Bir Mahkum İle Akil Oyunları

GÜNDEM 24.02.2021 - 12:26, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Bir Mahkum İle Akil Oyunları

  Çözüm süreci denilen olaylar bütünü esasında devletin PKK ile müzakere süreci olup terörist başı Apo’nun da İmralı’da mahkûm olmasına rağmen devlet tarafından PKK’nın halen etkin lideri sanılması/kabul edilmesiyle muhatap alınması üzerine kurulmuş bir çabadır. Hatırlayınız, dönemin Başbakan’ı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 20 Eylül 2011 tarihinde Esenboğa havalimanında açıklama yaparken “çözüm süreci” görüşmeleri için "PKK ile görüşen hükümet değil, devlet" şeklinde ifadeler kullanmıştı. Devletin ise teröristlerle müzakereler sürecini yürütmek için karşı yanı temsilen kendi elinde tutuğu bir mahkumu muhatap alması ise milletin anlamakta zorlandığı bir olgu olarak tartışmaların merkezinde bir handikap olarak kendisini her zaman belli etmiştir. Evet, PKK ile girişilen bu muammalı süreç ve görüşmelerin odağı ise Devletin İmralı Cezaevinde elinde tuttuğu bir mahkûm idi. Kenya’da ele geçirildiğinden beri milletimiz tarafından asılsın diye feryatların edildiği, meydanlarda MHP lideri tarafından asılsın diye urganların atıldığı bebek katili artık garabet sürecin karşı tarafın sorumlu temsilcisi olarak sahnelere çıkmıştı. 16 Aralık 2012 ve devam eden sonraki aylarda Türkiye sıkça “MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı adasına giderek Öcalan’la görüştü” haberleri ile uyanmaya alışmıştı. Ona keza 29 Aralık 2012 tarihinde dönemin Başbakanı Erdoğan da bizzat en resmi ağızdan TRT canlı yayınında İmralı ile görüştüklerini açıklayarak tüm kuşkuları gidermiş, tartışmaları bir üst skalaya taşımıştı. Artık görüşmeler basının gözleri önünde yapılarak, an be an halka bilgi ve gelişmeler servis edilerek açıktan yapılmaya başlanmıştı. Zira artan tartışma ve tepkileri azaltmak/kesmek için bir de millete bunları alıştırarak olağan kabul ettirme çabası gerekiyordu. 03 Ocak 2013 tarihinde Ayla Akat, Altan Tan ve Ahmet Türk’ten oluşan HDP’nin selefi BDP heyeti İmralı’ya gitmiş ve sürecin aktörlerinden birisi olarak sahnede yerini almıştı. İmralı ile görüşmeler yapılıyor, tutanaklar tutuluyordu. Her defasında ise tutanaklar basına sızdı denilerek halka duyuruluyor ve tartışmaya açılıyordu. Milletin konuyu tartışması ise bir şekilde toplum mühendisliği çalışması ile gözlemleniyor ve hem sürecin devamındaki yol haritası belirleniyor, hem de toplum bu akıl almaz ve kabul edilemez gibi görülen gelişmelere alıştırılarak bir sonraki aşamaların alt yapısı hazırlanıyordu. Siyasiler ve bazı uzmanlar her gün basın önünde cani Öcalan’ı övüyor, çocukluk ve gençlik yıllarında neredeyse bir melekmiş gibi tasvir ediliyor, onunla yan yana namaz kılanlar basında her gün röportajlar veriyor, ancak katlettiği binlerce masum vatandaş, polis-asker-öğretmenlerimiz ve kundaktaki bebekler artık anlatılmıyor, basında ona cani, bebek katili yazılması dahi yasaklanıyordu. Velhasıl toplum tüm bu gelişmelerle aşama aşama, hani neredeyse cani Öcalan serbest bırakılsa bile adeta olağan karşılayacak bir psikolojiye getirilmek isteniyordu.   Eski haber ve kayıtlarda bir şey dikkatimi çekti. 28 Şubat 2013 Milliyet Gazetesi’nde HDP’ye yakın bir muhabirin imzasıyla 23 Şubat 2013 tarihinde İmralı’da BDP heyetiyle Öcalan arasındaki görüşmenin tutanakları yayınlanmış. Tutanaklarda bugünlerde adını gezi eylemleri olarak adlandırılan olayların davalarına ilişkin tartışmalarla sıkça duyduğumuz Osman Kavala’nın Öcalan’a “Başkanlık sistemine destek vermeyin” diyen bir mektup gönderdiği ortaya çıkmış. Hatta o tutanakların sızmasıyla ilgili BDP Genel Merkezi’nde görevli iki kişi işten çıkarılmış. Osman Kavala’nın işlediği suçlar yargının konusudur. Ancak biz onun zanlısı olduğı iddia edilen suçlarından ziyade daha çok onun yargısında hukukun işlemediğini, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının ilk derece mahkemeleri tarafından iktidarın baskısıyla tanınmadığı yönündeki iddialara ilişkin gelişmelere tanık oluyoruz. İşte bu tutanaklardaki o ayrıntı, yani Osman Kavala’nın Öcalan’a “Başkanlık sistemine destek vermeyin” diyen bir mektup göndermiş