Amerika'nın Vekil Savaşçıları

DÜNYA 31.10.2020 - 13:21, Güncelleme: 05.05.2023 - 17:12
 

Amerika'nın Vekil Savaşçıları

İslam Coğrafyası ve Müslümanların Amerika Birleşik Devletleri tarafından küresel ölçekte en çok üzerinde durduğu ve uluslararası alanda yaptığı hamlelerde mutlaka sebep ve sonuç ilişkisine dayandırarak bir araç haline getirdiği muhakkak. II. Dünya savaşının ardından başlayan soğuk savaş döneminde iki kutuplu dünya düzeni ile birlikte önemli yer altı kaynaklarına sahip olan İslam Coğrafyasında her iki tarafın da vekalet savaşları yoluyla birbirleri ile olan mücadelesi soğuk savaşın ardından yerini tek kutuplu dünya düzenin adeta oyun alanına ve kan gölüne çevirdiği bir coğrafyaya dönüştürdü.ABD tarafından Sovyet tehdidine karşı bir kalkan olarak kendilerine yüklenen ‘’Cihat’’ misyonu ile kullanılan Müslümanlar, Sovyetlerin dağılmasının ardından her ne kadar tehdit olarak lanse edilse de ABD’nin işgalleri ve uluslararası projeleri için ‘’meşruiyet’’ ürettiği gruplara evrildi.   SSCB’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgal girişimi ile başlayan süreç Pakistan ve İngiltere sömürgesi altındaki Hindistan için de bir tehdit olarak algılandı.Afganistan’ın ardından bir sonraki hedef olarak seçileceği düşünülen Pakistan’ın işgal edilmesi ile birlikte bir anda Hint Okyanus’u ve Arap Denizi’ne ulaşacağı düşünülen SSCB için zengin yeraltı kaynaklarıyla Arap yarımadası adeta işgale hazır bir hale gelecekti.Nitekim Ruslar için sıcak denizlere inmek öteden beri uluslararası hedeflerin en başına konulan bir arzuydu.Arap Coğrafyası ve İngiltere’nin endişesini fırsata çevirmek ve Sovyetleri yıpratarak bitirmeyi amaçlayan ABD , İslam Dünyası’na ‘’Dinsiz, Ateist ve şeytan’’ olarak lanse ettiği SSCB’ye karşı savaşmak üzere Suudi Arabistan finansörlüğünde ve Pakistan’ın ev sahipliğinde yetiştirdiği on binlerce ‘’Cihatçı’’ Müslüman savaşçıyı Afganistan’a konumlandırdı.ABD, bu radikal gruplara ‘’Cihat’’ kavramının aslında İslam için tüm ibadetlerden daha önemli olduğunu , kafir ve ateist bir devlete karşı savaşarak ölmenin ise Tanrı katında çok önemli bir mertebeye ulaştırdığını hatırlattı. Bunu yaparken ABD, kendisinin  Hristiyan olmasına rağmen ‘’ Tek Tanrı İnancı’’ taşıdığını ve ‘’Ateist’’ bir devlet ve topluma karşı savaşmanın bir Müslüman için daha çok sevap kazandıracağı inancını bu savaşçı grupların bilinçaltına işledi.’’Tek Tanrı İnancı’’ daha sonra ABD’nin ‘’Ilımlı İslam’’ projesinde de kullanacağı bir argüman olacaktı. Sovyetler Birliği’ni çevreleyerek güneye inmesini engellemek isteyen ABD , Cihatçı Radikal Müslüman gruplar ile oluşturduğu ‘’Yeşil Kuşak’’ ile kendisi doğrudan sıcak temasa girmeden ‘’ vekil savaşçılarla’’ çok önemli bir stratejik hamle yaptı.Cihatçı radikal gruplara ‘’İslam yolunda savaşma’’ telkininde bulunarak SSCB’yi hedef haline getiren Amerika bu durumu iç siyasetinde ‘’ Hristiyanlığın Kurtarılması’’ adına yapılan bir mücadele olarak lanse etti ve böylece uluslararası alanda kendi hegemonyasını kurmak için ‘’Din’’ i kullandı.   Komünist-Şer İmparatorluğu’na karşı İslam Dünyası tarafından başlatılan bu savaş aslında bir ABD kurgusuydu ve apaçık Sovyet-Batı savaşıydı. Kendilerine ‘’Kutsal Savaşçılar’’ görevi verilen ve ‘’İslam’’ adına savaştıkları misyonu yüklenen ‘’Cihatçı’’ gruplar gerilla taktiği eğitimi alarak Afganistan topraklarını SSCB için adeta ikinci bir Vietnam’a çevirdi.Bu savaşçılar eğitilmek için sadece Afganistan’dan seçilmiyordu. Neredeyse tüm İslam Coğrafyasından hatta Avrupa ve ABD’den bile çok sayıda Müslüman eğitilerek Afganistan’a gönderildi.10 yıl süren savaşın ardından Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildi. SSCB’yi çevrelemek ve engellemek için ABD tarafından desteklenen ‘’Radikal Cihatçı Gruplar’’ Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD