Çöken Sistemde Yeniden Anayasa Kurgulamak

GÜNDEM 03.02.2021 - 13:17, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Çöken Sistemde Yeniden Anayasa Kurgulamak

Geçtiğimiz günlerde bir anda gündeme oturan valiler ve kaymakamlar üzerinden yürüyen “militan” tartışmaları ile meşgul olduk. Oysa esas meseleye farklı anlamlar yükleyen daha da geren bu radikal kelimeleri seçerek tartışmak yerine doğrudan yasa ve mevzuat üzerinden filli gerçekler ile birlikte sorunu değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Vali ve kaymakamların elbette siyasi bir yönleri de vardır, zira onlar devlete hizmet etmekte, devleti yönetenler tarafından seçilmekte ve denetlenmektedir. Anayasaya göre devletin en başı cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı ise Ak Partinin Genel Başkanıdır. Yani bir nevi denilebilir ki tüm devlet organları Ak Partinin genel başkanı tarafından yönetilmektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile başbakanlık kaldırılmıştır ve tüm bakanlar cumhurbaşkanına bağlanmak suretiyle özünde bir “Parti Devleti Sistemine” geçilmiştir.   Mesela adalet bakanlığını ele alalım. Mevzuata göre Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışan, adalet ve yargı işlerinden sorumlu olan bakanlıktır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununa göre de Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı ilgili Bakan Yardımcısı Kurulun tabiî üyesidir. Yani Adalet bakanı Hakimler ve Savcılar Kurulunun başkanı olarak tüm yargı sistemi üzerinde denetimi ve etkisi olan siyasi bir kişiliktir. Adalet Bakanı cumhurbaşkanına bağlı olduğundan, cumhurbaşkanı da Ak Partinin genel başkanı olduğundan Ak Partinin yargı üzerinde çok tartışılır siyasi bir hakimiyet statüsü göze çarpmaktadır. Zaten Türk Yargı sisteminin bağımsız olup olmadığı uluslar arası platformlarda sıkça tartışılıp, Türkiye’de demokrasinin durumu her fırsatta eleştirilirken mevzu böylece daha da müphem ve tartışmalı hale gelmiş bir görüntü arz etmektedir.   Ona keza valiliklere ve kaymakamlıklara bakalım. Vali, illeri idare etmek için görevlendirilen kişidir. Valiler, illerin başında cumhurbaşkanlarını temsilen bulunur. İl içerisinde yer alan ve bakanlıklar tarafından görevlendirilen kişiler, valinin emri altında çalışır. Kaymakam, ilçelerde yasaların uygulanmasından ve idaresinden sorumlu olup, her yıl ilçenin bütün bucaklarıyla köylerinin en az yarısını ve ilçe içindeki teşkilatı teftiş eder. Halkın dilek ve ihtiyaçlarını yerli yerinde gözden geçirir ve gereğini yapar. Devir ve teftişe çıkacağı zaman valiyi haberdar eder. Devir ve teftiş sonucunu bir raporla valiye bildirir. Vali de merkez teşkilata bildirir. Merkez teşkilatın başı cumhurbaşkanıdır, yani Ak Parti genel başkanı. Ülkenin idari yasal mevzuatı bu şekildedir ve inkâr etmek ve görmezden gelmek diye bir lüksümüz yoktur. Yani mevcut anayasal sistemde ülkeyi yöneten, karar veren, tüm devlet birimlerin başı bir Ak Parti genel başkanıdır. İşte bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tüm toplum kesimleri tarafından kabul görmediğinden sistem oturamamakta ve aksaklıklar her geçen gün büyümektedir. Çünkü bakıldığında tüm devlet kurum ve teşkilatlanmaları en son cumhurbaşkanlığına bağlanmakta, cumhurbaşkanı ise aynı zamanda Ak Parti genel başkanı olarak çalışmaktadır. Cumhurbaşkanını aylardır ekranlardan takip ettiğimiz kadarıyla kendi partisinin katıldığı tüm kongrelerinde Ak Partiyi daha da güçlendirme vaatlerinde bulunmaktadır. İşte bunu her gün izleyen Ak Partili olmayan ülkedeki herkes bir güvensizlik ve ülkenin üvey evladı olma psikozu yaşatmaktadırlar. Mevcut sistemde cumhurbaşkanı birleştirici değil, ötekileştirici bir pozisyon almak zorunda kalmaktadır.   İşte tam bu noktada yeniden anayasa değişikliği tartışmaları Ak Parti Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanının geçen günkü (01/02/2021) açıklamaları ile start aldı.  