olması mıdır iktidarın öfkesinin temelindeki ana ve etkin unsur diye sormadan da geçemiyoruz. Çünkü iktidarın hain darbe girişimi sonrası FETÖ davalarında da toplumda ve basında sıkça tartışıldığı gibi, bu davaları kendi yandaşlarını Ak’lama, muhaliflerini ise bertaraf etme fırsatı olarak değerlendirdiği yönünde çok ciddi iddialar var. FETÖ’yü vaktiyle ihya etmiş pek çok Ak Parti’li siyasi ve yandaş kandırıldığını itiraf ettikten sonra bir kenara çekilirken, hatta önemli görevler dahi alarak ihya edilirken, vatandaşların FETÖ ile en ufak iltisakında gözünün yaşına bakılmadığına hep beraber tanıklık ediyoruz. Elbette terör örgütüne bulaşmış hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmasın, destekliyoruz. Ancak istiyoruz ki sırf Ak Partili olduğu için, ya da iktidarda yükseklerde dostları olduğu için, ya da iktidarın arkasındaki sermaye güçlerinden kişiler oldukları için kimseye iltimas geçilmesin, kimse kanunların üzerinde ve dokunulmaz olmasın, adil olunsun. Bu elbette toplum vicdanının haklı bir “adalet” talebidir.   PKK ile garabet sürecin sözde tutanaklar sızdı haberleri ile topluma benimsetilmeye çalışılması elbette tutmadı, aksine milletin milliyetçi damarları daha da kabardı. Zira toplumun yıllardır verilen şehit haberleri ile her gün öfkesi bilenmişti ve toplum müzakere değil terörün kökünün kazınması ile kesin sonuç istiyordu. Fakat müzakereyi yürüten üst akıllar yeni kartlarını açmayı uygun buldular. 4 Nisan 2013 tarihinde, güya milletimize akıl verip ikna etmek üzere yazar, düşünür, aktör, şarkıcı gibi toplumun çeşitli kesimlerinden seçilmiş yüzleri tanınmış 63 kişilik ‘Akil İnsanlar Heyeti’ belirlenmiş ve bunlar tüm Türkiye’yi dolaşmaya başlamışlardı.   Akil İnsan’ın sözlüklerde genel itibariyle: “Gerek tecrübesi, gerek bilgisi, gerek de yaşı itibariyle belirli bir alanda sözü dinlenen, otorite durumunda olan, yaklaşım ve çözüm önerilerine değer verilen, sayılıp, sevilen, "uzman" ya da "duayen" kavramından farklı olarak içinde "kamil insan" kavramını da barındıran kişi ” olarak tanımlanıyor. Akil adamlar denilen listedeki isimlerin bu tanıma ne kadar uygun oldukları elbette toplumda ilk andan itibaren çok tartışmalı oldu. Zira listedeki PKK sempatizanı olarak bilinen, ya da bugün FETÖ denilen hain yapının o dönem itibar gören ileri gelenlerinden olan kişiler gibilerin varlığı halkımızda Türk Milletine ne tür bir “Akil(!) Oyunları” oynandığı yönündeki kuşkuları artırmış, akil adamları hedeflenen itibar ve ilgiyi uyandıramamış, gittikleri neredeyse her yerde tepki protestoları ile karşılanmışlardı.   Yazı dizimiz önümüzdeki haftalarda o meşum ve karanlık yıllarda milletimize kurulan tuzaklarla ve hayati hatalarla dolu süreç yıllarını mercek altına almaya, incelemeye, hatırlamaya ve ders çıkarmaya devam edecek. Bildiklerimiz; Türkiye’nin eyaletlere ayrılması tartışmaları, Türk Bayrağı, Türkiye adı, İstiklal Marşı gibi milli değerlerimizin değiştirilmesinin tartışmaya açılması, andımızın kaldırılması, devlet kurumlarından ‘TC’ ibarelerinin silinmesi, resmidil-anadil mevzusunun tartışmaya açılması ve devam eden yazılarda değineceğimiz daha neler neler… Peki ya bilmediklerimiz? Gara’daki operasyonla ilgili bulanık noktalar üzerinden Ak Parti ve HDP arasında süre giden tartışmalarda HDP eş genel başkanı Pervin Buldan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada; "Çözüm sürecinde bize, partimize vadettiklerini elbet açıklayacağız. Açıklamazsak namerdiz" dedi. Bu açıklama yukarıda değinilen konulardan başka daha neler olabilir ki diye insanı elbette dehşete düşüren bir açıklama. Umarım açıklanır da eğer ki varsa tüm bilinmeyenler de artık milletimizce bilinir olur diyoruz. Böylece ‘Beka’mızın ne büyük bir badire attığını hep beraber öğrenir, böylece bugün milliyetçi sloganlar atan tüm müsebbiplerini de daha net değerlendiririz.     “Benim milletime akıl vermek ne haddime, onlar zaten zeki insanlar!” Cüneyt Arkın, Akil İnsan olması için getirilen teklifi reddetme açıklaması                                                                                           Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                  