Endeksli Batı için tehlike arz edebilecekti. İslam Dünyasını SSCB’ye karşı kullanan ve başarılı olan ABD bu kez iç siyasetinde ve Avrupa’da Radikal Cihatçı Grupların Batı için tehlike arz edeceği algısını oluşturmaya başladı. Çünkü bu gruplar tek kutuplu dünya düzeninde ABD’nin Orta Doğu’da uygulamayı düşündüğü Projesinin önemli bir ayağını oluşturacaktı.Nitekim 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kulelere yapılan saldırı ile birlikte Afganistan’da işlevini yitirdiği düşünülen cihatçı gruplar artık Batı için bir tehlikeye dönüştürülmüştü.Yapılan saldırının ardından uluslararası alanda Afganistan’ı işgal için kendisine meşru zemin oluşturan ABD daha önce destek verdiği ve kendi kamuoyuna  ‘’Kahraman’’ gösterdiği ‘’Radikal Cihatçı Gruplar’’ ı artık ‘’Terörist’’ olarak kabul ettiğini bildirdi.Bu grupların sadece Amerika topraklarını değil Avrupa şehirlerini de kana bulayacakları fikrini de benimseten ABD, AB ve NATO’nun desteğini de alacaktı.Soğuk Savaş döneminin ‘’Vekil Savaşçıları’’ yerine artık doğrudan müdahale yolunu seçen ABD böylece hem Rusya’yı çevreleyecek hem de Asya’da ki bir diğer güç olan Çin ve Hindistan’ı kontrol altında tutabilecekti. Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı meydana getirilen Cihatçı Gruplar soğuk savaşın ardından ‘El-Kaide’’ adı altında ortaya çıkarıldı.ABD işgaline meşru zemin oluşturmak için kullanılan bu gruplar Orta Doğu’daki proje ve müdahalelere ‘’meşru zemin’’ oluşturmak için hazırlandı. Radikal İslamcı grupları hedef tahtasına koyan ABD , İslam Dünyasında ‘’İslam’a karşı savaşıyor’’ algısına yol açmamak için Ilımlı İslam projesini devreye soktu.Böylece ABD’nin ‘’Birincil Tehlike ’’ olarak Batıya kabul ettirdiği ‘’Radikal İslamcı ve Cihatçı Savaşçılar’’ bir taraftan ABD’nin işgal ve müdahaleleri için haklı gerekçeler üretecek diğer taraftan ise İslam Dünyasının tepkisini çekmemesi için ‘’Ilımlı İslam’’ kullanılacaktı.Böylece İslam Coğrafyası pasifleştirilerek ABD’ye karşı oluşabilecek top yekün bir baş kaldırının da önüne geçilecekti. Afganistan’da ‘’El-Kaide’’ olarak ortaya çıkan bu gruplar Irak ve Suriye’de ‘’IŞİD’’ adı altında ortaya çıktı.Birçok şehri ve bölgeyi çok kolay bir şekilde işgal eden terör örgütü kontrolü altında tuttuğu bölgelerdeki insanlara akıl almaz işkencelerde ve katliamlarda bulundu.Devlet otoritesinin olmadığını ve IŞİD tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını ileri süren ABD destekli ayrılıkçı Kürt Gruplar kendi otonomlarını ilan ederek IŞİD’in elinde bulundurduğu noktaları tek tek ele geçirmeye başladı.Böylece ABD’nin Orta Doğu’da uygulamak istediği proje ve müdahaleler için gerekli meşru zemin oluşturulmuş ve ayrıca ABD yine ‘’Vekalet Savaşı’’ yoluyla Kürt Grupları kullanarak Radikal Cihatçı Gruplara karşı savaşmış oldu.Tabi ki bu ABD’nin tüm dünyaya aksettirmeye çalıştığı bir görüntüden ibaretti.   Soğuk Savaş Döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı ‘’yeşil kuşak’’ oluşturmak için kullanılan Cihatçı Gruplar soğuk savaşın ardından ‘’Batı ve Hristiyan Dünyası’’ için ‘’tehlike’’ damgası  yiyerek İslam Coğrafyasına yapılacak doğrudan ya da dolaylı müdahaleler için ‘’haklı gerekçeler’’ olarak sahaya sürüldü.Sonuç olarak Irak’ta ve Suriye’de kontrolsüz güç haline geldiği düşünülen bu gruplara ‘’ vekil savaşçılar : Kürt Gruplar’’ yoluyla yapılan müdahale ile hem tehlikenin ortadan kaldırıldığı izlenimi verildi hem de ABD’nin sonraki süreçte kullanacağı yeni vekil savaşçıların işgalleri için uluslararası arenada meşruiyet kazandırılmaya çalışıldı.Radikal İslamcı Gruplar asla ABD için bir tehlike haline gelmedi aksine soğuk savaş sonrası dönemde  tek kutuplu dünya düzeninde uygulamaya konulan projeler için bir araç olarak kullanılmaya da devam ettiler. Ömer Duran

