun acilen düzeltilmesidir. Türköne’nin davası tekraren ve titizlikle değerlendirilmelidir” diyerek tahliye startını vermişti. Bilhassa muhalefetten ve durumu kabullenemeyen ülkücü camiadan yükselen itiraz sesleri üzerine Sayın Bahçeli, 21 Temmuz 2020’de de, “Türköne de geçmişte aramızda bulundu. Türköne'nin hukuki durumunda bir haksızlık varsa düzeltilmesiyle ilgili temennimi paylaştım. Suçlu veya suçsuz demedim. Buna karar verecek Türk adaletidir.” ifadelerini kullanarak Türköne’in tahliyesinde kararlılığını ortaya koymuştu.”

Mümtaz’er Türköne neden tutukluydu peki? Fetö’nün yayın organı olan Zaman gazetesinin eski çalışanlarına ve yöneticilerine yönelik yürütülen soruşturma kapsamında 5 Ağustos 2016’da tutuklanan Mümtaz’er Türköne, 2018 yılında ‘silahlı terör örgütüne (fetöye) üye olmak” suçlamasıyla 10 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. MHP’ye ve Türk Milliyetçiliğine sık sık hakaret eden, bölücü başı Apo’yu dahi çekinmeden savunan birisi değil miydi bu adam? Mesela bizzat kendisi; "Bizler DP'li ailelerin çocukları idik. Mesela ben Türkeş'i hiçbir zaman sevmedim. Hiç Türkeşçi olmadım. Korkuya dayalı bir otoritesi vardı. Hatta ben MHP'li de olmadım. Partiyi ve milletvekillerini, yani işte bir elleri yağda bir elleri balda, her türlü ödünü vermeye hazır, esnek politikacılar olarak görürdük." İfadelerini kullanmıştı. Hatta APO'YA PAŞALIK, PKK'LILARA AF dahi istemiş bir isimdi. Türköne, 2009 yılında Zaman gazetesinde yayımlanan bir yazısında Osmanlı’nın isyan bastırmak için affettiği elebaşlarını “başıbozuk paşası” olarak sürüp, maaş bağladığını savundu. Abdullah Öcalan için de benzer bir fomül uygulanmasını öneren Türköne,  “Osmanlı gibi büyük düşünülmesini öneriyorum. Yani Apo’ya paşa rütbesi verilebilir. Osmanlı mantığıyla yaklaşırsanız, Bodrum Türkbükü’ne gönderilmesini öneriyorum” demişti. PKK açılımının önde gelen savunucularından olan Türköne, örgüt militanlarına af çıkarılmasını isteyerek “Af olmadan bu iş çözülmez. Psikolojik eşiğin açılması için bu affın gerçekleşmesi lazım.” demekten dahi çekinmemişti. Mesela 2005 yılında GAZİ Üniversitesi öğretim üyesi olduğu yıllarda Mümtaz’er Türköne, ‘Türkiye’yi bölerse Kürtler değil Türkçüler böler’ dediğini ya da Mümtazer Türköne’nin katıldığı bir televizyon programında “Atatürkçü olmayı hakaret sayarım, Atatürk ideolojisi bir darbeler ideolojisidir, Atatürk ideolojisi faşist bir ideolojidir” gibi sözlerini ülkücü camia halen unutmuş değildir ve daha bu meyanda söylenmiş daha pek çok sözleri ülkücülerin tepkilerinin temelinde yatan ana etkenlerdendir.

 

Alaattin Çakıcı ve Devlet Bahçeli

Sayın Devlet Bahçeli önce uzun zaman boyunca Alaattin Çakıcı’ya af isteğini dile getirmiş, cezaevinden tedavi için hastaneye çıkarılan Çakıcı’yı ziyaret etmiş ancak diğer ittifak ortağı Ak Partiyi bir türlü ikna edememişti. Bunda Çakıcı’nın Sayın Cumhurbaşkanına ağır hakaretler etmiş olmasının etken olduğu düşünüldü. Zira Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan bu çabalara “gündemimizde af yok” diye cevap vermişti. Alaattin Çakıcı pek çok suçtan yargılanmış ve hüküm giymiş birisidir. Bunlar, Gazeteci Hıncal Uluç'u yaralamaya azmettirmek, 15 kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan Karagümrük Spor Kulübü Lokali'ne yönelik silahlı saldırı, çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, borsacı Adil Öngen'in arabasının kurşunlanması, Uludağ'da, eski eşi Nuriye Uğur Kılıç'ın öldürülmesi olayında azmettirici olmak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a hakaret etmek v.s. Ancak Sayın Bahçeli, “Alaattin Çakıcı bir Ülkücü şehidimizin oğludur, ülke ve millet sevdalısı bir Ülkücüdür, benim dava arkadaşımdır.” diyerek sahip çıkmış, Pandemi nedeniyle cezaevlerinden tahliyelerin başlaması ile Çakıcı da nasibini alarak tahliye olmuş, MHP ise Cumhur İttifakında yer almanın neticesinde istediği bir şeyi daha elde etmiş olmanın mutluluğunu yaşamıştı. Ancak Sayın Bahçeli’nin dava arkadaşım dediği Çakıcı’nın 2015 yılında Sayın Bahçeli’ye yazdığı o mektubu hatırlayan pek çok ülkücü durumu halen kabullenemediklerini ifade etmeye devam ettiler. Peki, neler demişti Alaattin Çakıcı o mektupta;