 

Çözüm süreci denilen olaylar bütünü esasında devletin PKK ile müzakere süreci olup terörist başı Apo’nun da İmralı’da mahkûm olmasına rağmen devlet tarafından PKK’nın halen etkin lideri sanılması/kabul edilmesiyle muhatap alınması üzerine kurulmuş bir çabadır. Hatırlayınız, dönemin Başbakan’ı Sayın Recep Tayyip Erdoğan, 20 Eylül 2011 tarihinde Esenboğa havalimanında açıklama yaparken “çözüm süreci” görüşmeleri için "PKK ile görüşen hükümet değil, devlet" şeklinde ifadeler kullanmıştı. Devletin ise teröristlerle müzakereler sürecini yürütmek için karşı yanı temsilen kendi elinde tutuğu bir mahkumu muhatap alması ise milletin anlamakta zorlandığı bir olgu olarak tartışmaların merkezinde bir handikap olarak kendisini her zaman belli etmiştir. Evet, PKK ile girişilen bu muammalı süreç ve görüşmelerin odağı ise Devletin İmralı Cezaevinde elinde tuttuğu bir mahkûm idi. Kenya’da ele geçirildiğinden beri milletimiz tarafından asılsın diye feryatların edildiği, meydanlarda MHP lideri tarafından asılsın diye urganların atıldığı bebek katili artık garabet sürecin karşı tarafın sorumlu temsilcisi olarak sahnelere çıkmıştı. 16 Aralık 2012 ve devam eden sonraki aylarda Türkiye sıkça “MİT Müsteşarı Hakan Fidan İmralı adasına giderek Öcalan’la görüştü” haberleri ile uyanmaya alışmıştı. Ona keza 29 Aralık 2012 tarihinde dönemin Başbakanı Erdoğan da bizzat en resmi ağızdan TRT canlı yayınında İmralı ile görüştüklerini açıklayarak tüm kuşkuları gidermiş, tartışmaları bir üst skalaya taşımıştı. Artık görüşmeler basının gözleri önünde yapılarak, an be an halka bilgi ve gelişmeler servis edilerek açıktan yapılmaya başlanmıştı. Zira artan tartışma ve tepkileri azaltmak/kesmek için bir de millete bunları alıştırarak olağan kabul ettirme çabası gerekiyordu. 03 Ocak 2013 tarihinde Ayla Akat, Altan Tan ve Ahmet Türk’ten oluşan HDP’nin selefi BDP heyeti İmralı’ya gitmiş ve sürecin aktörlerinden birisi olarak sahnede yerini almıştı. İmralı ile görüşmeler yapılıyor, tutanaklar tutuluyordu. Her defasında ise tutanaklar basına sızdı denilerek halka duyuruluyor ve tartışmaya açılıyordu. Milletin konuyu tartışması ise bir şekilde toplum mühendisliği çalışması ile gözlemleniyor ve hem sürecin devamındaki yol haritası belirleniyor, hem de toplum bu akıl almaz ve kabul edilemez gibi görülen gelişmelere alıştırılarak bir sonraki aşamaların alt yapısı hazırlanıyordu. Siyasiler ve bazı uzmanlar her gün basın önünde cani Öcalan’ı övüyor, çocukluk ve gençlik yıllarında neredeyse bir melekmiş gibi tasvir ediliyor, onunla yan yana namaz kılanlar basında her gün röportajlar veriyor, ancak katlettiği binlerce masum vatandaş, polis-asker-öğretmenlerimiz ve kundaktaki bebekler artık anlatılmıyor, basında ona cani, bebek katili yazılması dahi yasaklanıyordu. Velhasıl toplum tüm bu gelişmelerle aşama aşama, hani neredeyse cani Öcalan serbest bırakılsa bile adeta olağan karşılayacak bir psikolojiye getirilmek isteniyordu.

