''Söz'' Büyüğün ''Sus'' Baronun

Anayasa 135. maddesinde ayrıntılı tanımlanan kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, demokratik hukuk devletlerinde, demokratik yönetim ilkelerine aykırı her türlü uygulamaya karşı kamusal görevlerini yerine getiren baskı gruplarıdır. Siyasi partiler gibi demokrasinin gelişmesinde ve korunmasında, kamuoyunun oluşmasında etkin ve etkili olması beklenen demokratik kitle örgütleridir.

Meslek örgütlerinin anayasadan kaynaklı mevcut iktidarları oldukça rahatsız ettiği anlaşılan bu işlevi kimi zaman ilgili meslek odasının yönetim kurulu üyelerinin, kimi zaman ilgili odanın, baronun bir bütün olarak hedef haline gelmesine de sebebiyet verdi.

Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve Barolar, Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Odaları, Türkiye Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve bağlı odaları, demokratik mücadele alanında, bağımsız muhalif yapıları ile muhalefet partilerinden bile daha etkili varlık gösterebilen örgütler olup bu yönleri ile iktidarlar için rahatsızlık kaynaklarıdırlar. Mesele özünde elbette Ankara Barosu’nun açıklaması veya Diyanetle olan gerilimi değildir. Mesele özünde meslek örgütlerinin anti-demokratik olduğu düşünülen uygulamalar nedeniyle verdiği muhalif tepki ve beyanları ile iktidara verdiği rahatsızlıktır. Görünen o ki en büyük değişiklik seçim sisteminde değil, meslek örgütlerinin yapılanmasında, yasal haklarında yapılacak gibi olup, bu doğrultuda amaca ulaşabilinmesi için ise meslek örgütlerinin seçim sisteminin ise bahane edildiği anlaşılmaktadır.

Avukatlık Kanunu’nun 90. maddedeki seçim sistemi düzenlemesine göre, adaylar aldıkları oyların sayısına göre sıralanır ve en çok oy alandan başlanmak üzere önce asıl, sonra yedek üye seçilmiş olanlar bu sıraya göre tespit edilir. Hayatın olağan akışı içerisinde aynı görüşü paylaşanlar genelde ortak listeler çıkarırlar. Seçmen de kendi tercihine en uygun gruba oyunu verir. Listede olup oy vermek istemediği adayın üzerini çizerek oy vermeme iradesini de gösterebilir. Bağımsız adaylar da olur. Yasada herkesin kendisini temsil etmesine engel bir düzenleme yok. Yaşanan tartışma ve düzenleme çalışmalarının kontrolü etkili şekilde ele almak isteyen iktidarın Baro seçimlerinde istediği başarıyı elde edememesi nedeniyle yeni bir arayışa girmesinin neticesi olduğunu görüyoruz.

Hükmetme arzusu öyle bir duygu ki, gücünüzü arttırttıkça daha da ister, sınır tanımaz olursunuz. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi özünde büyük yetkiler, güçler veren bir yönetim şekli olup bu yönü ile hem yöneten hem de yönetilenler için riskler de barındırmaktadır. Tüm kamusal hayatı, tüm kurum ve örgütleri adeta tek elde toplama arzusu hissettiren bu irade bugünlerde barolarla gerilim yaşamaktadır. Tüm bu çalışmalardan anlaşılan o ki baro yetkilerin çoğu bundan böyle HSK başkanı da olan Adalet Bakanlığı tarafından yürütülmek istenmektedir. Bu da demektir ki seçimi kazanan herkes yargı gibi avukatlara da hükmedecektir. Böylece çok yapılı barolar projesi ile iktidar yanlısı barolara avukatlar mecbur bırakılacak, iktidarın tüm avukatlar üzerinde hâkimiyeti sağlanmış olacak, avukatlar iktidar yanlısı meslek örgütlerine dönüştürülecektir. 

Baroların parçalanarak siyasi görüş ve ideoloji farklılıklarına göre benim barom, senin baron, onun barosu şeklinde içsel ayrışma ve cepheleşme yaşaması yerine hukuk devletini koruma, hukukun üstünlüğünü gözetme ve insan hakları ihlallerine karşı çıkma görevlerini sürdürerek siyasi manipülasyonların dışına çıkarılıp, bir meslek örgütlenmesi olarak tüm demokratik muhalefet cenahları ile birlikte daha güçlü bir demokratik duruş sergilemesinin sağlanmasına çalışılması daha doğru olacaktır. 