Sayın Erdoğan açıklamasında;  "Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz. Türkiye'de sorunların kaynağının 1960'dan beri darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu ortadadır. Bunun için daha önce yeni bir anayasa girişiminde bulunmuştuk. Anayasa çalışması milletin gözü önünde ve tüm temsilcilerinin katılımı ile olmalıdır ve milletin takdirine sunulması gereklidir. Ülkemizin bu fırsatı kaçırmasından üzgünüz. Belki de ülkemizde yeni bir anayasa tartışması başlamalıdır. Cumhur İttifakı'ndaki ortağımızla bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz" dedi. İşte siyaset bilimi kriterlerine göre demokrasi sorunu olan bir ülke intibaı veren en önemli olgulardan birisi olan ‘sıkça anayasa değiştirmek’ durumunu tekrar yaşayarak bazı odakları haklı çıkaran bir gelişmeyi yeniden yaşıyoruz. Gelişmiş toplum ve devletlerde sıkça anayasa değişiklikleri yapılmaz. Zira mevcut anayasaları devletin ve toplumun çıkarları gözetilerek çerçeve nitelikte, yani çok detaylandırılmamış şekilde yapıldığından uzun ömürlü olabilmektedirler. Türk Anayasa tarihine baktığımızda ise her gelen güç ve odağın kendi menfaatlerini korur ve gözetir şekilde anayasa yaptıklarını, bu yüzden güç odakları değiştiğinde anayasanın da bu nedenle sıkça değiştiğini görüyoruz. Darbeler olur anayasa değişir, bir güç odağı devlete sızar anayasayı kendi çıkarına değiştirir ( 2010 Anayasa değişikliği tartışmalarını hatırlayınız ),  o güç odağı devletten temizlenir anayasa değişir, ittifak kurulur anayasa değişir….v.s.   Şimdi de mevcut sistemde ciddi işlevsellik alarmları verilmekte olduğunu görüyoruz. Tabi farklı görüşler olduğunu da görüyoruz. Tartışmaları takip ettiğimiz kadarıyla bir kesim iddiaya göre bunun hızla oy kaybeden Ak Partinin gelecek seçimlerde kendini sağlama alma amaçlı bir anayasa değişikliği girişimi olduğu ileri sürülmekte, bir diğer iddiaya göre ise anayasa değişikliği tartışmalarının ekonomisi çöken, kapanan işyerleri, aç ve işsiz sayısı çığ gibi büyüyen ülkede bunlara çözüm üretemeyen iktidarın bir nevi gündem değiştirme oyunu olduğudur.  Sebep ne olursa olsun demokrasimiz, devletimiz ve milletimiz için en büyük sıkıntı bu sıkça değiştirilen anayasalardır. Anayasa tüm hukuk otoritelerinin dediği gibi üstün kamusal ihtiyaçlar gözetilerek yapılmalı, çerçeve olmalı, tüm temel hak ve özgürlükleri en iyi şekilde düzenlemeli, mevcut siyasi gücün menfaatini gözetir amaçlar için yapılmamalıdır. Aksi halde hukuki güven ve toplumsal barışın gerçekleştirilmesi asla mümkün olamayacaktır. Yapılacak olan anayasa değişikliğinde öncelikle partili ve taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi için yeniden düzenlemeler düşünülmelidir. Zira herkesin cumhurbaşkanı olamayan partili bir devlet başkanı toplumda hiçbir zaman birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenemeyecek, ister istemez ayrıştırıcı neticeleri olan söylemlerle toplumsal barışa zarar verecektir. Hali hazırdaki sistemin en tepesinde olan Ak Parti genel başkanı böylece cumhurbaşkanı da olarak tarafsız olması gereken tüm devlet kurumlarının da partili ve taraflı başı olmak durumdadır. Yani ne yana giderseniz gidin devlette tüm kapılar Ak Partiye çıkmaktadır. Bu haliyle bir ilin Ak Parti il başkanı, Ak Parti genel başkanına doğrudan bağlı kişiler olarak o ilde adeta devletin en kıdemli, en etkili ismi haline gelmektedir. Kimi yerlerde mülki amirlerinin her konuda görüşünü aldığını duyduğumuz, tüm işe alımlarda referanslarının alındığı iktidar partisinin il başkanları bir “Parti Devleti” temsilcilerine dönüşmüş gibi gözükmektedirler. Herhangi bir ilde Ak Parti il başkanı vali veya kaymakam hakkında olumuz düşünse ve rapor etse o kişinin makamının geleceği ne olur? Bizatihi şahsen il genel meclisi üyesi olduğum yıllarda bu hususlarda şahit olduğum durumları yazmaya kalksam sayfalar yetmez. Bu durum gelişmiş bir demokrasi devletinde asla olmaması, görülmemesi gereken ölümcül bir kangrendir. Özünde ve esasında Ak Parti değil, sistemin bizatihi kendisi sorundur. Çünkü gelecekte başka bir parti güçlenip iktidar olduğunda aynı sorunlar o parti için de aynen geçerli olacaktır. Madem anayasa değişikliği tartışılacak, o halde demokrasi ve temel hak ve özgürlükler adına önce “Parti Devleti Sistemi”nin değişikliği hususu ile tartışılmaya başlanılmalıdır.   “Salına da salına da gel haydi yavrum Dön dolaş yine bana gel…” Anonim şarkı sözü                                                                                               Av. Bülent DEMİRBAŞ      