İslam Coğrafyası ve Müslümanların Amerika Birleşik Devletleri tarafından küresel ölçekte en çok üzerinde durduğu ve uluslararası alanda yaptığı hamlelerde mutlaka sebep ve sonuç ilişkisine dayandırarak bir araç haline getirdiği muhakkak. II. Dünya savaşının ardından başlayan soğuk savaş döneminde iki kutuplu dünya düzeni ile birlikte önemli yer altı kaynaklarına sahip olan İslam Coğrafyasında her iki tarafın da vekalet savaşları yoluyla birbirleri ile olan mücadelesi soğuk savaşın ardından yerini tek kutuplu dünya düzenin adeta oyun alanına ve kan gölüne çevirdiği bir coğrafyaya dönüştürdü.ABD tarafından Sovyet tehdidine karşı bir kalkan olarak kendilerine yüklenen ‘’Cihat’’ misyonu ile kullanılan Müslümanlar, Sovyetlerin dağılmasının ardından her ne kadar tehdit olarak lanse edilse de ABD’nin işgalleri ve uluslararası projeleri için ‘’meşruiyet’’ ürettiği gruplara evrildi.

 

SSCB’nin 1979 yılında Afganistan’ı işgal girişimi ile başlayan süreç Pakistan ve İngiltere sömürgesi altındaki Hindistan için de bir tehdit olarak algılandı.Afganistan’ın ardından bir sonraki hedef olarak seçileceği düşünülen Pakistan’ın işgal edilmesi ile birlikte bir anda Hint Okyanus’u ve Arap Denizi’ne ulaşacağı düşünülen SSCB için zengin yeraltı kaynaklarıyla Arap yarımadası adeta işgale hazır bir hale gelecekti.Nitekim Ruslar için sıcak denizlere inmek öteden beri uluslararası hedeflerin en başına konulan bir arzuydu.Arap Coğrafyası ve İngiltere’nin endişesini fırsata çevirmek ve Sovyetleri yıpratarak bitirmeyi amaçlayan ABD , İslam Dünyası’na ‘’Dinsiz, Ateist ve şeytan’’ olarak lanse ettiği SSCB’ye karşı savaşmak üzere Suudi Arabistan finansörlüğünde ve Pakistan’ın ev sahipliğinde yetiştirdiği on binlerce ‘’Cihatçı’’ Müslüman savaşçıyı Afganistan’a konumlandırdı.ABD, bu radikal gruplara ‘’Cihat’’ kavramının aslında İslam için tüm ibadetlerden daha önemli olduğunu , kafir ve ateist bir devlete karşı savaşarak ölmenin ise Tanrı katında çok önemli bir mertebeye ulaştırdığını hatırlattı. Bunu yaparken ABD, kendisinin  Hristiyan olmasına rağmen ‘’ Tek Tanrı İnancı’’ taşıdığını ve ‘’Ateist’’ bir devlet ve topluma karşı savaşmanın bir Müslüman için daha çok sevap kazandıracağı inancını bu savaşçı grupların bilinçaltına işledi.’’Tek Tanrı İnancı’’ daha sonra ABD’nin ‘’Ilımlı İslam’’ projesinde de kullanacağı bir argüman olacaktı.