Yargının siyasallaşması ya da siyasetin yargısallaşması kavramlarını yıllardır tartışıyoruz. Amma velâkin son yıllarda da bu kavrama uygulamada o kadar çok tanık olduk ki neredeyse artık gündelik hayatımızın en sıradan ifadelerinden birisi oldu. Bir şeylere yanlış demek için illa ki seçim zamanları vatandaşın oy vermesi beklenmemeli, siyasal iktidarların demokratik ve hukuki denetim mekanizmaları olan mesleki kuruluş ve örgütlerin özgür yapısına müdahale etmemeli, aksine güvenceleri artırılmalıdır. Bu ülkenin daha güçlü bir hukuk devleti olmasına daha demokratik bir yapıya kavuşmasına hizmet edecektir. Ayrışmaya ve çatışmaya değil, birlikte ve güçlü olmaya ihtiyacımız var. Bu her kurumu ele geçirip herkes tıpkı benim gibi düşünsünün sağlanması ile değil, farklılıkların güvence altına alınarak yaşatılması ile sağlanabilir. Ambleminde terazi yanında rabia, bozkurt, altı ok, gül-çiçek de bulunduran baroların kurulması neye ne fayda sağlayacak çatışma ve ayrışmayı derinleştirmekten başka? Sözüm ona barolar siyaset yapıyor diye düzenleme iddiasında olan siyasal irade esasında açıkça görülmektedir ki bu düzenleme ile baroları tamamen kendi lehine siyasallaştırmaktadır.

Evet, bugün egemen olanlar avukatların çoğunluğuna rağmen barolarla ilgili düzenleme yapmaktadır. İktidar antidemokratik bir irade ile maalesef sizin için iyi olanı siz değil ben biliyorum iddiası ile çoğunluğun istemediği bir düzenleme yapmaktadır. Çoklu baro düzenlemesi sırf barolara da hükmedeyim saikiyle yürütülen toplumda zaten azalmış olan adalete güveni tamamen bitirmeye yönelik bir tehdide dönüşme potansiyeli barındırmaktadır. Çünkü hakim ve savcıların artık iktidar yanlısı baroya kayıtlı avukatların lehine karar vermek için görevden alınırım, sürülürüm korkusuyla ya da yaranayım saikiyle kendilerini yoğun baskı altında hissetmeleri ihtimali insanlarda derin tereddütler oluşturabilecektir. Tarihe not düşmek gerekiyor ki, çoklu baro bölünme, ötekileşme ve iktidarın daha da totaliter olması sonuçlarını doğurabilecektir! 

 

Çoklu baro düzenlemesi demokratik temsile son vermektedir. Teklife göre 5 bin avukatın kayıtlı olduğu illerde asgari 2 bin avukatın bir araya gelmesiyle yeni barolar kurabilecek; delege sisteminde yapılan değişiklikle Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yönetiminde üyesi az olan barolar, belirleyici hale gelecek. Teklifin aynen yasalaşması halinde, bir sonraki TBB Genel Kurulu’na avukat sayısı 100’den az olan Ardahan, Kilis, Gümüşhane ve Tunceli baroları üçer yerine dörder delege gönderebilecekken, İstanbul Barosu 153 yerine 12; Ankara Barosu 57 yerine yedi; İzmir Barosu da 31 yerine beş delege ile temsil edilecek. Avukat sayısı 4 bin 757 olan Antalya Barosu ise 5 bin şartı nedeniyle ekstra delege çıkaramayacak ve TBB’ye, avukat sayısı 100’den az olan iller gibi sadece dört delege gönderebilecek. Böylece avukat sayısı çok olduğu halde büyük iller demokratik ve adil temsilci sayısı ile temsil edilememiş olacak, iktidar bu illerdeki baro gücünü kırarak küçük illerde hükmettiği barolarla TBB’ye de hakim olabilecektir. Yani adaletin son bağımsız ojesi üçlü sacayağından avukatlar da bağımsızlığını kaybedebilecek, özünde ise adalet, hak, hukuk zarar görebilecektir.

 

                                                                                    Av. Bülent DEMİRBAŞ