Geçtiğimiz günlerde bir anda gündeme oturan valiler ve kaymakamlar üzerinden yürüyen “militan” tartışmaları ile meşgul olduk. Oysa esas meseleye farklı anlamlar yükleyen daha da geren bu radikal kelimeleri seçerek tartışmak yerine doğrudan yasa ve mevzuat üzerinden filli gerçekler ile birlikte sorunu değerlendirmek daha yerinde olacaktır. Vali ve kaymakamların elbette siyasi bir yönleri de vardır, zira onlar devlete hizmet etmekte, devleti yönetenler tarafından seçilmekte ve denetlenmektedir. Anayasaya göre devletin en başı cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanı ise Ak Partinin Genel Başkanıdır. Yani bir nevi denilebilir ki tüm devlet organları Ak Partinin genel başkanı tarafından yönetilmektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi ile başbakanlık kaldırılmıştır ve tüm bakanlar cumhurbaşkanına bağlanmak suretiyle özünde bir “Parti Devleti Sistemine” geçilmiştir.

 

Mesela adalet bakanlığını ele alalım. Mevzuata göre Türkiye Cumhuriyeti Adalet Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlı olarak çalışan, adalet ve yargı işlerinden sorumlu olan bakanlıktır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Kurulu Kanununa göre de Hâkimler ve Savcılar Kurulu on üç üyeden oluşur; iki daire halinde çalışır. Kurulun Başkanı Adalet Bakanıdır. Adalet Bakanlığı ilgili Bakan Yardımcısı Kurulun tabiî üyesidir. Yani Adalet bakanı Hakimler ve Savcılar Kurulunun başkanı olarak tüm yargı sistemi üzerinde denetimi ve etkisi olan siyasi bir kişiliktir. Adalet Bakanı cumhurbaşkanına bağlı olduğundan, cumhurbaşkanı da Ak Partinin genel başkanı olduğundan Ak Partinin yargı üzerinde çok tartışılır siyasi bir hakimiyet statüsü göze çarpmaktadır. Zaten Türk Yargı sisteminin bağımsız olup olmadığı uluslar arası platformlarda sıkça tartışılıp, Türkiye’de demokrasinin durumu her fırsatta eleştirilirken mevzu böylece daha da müphem ve tartışmalı hale gelmiş bir görüntü arz etmektedir.