Sovyetler Birliği’ni çevreleyerek güneye inmesini engellemek isteyen ABD , Cihatçı Radikal Müslüman gruplar ile oluşturduğu ‘’Yeşil Kuşak’’ ile kendisi doğrudan sıcak temasa girmeden ‘’ vekil savaşçılarla’’ çok önemli bir stratejik hamle yaptı.Cihatçı radikal gruplara ‘’İslam yolunda savaşma’’ telkininde bulunarak SSCB’yi hedef haline getiren Amerika bu durumu iç siyasetinde ‘’ Hristiyanlığın Kurtarılması’’ adına yapılan bir mücadele olarak lanse etti ve böylece uluslararası alanda kendi hegemonyasını kurmak için ‘’Din’’ i kullandı.

 

Komünist-Şer İmparatorluğu’na karşı İslam Dünyası tarafından başlatılan bu savaş aslında bir ABD kurgusuydu ve apaçık Sovyet-Batı savaşıydı. Kendilerine ‘’Kutsal Savaşçılar’’ görevi verilen ve ‘’İslam’’ adına savaştıkları misyonu yüklenen ‘’Cihatçı’’ gruplar gerilla taktiği eğitimi alarak Afganistan topraklarını SSCB için adeta ikinci bir Vietnam’a çevirdi.Bu savaşçılar eğitilmek için sadece Afganistan’dan seçilmiyordu. Neredeyse tüm İslam Coğrafyasından hatta Avrupa ve ABD’den bile çok sayıda Müslüman eğitilerek Afganistan’a gönderildi.10 yıl süren savaşın ardından Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildi. SSCB’yi çevrelemek ve engellemek için ABD tarafından desteklenen ‘’Radikal Cihatçı Gruplar’’ Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından ABD Endeksli Batı için tehlike arz edebilecekti. İslam Dünyasını SSCB’ye karşı kullanan ve başarılı olan ABD bu kez iç siyasetinde ve Avrupa’da Radikal Cihatçı Grupların Batı için tehlike arz edeceği algısını oluşturmaya başladı.

Çünkü bu gruplar tek kutuplu dünya düzeninde ABD’nin Orta Doğu’da uygulamayı düşündüğü Projesinin önemli bir ayağını oluşturacaktı.Nitekim 11 Eylül 2001 tarihinde İkiz Kulelere yapılan saldırı ile birlikte Afganistan’da işlevini yitirdiği düşünülen cihatçı gruplar artık Batı için bir tehlikeye dönüştürülmüştü.Yapılan saldırının ardından uluslararası alanda Afganistan’ı işgal için kendisine meşru zemin oluşturan ABD daha önce destek verdiği ve kendi kamuoyuna  ‘’Kahraman’’ gösterdiği ‘’Radikal Cihatçı Gruplar’’ ı artık ‘’Terörist’’ olarak kabul ettiğini bildirdi.Bu grupların sadece Amerika topraklarını değil Avrupa şehirlerini de kana bulayacakları fikrini de benimseten ABD, AB ve NATO’nun desteğini de alacaktı.Soğuk Savaş döneminin ‘’Vekil Savaşçıları’’ yerine artık doğrudan müdahale yolunu seçen ABD böylece hem Rusya’yı çevreleyecek hem de Asya’da ki bir diğer güç olan Çin ve Hindistan’ı kontrol altında tutabilecekti.