 

Eski haber ve kayıtlarda bir şey dikkatimi çekti. 28 Şubat 2013 Milliyet Gazetesi’nde HDP’ye yakın bir muhabirin imzasıyla 23 Şubat 2013 tarihinde İmralı’da BDP heyetiyle Öcalan arasındaki görüşmenin tutanakları yayınlanmış. Tutanaklarda bugünlerde adını gezi eylemleri olarak adlandırılan olayların davalarına ilişkin tartışmalarla sıkça duyduğumuz Osman Kavala’nın Öcalan’a “Başkanlık sistemine destek vermeyin” diyen bir mektup gönderdiği ortaya çıkmış. Hatta o tutanakların sızmasıyla ilgili BDP Genel Merkezi’nde görevli iki kişi işten çıkarılmış. Osman Kavala’nın işlediği suçlar yargının konusudur. Ancak biz onun zanlısı olduğı iddia edilen suçlarından ziyade daha çok onun yargısında hukukun işlemediğini, AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararlarının ilk derece mahkemeleri tarafından iktidarın baskısıyla tanınmadığı yönündeki iddialara ilişkin gelişmelere tanık oluyoruz. İşte bu tutanaklardaki o ayrıntı, yani Osman Kavala’nın Öcalan’a “Başkanlık sistemine destek vermeyin” diyen bir mektup göndermiş olması mıdır iktidarın öfkesinin temelindeki ana ve etkin unsur diye sormadan da geçemiyoruz. Çünkü iktidarın hain darbe girişimi sonrası FETÖ davalarında da toplumda ve basında sıkça tartışıldığı gibi, bu davaları kendi yandaşlarını Ak’lama, muhaliflerini ise bertaraf etme fırsatı olarak değerlendirdiği yönünde çok ciddi iddialar var. FETÖ’yü vaktiyle ihya etmiş pek çok Ak Parti’li siyasi ve yandaş kandırıldığını itiraf ettikten sonra bir kenara çekilirken, hatta önemli görevler dahi alarak ihya edilirken, vatandaşların FETÖ ile en ufak iltisakında gözünün yaşına bakılmadığına hep beraber tanıklık ediyoruz. Elbette terör örgütüne bulaşmış hiç kimsenin gözünün yaşına bakılmasın, destekliyoruz. Ancak istiyoruz ki sırf Ak Partili olduğu için, ya da iktidarda yükseklerde dostları olduğu için, ya da iktidarın arkasındaki sermaye güçlerinden kişiler oldukları için kimseye iltimas geçilmesin, kimse kanunların üzerinde ve dokunulmaz olmasın, adil olunsun. Bu elbette toplum vicdanının haklı bir “adalet” talebidir.