 

Ona keza valiliklere ve kaymakamlıklara bakalım. Vali, illeri idare etmek için görevlendirilen kişidir. Valiler, illerin başında cumhurbaşkanlarını temsilen bulunur. İl içerisinde yer alan ve bakanlıklar tarafından görevlendirilen kişiler, valinin emri altında çalışır. Kaymakam, ilçelerde yasaların uygulanmasından ve idaresinden sorumlu olup, her yıl ilçenin bütün bucaklarıyla köylerinin en az yarısını ve ilçe içindeki teşkilatı teftiş eder. Halkın dilek ve ihtiyaçlarını yerli yerinde gözden geçirir ve gereğini yapar. Devir ve teftişe çıkacağı zaman valiyi haberdar eder. Devir ve teftiş sonucunu bir raporla valiye bildirir. Vali de merkez teşkilata bildirir. Merkez teşkilatın başı cumhurbaşkanıdır, yani Ak Parti genel başkanı. Ülkenin idari yasal mevzuatı bu şekildedir ve inkâr etmek ve görmezden gelmek diye bir lüksümüz yoktur. Yani mevcut anayasal sistemde ülkeyi yöneten, karar veren, tüm devlet birimlerin başı bir Ak Parti genel başkanıdır. İşte bu yüzden Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tüm toplum kesimleri tarafından kabul görmediğinden sistem oturamamakta ve aksaklıklar her geçen gün büyümektedir. Çünkü bakıldığında tüm devlet kurum ve teşkilatlanmaları en son cumhurbaşkanlığına bağlanmakta, cumhurbaşkanı ise aynı zamanda Ak Parti genel başkanı olarak çalışmaktadır. Cumhurbaşkanını aylardır ekranlardan takip ettiğimiz kadarıyla kendi partisinin katıldığı tüm kongrelerinde Ak Partiyi daha da güçlendirme vaatlerinde bulunmaktadır. İşte bunu her gün izleyen Ak Partili olmayan ülkedeki herkes bir güvensizlik ve ülkenin üvey evladı olma psikozu yaşatmaktadırlar. Mevcut sistemde cumhurbaşkanı birleştirici değil, ötekileştirici bir pozisyon almak zorunda kalmaktadır.

 

İşte tam bu noktada yeniden anayasa değişikliği tartışmaları Ak Parti Genel Başkanı Sayın Cumhurbaşkanının geçen günkü (01/02/2021) açıklamaları ile start aldı.  Sayın Erdoğan açıklamasında;

 "Belki de şimdi Türkiye'nin tekrar anayasayı tartışmasının vakti gelmiştir. Önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz. Türkiye'de sorunların kaynağının 1960'dan beri darbeciler tarafından yapılan anayasalar olduğu ortadadır. Bunun için daha önce yeni bir anayasa girişiminde bulunmuştuk. Anayasa çalışması milletin gözü önünde ve tüm temsilcilerinin katılımı ile olmalıdır ve milletin takdirine sunulması gereklidir. Ülkemizin bu fırsatı kaçırmasından üzgünüz. Belki de ülkemizde yeni bir anayasa tartışması başlamalıdır. Cumhur İttifakı'ndaki ortağımızla bir anlayış birliğine varmamız halinde önümüzdeki dönemde yeni anayasa için harekete geçebiliriz" dedi.

İşte siyaset bilimi kriterlerine göre demokrasi sorunu olan bir ülke intibaı veren en önemli olgulardan birisi olan ‘sıkça anayasa değiştirmek’ durumunu tekrar yaşayarak bazı odakları haklı çıkaran bir gelişmeyi yeniden yaşıyoruz. Gelişmiş toplum ve devletlerde sıkça anayasa değişiklikleri yapılmaz. Zira mevcut anayasaları devletin ve toplumun çıkarları gözetilerek çerçeve nitelikte, yani çok detaylandırılmamış şekilde yapıldığından uzun ömürlü olabilmektedirler. Türk Anayasa tarihine baktığımızda ise her gelen güç ve odağın kendi menfaatlerini korur ve gözetir şekilde anayasa yaptıklarını, bu yüzden güç odakları değiştiğinde anayasanın da bu nedenle sıkça değiştiğini görüyoruz. Darbeler olur anayasa değişir, bir güç odağı devlete sızar anayasayı kendi çıkarına değiştirir ( 2010 Anayasa değişikliği tartışmalarını hatırlayınız ),  o güç odağı devletten temizlenir anayasa değişir, ittifak kurulur anayasa değişir….v.s.