Afganistan’da Sovyetler Birliği’ne karşı meydana getirilen Cihatçı Gruplar soğuk savaşın ardından ‘El-Kaide’’ adı altında ortaya çıkarıldı.ABD işgaline meşru zemin oluşturmak için kullanılan bu gruplar Orta Doğu’daki proje ve müdahalelere ‘’meşru zemin’’ oluşturmak için hazırlandı.

Radikal İslamcı grupları hedef tahtasına koyan ABD , İslam Dünyasında ‘’İslam’a karşı savaşıyor’’ algısına yol açmamak için Ilımlı İslam projesini devreye soktu.Böylece ABD’nin ‘’Birincil Tehlike ’’ olarak Batıya kabul ettirdiği ‘’Radikal İslamcı ve Cihatçı Savaşçılar’’ bir taraftan ABD’nin işgal ve müdahaleleri için haklı gerekçeler üretecek diğer taraftan ise İslam Dünyasının tepkisini çekmemesi için ‘’Ilımlı İslam’’ kullanılacaktı.Böylece İslam Coğrafyası pasifleştirilerek ABD’ye karşı oluşabilecek top yekün bir baş kaldırının da önüne geçilecekti.

Afganistan’da ‘’El-Kaide’’ olarak ortaya çıkan bu gruplar Irak ve Suriye’de ‘’IŞİD’’ adı altında ortaya çıktı.Birçok şehri ve bölgeyi çok kolay bir şekilde işgal eden terör örgütü kontrolü altında tuttuğu bölgelerdeki insanlara akıl almaz işkencelerde ve katliamlarda bulundu.Devlet otoritesinin olmadığını ve IŞİD tehlikesi ile karşı karşıya olduklarını ileri süren ABD destekli ayrılıkçı Kürt Gruplar kendi otonomlarını ilan ederek IŞİD’in elinde bulundurduğu noktaları tek tek ele geçirmeye başladı.Böylece ABD’nin Orta Doğu’da uygulamak istediği proje ve müdahaleler için gerekli meşru zemin oluşturulmuş ve ayrıca ABD yine ‘’Vekalet Savaşı’’ yoluyla Kürt Grupları kullanarak Radikal Cihatçı Gruplara karşı savaşmış oldu.Tabi ki bu ABD’nin tüm dünyaya aksettirmeye çalıştığı bir görüntüden ibaretti.

 

Soğuk Savaş Döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı ‘’yeşil kuşak’’ oluşturmak için kullanılan Cihatçı Gruplar soğuk savaşın ardından ‘’Batı ve Hristiyan Dünyası’’ için ‘’tehlike’’ damgası  yiyerek İslam Coğrafyasına yapılacak doğrudan ya da dolaylı müdahaleler için ‘’haklı gerekçeler’’ olarak sahaya sürüldü.Sonuç olarak Irak’ta ve Suriye’de kontrolsüz güç haline geldiği düşünülen bu gruplara ‘’ vekil savaşçılar : Kürt Gruplar’’ yoluyla yapılan müdahale ile hem tehlikenin ortadan kaldırıldığı izlenimi verildi hem de ABD’nin sonraki süreçte kullanacağı yeni vekil savaşçıların işgalleri için uluslararası arenada meşruiyet kazandırılmaya çalışıldı.Radikal İslamcı Gruplar asla ABD için bir tehlike haline gelmedi aksine soğuk savaş sonrası dönemde  tek kutuplu dünya düzeninde uygulamaya konulan projeler için bir araç olarak kullanılmaya da devam ettiler.

Ömer Duran

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve kirsehirhaberturk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.