“Hapishanede yıllarca mı yattın? Bir ülkücüye cezaevlerinde 1 TL mi gönderdin? …. İnsan bu kadar aciz, egoist ve bencil olamaz…..Senin için 'batının ajanı' diyorlardı. İnanmıyordum. Senin kalbinin Türk Cumhuriyetleri için sevgi olduğuna inanmıyorum……Miladı dolmuş, yürüyen Buda kılıklı efendi….Bu faşist düşüncelerine devam edersen, bu şerefli camiayı tamamen yok edeceksin….Yüreğin yiyorsa, beni öldürt….Adam gibi eğer dava adamıysan camiayı telef etme. Ya da onursal ol. Partiyi ehline bırak…..Allah seni egolarından arındırsın.”

 

Tıpkı ittifak öncesi Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’nin birbirine sarf ettikleri tüm o ağır sözler gibi bunlar da kutlu BEKA mevzusu nedeniyle unutulmalıydı elbette! Tüm bu hamleler farklı farklı yorumlanabilir; Ahmet Türk hamlesi ile Cumhur İttifakına MHP nedeniyle sıcak bakmayan Kürt seçmene göz kırpmak, Mümtaz’er Türköne hamlesi ile Fetö tarafından kandırılmış ama çok pişman olan bir kesimi kazanmak istemek, Alaattin Çakıcı hamlesi ile tabandan uzaklaşmış milyonlarca ülkücüye hoş görünmeyi hedeflemek en çok tartışılan olası ihtimallerdi. Ancak MHP genel başkanının bu büyük merhametli davranışları ne Kürt seçmende ne de ülkücü tabanda karşılık görmediği gibi yoğun tepkilere de neden oldu. Ülkücü tabandaki tepkiler ise genel olarak bilhassa Ak Partinin pek çok kurumda ülkücülere baskı yaptığı, devlet kademelerinin önemli noktalarına ülkücü atamalar yapmadığı, bunlar genel merkeze bildirilse de bir netice alınmadığı, ülkücüler mağdur edilirken ve hakları savunulamazken PKK irtibatından yargılanan bir HDP’linin, sırf abisi ülkücü diye kendisi Türkçülük ve Atatürk düşmanı olarak bilinen bir hain Fetö örgütü üyesi kişinin, Mafya ilişkisi herkesçe malum pek çok suç dosyası bulunan kişinin MHP tarafından savunulmasının kabul edilemez olduğu şeklinde yoğunlaştığı gözlemlenmektedir. Burada dikkat edilmesi gereken MHP her ne kadar Cumhur İttifakının ortağı olsa da hızla kendi tabanından yabancılaşarak zemin kaybetmesidir. Yani MHP; ‘parti ittifakta ancak tabanı ittifakta değil’ intibaını güçlendiren siyasetine tehlikeli bir şekilde devam etmektedir. Eğer Ak Parti gün gelirde tabanı olmayan bir parti ile yürütülen bu ittifakın Sayın Erdoğan’ın ve Ak Partinin iktidarının istikbaline artık bir yararının olmayacağını düşünerek yeni ittifak arayışlarına girerse hiç şaşırmamak gerekecektir. Ülkücü camianın temel arzusu MHP’nin esasında muhalif bir parti olduğunu hatırlayarak tekrar özüne dönmesi ve tabanı ile yeniden bağlarını güçlendirecek ülke ve millet yararına bir siyaset üretmesidir. Zira ittifaktaki her iki partinin de tabanında gözlemlenen genel kanaat odur ki Cumhur İttifakı tabanda ‘psikolojik’ olarak fiilen bitmiş, resmiyette ise Devlet Beyin suni teneffüsleri ile ömrünü zorlamaktadır.

 

"Katiller, mafya babaları, zorbalar rol model gibi lanse edilmesin"

Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan

 

 

                                                                                       Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                 

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.