 

Şimdi de mevcut sistemde ciddi işlevsellik alarmları verilmekte olduğunu görüyoruz. Tabi farklı görüşler olduğunu da görüyoruz. Tartışmaları takip ettiğimiz kadarıyla bir kesim iddiaya göre bunun hızla oy kaybeden Ak Partinin gelecek seçimlerde kendini sağlama alma amaçlı bir anayasa değişikliği girişimi olduğu ileri sürülmekte, bir diğer iddiaya göre ise anayasa değişikliği tartışmalarının ekonomisi çöken, kapanan işyerleri, aç ve işsiz sayısı çığ gibi büyüyen ülkede bunlara çözüm üretemeyen iktidarın bir nevi gündem değiştirme oyunu olduğudur.  Sebep ne olursa olsun demokrasimiz, devletimiz ve milletimiz için en büyük sıkıntı bu sıkça değiştirilen anayasalardır. Anayasa tüm hukuk otoritelerinin dediği gibi üstün kamusal ihtiyaçlar gözetilerek yapılmalı, çerçeve olmalı, tüm temel hak ve özgürlükleri en iyi şekilde düzenlemeli, mevcut siyasi gücün menfaatini gözetir amaçlar için yapılmamalıdır. Aksi halde hukuki güven ve toplumsal barışın gerçekleştirilmesi asla mümkün olamayacaktır. Yapılacak olan anayasa değişikliğinde öncelikle partili ve taraflı cumhurbaşkanlığı sistemi için yeniden düzenlemeler düşünülmelidir. Zira herkesin cumhurbaşkanı olamayan partili bir devlet başkanı toplumda hiçbir zaman birleştirici ve uzlaştırıcı bir rol üstlenemeyecek, ister istemez ayrıştırıcı neticeleri olan söylemlerle toplumsal barışa zarar verecektir. Hali hazırdaki sistemin en tepesinde olan Ak Parti genel başkanı böylece cumhurbaşkanı da olarak tarafsız olması gereken tüm devlet kurumlarının da partili ve taraflı başı olmak durumdadır. Yani ne yana giderseniz gidin devlette tüm kapılar Ak Partiye çıkmaktadır. Bu haliyle bir ilin Ak Parti il başkanı, Ak Parti genel başkanına doğrudan bağlı kişiler olarak o ilde adeta devletin en kıdemli, en etkili ismi haline gelmektedir. Kimi yerlerde mülki amirlerinin her konuda görüşünü aldığını duyduğumuz, tüm işe alımlarda referanslarının alındığı iktidar partisinin il başkanları bir “Parti Devleti” temsilcilerine dönüşmüş gibi gözükmektedirler. Herhangi bir ilde Ak Parti il başkanı vali veya kaymakam hakkında olumuz düşünse ve rapor etse o kişinin makamının geleceği ne olur? Bizatihi şahsen il genel meclisi üyesi olduğum yıllarda bu hususlarda şahit olduğum durumları yazmaya kalksam sayfalar yetmez. Bu durum gelişmiş bir demokrasi devletinde asla olmaması, görülmemesi gereken ölümcül bir kangrendir. Özünde ve esasında Ak Parti değil, sistemin bizatihi kendisi sorundur. Çünkü gelecekte başka bir parti güçlenip iktidar olduğunda aynı sorunlar o parti için de aynen geçerli olacaktır. Madem anayasa değişikliği tartışılacak, o halde demokrasi ve temel hak ve özgürlükler adına önce “Parti Devleti Sistemi”nin değişikliği hususu ile tartışılmaya başlanılmalıdır.

 

“Salına da salına da gel haydi yavrum
Dön dolaş yine bana gel…”

Anonim şarkı sözü

 

                                                                                            Av. Bülent DEMİRBAŞ      

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.