 

PKK ile garabet sürecin sözde tutanaklar sızdı haberleri ile topluma benimsetilmeye çalışılması elbette tutmadı, aksine milletin milliyetçi damarları daha da kabardı. Zira toplumun yıllardır verilen şehit haberleri ile her gün öfkesi bilenmişti ve toplum müzakere değil terörün kökünün kazınması ile kesin sonuç istiyordu. Fakat müzakereyi yürüten üst akıllar yeni kartlarını açmayı uygun buldular. 4 Nisan 2013 tarihinde, güya milletimize akıl verip ikna etmek üzere yazar, düşünür, aktör, şarkıcı gibi toplumun çeşitli kesimlerinden seçilmiş yüzleri tanınmış 63 kişilik ‘Akil İnsanlar Heyeti’ belirlenmiş ve bunlar tüm Türkiye’yi dolaşmaya başlamışlardı.

 

Akil İnsan’ın sözlüklerde genel itibariyle: “Gerek tecrübesi, gerek bilgisi, gerek de yaşı itibariyle belirli bir alanda sözü dinlenen, otorite durumunda olan, yaklaşım ve çözüm önerilerine değer verilen, sayılıp, sevilen, "uzman" ya da "duayen" kavramından farklı olarak içinde "kamil insan" kavramını da barındıran kişi ” olarak tanımlanıyor. Akil adamlar denilen listedeki isimlerin bu tanıma ne kadar uygun oldukları elbette toplumda ilk andan itibaren çok tartışmalı oldu. Zira listedeki PKK sempatizanı olarak bilinen, ya da bugün FETÖ denilen hain yapının o dönem itibar gören ileri gelenlerinden olan kişiler gibilerin varlığı halkımızda Türk Milletine ne tür bir “Akil(!) Oyunları” oynandığı yönündeki kuşkuları artırmış, akil adamları hedeflenen itibar ve ilgiyi uyandıramamış, gittikleri neredeyse her yerde tepki protestoları ile karşılanmışlardı.

 

Yazı dizimiz önümüzdeki haftalarda o meşum ve karanlık yıllarda milletimize kurulan tuzaklarla ve hayati hatalarla dolu süreç yıllarını mercek altına almaya, incelemeye, hatırlamaya ve ders çıkarmaya devam edecek. Bildiklerimiz; Türkiye’nin eyaletlere ayrılması tartışmaları, Türk Bayrağı, Türkiye adı, İstiklal Marşı gibi milli değerlerimizin değiştirilmesinin tartışmaya açılması, andımızın kaldırılması, devlet kurumlarından ‘TC’ ibarelerinin silinmesi, resmidil-anadil mevzusunun tartışmaya açılması ve devam eden yazılarda değineceğimiz daha neler neler… Peki ya bilmediklerimiz? Gara’daki operasyonla ilgili bulanık noktalar üzerinden Ak Parti ve HDP arasında süre giden tartışmalarda HDP eş genel başkanı Pervin Buldan geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada; "Çözüm sürecinde bize, partimize vadettiklerini elbet açıklayacağız. Açıklamazsak namerdiz" dedi. Bu açıklama yukarıda değinilen konulardan başka daha neler olabilir ki diye insanı elbette dehşete düşüren bir açıklama. Umarım açıklanır da eğer ki varsa tüm bilinmeyenler de artık milletimizce bilinir olur diyoruz. Böylece ‘Beka’mızın ne büyük bir badire attığını hep beraber öğrenir, böylece bugün milliyetçi sloganlar atan tüm müsebbiplerini de daha net değerlendiririz.

 

 

“Benim milletime akıl vermek ne haddime, onlar zaten zeki insanlar!”

Cüneyt Arkın, Akil İnsan olması için getirilen teklifi reddetme açıklaması

 

 

                                                                                      Av. Bülent DEMİRBAŞ                                                                                  

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.